Danıştay’ın kıyametler koparan “Öğrenci Andı” kararından sonra, “Anayasa’nın ikinci maddesindeki laiklik ilkesi yerinde durdukça, başörtüsü serbestîsi din ve vicdan hürriyetiyle savunulamaz, yasaklanmalı”şeklinde mütalaa veren Danıştay savcısı ve aynı görüşü noktası virgülüne tekrar eden üyenin muhalefet şerhi küllenmiş tartışmaları tekrardan alevlendirdi. Başkan Erdoğan’ın Danıştay savcısına hitaben “yahu sen kimsin” şeklindeki sert çıkışına dahi şahitlik ettik. Şu acı gerçek gün yüzüne çıktı ki “AK Parti döneminde elde ettiğimiz demokratik ve insani kazanımların, övündüğümüz reformların birçoğu yönetmeliklere yani pamuk ipliğine bağlı. Bir iktidar değişiminde derhal eski vesayetçi ve yasakçı yıllara geri dönüş tehlikesi çok yüksek.” O yüzden mutlaka anayasal düzenlemelerle hak ve kazanımlarımız koruma altına alınmalı.

İki üyenin son anda karar değiştirdiği iddiası var

Andımız kararı ve başörtüsü serbestîsinin iptali üzerinden Başkan Erdoğan’a karşı bir meydan okuma, bir tökezletme girişimi olduğunu görmüyor değiliz. Yeni bir siyasi dalga oluşturma, muhalefet cephesini kurma, bunun psikolojik altyapısını hazırlama ve böylece yeni bir karşı cephe inşa etme yönünde derinden derine bir çaba var. Hiç de korkmadan ve çekinmeden, gizliden gizliye değil, açıktan açığa bir meydan okuma. Hele hele “ Danıştay’ın ilgili dairesinden başörtüsünün TSK’da yeniden yasaklanması yönünde 3’e 2 karar çıkacağı ama son anda toplumun büyük tepkisinden çekinilmesi ve Danıştay başkanı Zerrin Güngör’ün özgürlükçü doğrultuda karar çıkması için gösterdiği çabayla iki üyenin tavır değiştirdiği”duyumları dahi sorunun ciddiyetini gösteriyor.  

28 Şubat’ın kırıntılarıyla da mücadele edilmeli

“Türk yargısı son elli yılın altın çağını yaşıyor. İrtica ile mücadelede 28 Şubat’tan daha müthiş bir seviyedeyiz. Türkiye 28 Şubat’ı devam ettiriyor” çıkışıyla Doğu Perinçek ne demek istemişti?  CHP’li Dursun Çiçek’e “AK Parti’yi iktidardan indirin, görün bakın onları nasıl yargılıyoruz” diyen başsavcı kimdi ve kime ne mesaj veriyordu? Türkiye’yi 90’lı yıllardaki gibi eski kirli ve vesayetçi sulara çekmeye çalışan bir yapı ve grup aktif bir şekilde halen de çalışıyor. Devlet FETÖ ile kararlı bir şekilde mücadele ederken, eski kirli sularına geri dönmeye çalışan, demokratik ve insani hak ve kazanımlarımızı elimizden almaya çalışan 28 Şubat’ın kırıntılarıyla da aktif bir şekilde mücadele etmeyi kesinlikle ihmal etmemeli. Hiçbir zaman pes etmeyecekler. En uygun zamanda,  değişik gerekçelerle ve yeni müttefiklerle her fırsatta saldıracaklar halkın iradesine ve Başkan Erdoğan’a.

Dindar kadrolar var mı?

15 Temmuz ihanet gecesinde adeta darbe başarılı olsun diye dua eden,  “sokaklara inmeyin, askere karşı gelmeyin” söylemleriyle darbecilere alkış tutan vesayetçilerin, din ve dindar insan düşmanlarının devlet kadrolarında 15 Temmuz aziz şehitlerinin mirasına ve anısına konarak yer tutmaya çalıştıklarına üzülerek şahitlik etmekteyiz. Kemalist kadrolar var mı? Var. Ulusalcı kadrolar var mı? Var.  Ülkücü kadrolar var mı? Var. Peki, dindar kadrolar var mı?  İşte burada rahatlıkla “Var” diyecek bir pozisyonda değiliz. Devlet kadrolarına ulusalcısı, Kemalisti, solcusu atanırsa eyvallah; dindarı, başörtülüsü atanırsa yok vallah diyen insani, vicdani ve ahlaki değerlerini yitiren dindar çoğunluğa tahakküm etmek isteyen azgın bir güruhla karşı karşıyayız.  

Dava adamları maalesef, hak ettikleri yerde değil

16 yıllık iktidarını geride bırakarak ustalık ve bilgelik dönemini yaşayan bir AK Parti, bürokraside de ustalık ve bilgelik dönemini yaşaması lazım gelir. Şu husus bir gerçek ki devlet yönetiminde her iktidar kritik ve riskli üst derece makam ve mevkilere kendi siyasi amaçlarına ve hedeflediği medeniyet dünyasına ulaşmak için, güvenilir, birikimli, donanımlı, ehliyet sahibi kendi öz kadrolarını yetiştirmek ve yerleştirmek zorunda. Bu davaya yıllarca emek ve gönül vermiş çok değerli dava adamları, maalesef hak ettikleri yerlerde değil. Elleri tutulmuyor, sesleri duyulmuyor. Çok emek verdiler, çok badireler atlattılar. Cebinde altı parti rozeti bulunan, hiçbir proje, hiçbir ideali olmayıp, makam ve koltuk için sürekli takla atan“Fırıldak Kubi” tipliler, maalesef devlet idaresinde çoğaldıkça çoğalıyor.