Manifest Destiny (Açık Kader) ve White Man’s Burden (Beyaz Adamın Yükü) gibi din formatlı kavramlarla yayılmacı politikalarını meşrulaştıran Amerikan emperyalizminin nihai hedefi; İslam’ı yeryüzünden tasfiye etmektir. Kitle iletişim araçlarıyla da İslam’a yönelik alabildiğine sistematik algı operasyonları yapmaktadırlar.

 

Churcill’in “Propaganda gerekirse yalanla yapılır” sözünden yola çıkarak öncelikle farklı iki İslam algısı üretildi. 11 Eylül saldırılarından sonra” War on Terror” (Teröre Karşı Savaş) şeklinde sloganlaştırılan dış politikanın hedefinde kuşkusuz terörist olarak gösterilen Müslümanlar vardı.

 

Diğer taraftan içeride “Stop Islamization of America” (Amerika’nın İslamlaşmasını Durdur) gibi envai çeşit İslam karşıtı örgüt kurduruldu. Medya destekli bu örgütler, İslam’la terörizmi bir tutarak şiddet yanlısı bir İslam algısı üretmeye başladılar.

 

Bu gruplar İslam’ı ve değerlerini manipüle ederek Müslümanlara karşı önyargı ve nefret aşılamakla vazifelendirildiler. Öyle ki bunlara 2008-2011 yılları arasında tam 120 milyon dolar kaynak aktarıldı.

 

Tam da bu noktada yine aynı fabrikadan bu sefer de radikal İslam’ın panzehiri olarak “Ilımlı İslam” kavramı imal edildi. Yani, iyi İslam, kötü İslam! G.W. Bush tarafından ABD Barış Enstitüsüne atanan Middle East Forum Başkanı Daniel Pipes tarafından kullanılan “Ilımlı İslam Projesi”, Graham Füller’in de doğrudan desteklenmesini tavsiye ettiği FETÖ’ye havale edildi.

 

Oysa Margaret Thatcher’in de ifade ettiği gibi soğuk savaş döneminden sonra “Yeni Bolşevizm, İslam’dı.”   David Horowitz’in 2011 yılında Brooklyn College’de yaptığı bir konuşmada Müslümanları “İslami Naziler” olarak nitelemesi bundan. Örnekleri çoğaltabiliriz. Mevzu şu ki; arka planda özellikle kitle iletişim araçlarıyla sistematik olarak İslam ve değerleri manipüle edilmektedir.

 

Londra merkezli düşünce kuruluşu Demos tarafından hazırlanan “Twitter’da İslamafobi” başlıklı bir araştırmada sadece 2016 yılı Temmuz ayı içerisinde ve sadece İngilizce olarak atılan 215 bin 247 twit, islamafobik içerikliydi. Diğer taraftan Jack Shaheen’in yaptığı bir araştırmaya göre Hollywood filmlerinde yer alan 900 Müslüman karakterden sadece 12 tanesi olumlu tipleme içermektedir.

 

 “İnsanların geçmişiyle bağlantılarını koparabilirsen kolayca ikna edilebilirler” diyen Karl Marx doğru bir şey söylüyordu. Şair John Dryden de “İnsanlara yapılan zulümler içerisinde en kötüsü, zihne yapılan zulümdür” diyerek bu acı gerçeği gözler önüne seriyor.

 

Bugün Türkiye’de İslam’ın içerdiği değerlere yönelik sistematik olarak başlatılan bu tür manipülasyonlara yenik düşen veyahut kasıtlı olarak bu algıya hizmet eden şahıslar bilerek ya da bilmeyerek bu küresel tuzağın birer cıvatası durumundadırlar.

 

Her yıl, kurban ibadetini dillerine dolamalarını başka türlü nasıl izah edebiliriz. Hatırlarsanız bir ara Tarkan Tevetoğlu; “Umarım bu bayram olabildiğince az hayvan öldürülür. Kurbanlık hayvanlar görüyorum, ölümleri için geri sayım başlıyor” demişti. Pelin Batu ise; “Hz. İbrahim zamanında yaşamıyoruz. Binlerce hayvan kesilerek iyilik yapıldığına inanmıyorum.” Leman Sam; “Benim için IŞİD ile bıçağını masum bir hayvanın boğazına dayayan aynı duygudadır” türünden laflar etmişlerdi.

 

CHP Seyhan Belediye Meclis Üyesi Ali Aydoğan da “Bizim yalancı Muhammed’e ve onun uydurduğu tanrıya ihtiyacımız yok.” Hakkı Devrim ise peygamberimizden kabile şefi olarak bahsedeken, Canan Arıtman adındaki bir siyasetçi “Başörtüsünü Sümerlerdeki fahişeler takardı.” Orhan Aydın adında bir gazeteci ise “İbrahim’e kurban yerine bir fidan dik denseydi dünya cennet olurdu” diyerek bu algıya hizmet ediyorlardı.

 

Almanya AfD Partisi Başkan Vekili Alexander Gauland, Hollanda Özgürlük Partisi Lideri Geert Wilders, Avusturya’dan J. Gudenus gibi daha birçok ülkeden kişiler de benzer ifadelerle İslam’a saldırıyor. Bu ciddi bir network.

 

Örneğin Fransa’nın Beziers Belediye Başkanı Robert Menard, bir okulun öğrencilerinin %91’nin Müslüman olduğunu öğrendiğinde bu çok ciddi bir problem demişti. Son zamanlarda özgürlük söylemi üzerinden yürütülen ve aile yapısını hedef alan ayrı bir network var. Ayrıca Oscar, Nobel, Grammy, Emmy ve Altın Küre gibi kültür sanat adı altında da algı çalışmaları devam ediyor. Ve elbette bu networkun Türkiye ayağı da var.

 

Küresel sistem elli yıldır aralıksız olarak İslam karşıtı operasyonlar yürütüyor. Sadece bombalarla gelmiyorlar. Değerlerimize yönelik de sistematik operasyonlar düzenleniyor. Peki, sadece tepki vermek yeterli mi?

 

NOT: UHİM’in yayınladığı Manipülasyonlar Kıskacında İslam adlı raporu okumanızı öneririm.