İdeolojilerin hayatın her alanını kuşattığı bir dönemde hemen her kesimin kendi zihin dünyasına göre kodladığı ideal bir gençlik tasavvuru vardı. Yapamadıklarını, başaramadıklarını, düşlerini, düşüncelerini, hayallerini, gençlerin üzerinden telâfi etmeye çalışan yetişkinlerin dünyasında önemli bir yer tutuyorlardı.

Öyle ki ”Gençler, geleceğimizdir” klişesi bir bakıma yetişkinlerin üzerinde hesap kitap yaptığı bir gençliği ifade ediyordu. Hâlâ öyledir.

Ne var ki bugün, çağın gerisinde kalmış, dogmatik-skolâstik anlayışın ürünü bir zihniyetin esiri haline gelmiş ve hâlâ kendi kabuğunu kıramamış yetişkinlerin tasavvur ettikleri bir gençlik yok. Ve üzgünüm olmayacak da.

Selçuklu-Osmanlı gençliği

Bugün “gençlik elden gitti” şeklinde feryat eden yetişkinlerin çıkış yolu olarak bundan bin yıl önce yaşamış bir Selçuklu-Osmanlı gençliğini önermesi ve bu uğurda çabalaması da üzgünüm enerji israfından başka bir şey değildir.

Kaldı ki elden giden bir gençlik de yok. Evet, tarihinden kopartılmış, kendi kültüründen uzaklaştırılmış ve eğitim aracılığıyla geçmişle olan tüm bağları zedelenmiş, resmi ideolojiye itaatkâr bir nesil yetiştirildi. Ve okul fabrikalarında bu seri üretim hâlâ devam ediyor.

Geriden gelen sistem!

Ancak bugün teknolojinin direkt kucağında doğan ve sınırları ortadan kaldıran gençlik, 1930’lu yılların zihin dünyasını pek de umursamıyor. Dolayısıyla bugün gençlerin gerisinden gelen bir okul sisteminin varlığı ile karşı karşıyayız.

Artık, eğitim sistemi, medya ve siyaset - gerek ortalama yaş itibariyle gerekse anlayış olarak- gençlerin dünyasına çok uzak ve onlara hitap etmiyor. Ve bu durum ne eğitimin ne medyanın ne de siyasilerin umurunda değil.

Geçen yıl Türkiye'nin 37 ilinde 8 bin gençle yüz yüze görüşülerek yapılan bir araştırmada, gençlerin günlük hayatta ilgi duydukları alan sırasıyla; ekonomi, bilgi ve iletişim teknolojileri ve spor haberleri idi.

Gençlerin yüzde 80'i sahip olduğu dini, milli ve manevi değerler ile gurur duyduğunu ifade ediyorlar. Yüzde 90'ı sosyal medyada olmaktan mutluluk duyuyor.

Öyle ki yüzde 61’i YouTube, yüzde 67’si Facebook, yüzde 86’sı WhatsApp, ve yüzde 89’u da Instagram kullanıyor.

Herhangi bir siyasi partiye ya da gençlik kollarına üye olmayanların oranı ise yüzde 93. Gerekçeleri ise; “ilgi duymuyorum, güvenmiyorum ve siyaseti sevmiyorum” şeklinde.

Oysa onlara göre ülkenin en önemli sorunu; eğitim-kültür, çarpık kentleşme ve çevre.Ayrıca gençler daha özgür bir ülkede mutlu bir yaşam sürmek istiyor.

Gençler apolitik değil

Bu oranlar siyasiler tarafından ne kadar dikkate alınıyor bilemiyorum.  Sanılan aksine gençler apolitik değil. Haklı olarak kendilerini siyaset ortamının karmaşasından uzak tutsalar da çevresinde her fikirden insanlarla bir yere gidip oturabiliyorlar.

Demem o ki; gençlere bir baba şefkatiyle vaat edilen indirimlerden ziyade, çevre, doğa, eğitim, kültür ve özgürlük alanlarıyla ilgili projeler olmalı.

Bugün, “Selçuklu-Osmanlı” çizgisinde bir gençlik tasavvur eden ve eski usul yöntemlerle onlara ulaşmaya çalışanların artık bir netice elde edeceğini düşünmüyorum. Türkiye o treni kaçırdı. En önemlisi de artık onların bambaşka bir dünyası var. Buraya yoğunlaşmak lazım.

Çünkü artık gençler kendilerinden ne istendiğinden çok, kendilerinin ne istediğinin dinlenip dinlenmediğine bakıyor. Yani nesne değil özne olmak istiyor.

Anlam yüklenen çipler olmayı değil, anlaşılan muhataplar ve anlam oluşturan aktörler olmak istiyor. Nutuk dinlemeyi değil; birlikte sanatsal, sportif, siyasi, entelektüel, kültürel etkinlikler/eylemler gerçekleştirmeyi arzuluyor.

Kalite odaklı yapılanma

Yazının Devamı İçin TIKLAYINIZ