Bu ülkede İstiklal Harbi’nin Osmanlı Hanedanı’na karşı yapıldığına inanan ne çok andaval var. Bugün azımsanmayacak miktarda insanın hala tarihi ve kültürel değerlere yabancı olmasının elbette bir nedeni var.

Bu ülkenin çocukları; “Bir zamanlar başımızda bir duygusuz sultan vardı.” “Önce düşmanları boğdu sonra sultanları kovdu.” “Motorların sesi olsun yeni bestemiz, Yeni din ezanları minareler yerine” türünden şiirle büyüdü.

Geçenlerde emekli bir subay da “Vahdettin’i kovduk ya” diyordu.

Bugün millet, kendi özgür iradesiyle, ülke idaresini, dindar insanlara teslim etti diye kıyameti koparıyorlar.

Sınıfında suyunu içtikten sonra” şükür, elhamdülillah” diyen öğrencisini bile karanlık zihniyetin büyüttüğü bir zavallı olarak takdim edip, acilen aydınlanması, çağdaş, modern bir birey olması için reçete yazan tuhaf bir kafa ile karşı karşıyayız.

Devletin İdlib’e yaptığı operasyonu bile “provokatif” olarak gösteren, bir müdahale olarak gören, üstelik bunu da Cumhuriyet’in ilkelerini ters bulan yabancı bir zihniyet nasıl oluştu bu ülkede?

Sayıları milyonları bulan bu insanların tümünü CIA ajanı ilan edemeyeceğimize göre neden kendi ülkesine yabancı bu insanlar?

Örümcek gibi masa başında teori ören, hakikat çarpıtıcısı, tarih, vatan ve değer düşmanı bunca insanı hangi vakit biriktirdik?

Depremlerde can kaybının azlığından yakınan, tehlikeli bir virüsün ülkemize giriş yapmadığına hayıflanan, sınır ötesi operasyon yaptığımız ülkeyi savunan, iç savaş çıksın diye çabalayan, cuntacılara selam çakan, milleti aşağılayan bunca yabancı insanın varlığı bizleri rahatsız etmiyor mu?

Etmez mi?

Kendi sınıfının çıkarlarını korumak uğruna düşünceyi, sanatı, değerleri rakı mezesi olarak kullanan bu tayfanın beslendiği Orta Çağ Engizisyon zihniyeti bizleri ziyadesiyle rahatsız ediyor.

Meseleyi eğitim zihniyetine getireceğimi tahmin etmiş olmalısınız.

Bu ülkede Can Dündar, Ekrem Dumanlı gibi buraya sığdıramayacağımız kadar çok olan tescilli vatan hainlerini bir kenara koyarsak, üretilen her algı karşısında mukavemet gösteremeyen, aldığı “terbiye” ile bünyesi zayıflayan, hafızası yitik, kendine ve ülkesine yabancılaşmış azımsanmayacak bir kitle var.

Bu kitle; Anadolu coğrafyasını zaman ve mekândaki derinliğinden koparan, kimlik ve kişilikleri görmezden gelen, tek bir ideoloji marifetiyle de eleştirel ve nesnel düşünme becerilerini körelten, onları bu topraklardan uzaklaştıran çağ dışı bir anlayışa mahkûm edildi.

İsmet İnönü'nün, “Sizin vereceğiniz terbiye dini değil milli. Sistem bu. Bu konuda yapılan her cahilane itiraz ve teşebbüs de bertaraf edilecektir.” diyerek vakti zamanına göre belki anlaşılabilir bir zihniyet ortamında başlattığı/kurduğu eğitim sisteminin 2020 Türkiye’sinde hala devam ettirilmek istenmesi sanırım problemli.

O vakitten sonra okullar vesayetçi üreten bir fabrikalara dönüştürüldü. Yapay korkuların üretildiği ve bu korkunun, nefretin ve tekçi anlayışın da nesilden nesile aktarılmasında öncü rol oynayan bir mekanizma inşa edildi.

Bu ülkenin evlatlarının belirli bir kalıba sokulmak suretiyle zihinlerinin tasnif edilmeye çalışıldığı dönemlerde FETÖ gibi terör örgütleri palazlandı.

Bakınız, 15 Temmuz’dan sonra FETÖ üzerine hemen her konuda konuşuldu. STK’lar, kurumlar, dernekler, vakıflar, belediyeler şiir festivallerinden tutunuz, fotoğraf sergilerine varana kadar bir yığın göze hitap eden programlar tertiplediler ve buraya ciddi paralar aktardılar.

TV’lerde ve gazetelerde FETÖ üzerine çokça konuşuldu. Ne var ki FETÖ’nün işe ilk başladığı ve devletin okullarına çöreklenerek buraları üs olarak kullandığı meselesine kimse değinmedi.

Soru çalmalardan, kurumlara sızma metotlarından bahsetmiyorum.

FETÖ, bu ülkenin okullarında eğitim sisteminin hangi zaafından faydalanarak örgüt için canını bile verebilecek derecede gözü kara militan devşirdi.

Bu çerçevede elimizde herhangi bir sendika ya da sivil örgüt tarafından çalışılmış son elli yılın bir dökümü yok.

Demem o ki; Gezi kalkışmasından, 17-25 Aralık FETÖ operasyonuna, PKK saldırılarından, 15 Temmuz darbe teşebbüsüne, deprem, sel baskını ve hastalıklara varana kadar bir yığın hadisede, ortaya çıkan tablo, atılan twitler, küfürler, yazılanlar, manipülasyonlar, yalan haberler vs.

Bu hastalıklı zihniyet nereden peydahlanıyor? Bu sorunun cevabı üzerine düşünmeye ne dersiniz?