Eğitim ve aile konusunda ne kadar hassas olduğumu bu köşeyi takip edenler bilir. Bu ülkenin çocukları söz konusu olduğunda babamı bile tanımam.

Çünkü Türk aile yapısının çözülmesi demek; milletin bir arada bulunma ve mukavemet etme gücünden yoksun bırakılması demektir.

Keza bu eğitim sistemi için de geçerlidir. Eğitimin kadar varsındır. Eğer buraya ait bir sistem geliştirememişseniz yetişen nesiller sizin eseriniz olmaktan çıkacaktır.

Kısacası eğitim sistemini kim kurmuşsa nesil ona aittir…

Bu sorumlulukla epeydir eğitim ve aile konusunda düşüncelerimi paylaşmaktayım. Vaktiyle “İstanbul Sözleşmesi” üzerinden de eleştirilerimi dile getirdim.

Ne var ki son zamanlarda bu sözleşme üzerinden başta KADEM olmak üzere AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan hedefe oturtularak “aileyi yıkan ya da yıkacak olan” zalimler tayfası olarak takdim edilmektedir.

Öyle ki “zulüm AK Parti döneminde başladı” diyenler bile çıkıyor.

Elbette ülkenin Cumhurbaşkanı da dâhil olmak üzere hemen herkes yeri geldiğinde eleştirilebilmelidir. Kimse kusursuz değildir. Ne var ki bu mesele artık bağlamından kopartılarak neredeyse bir muhalefet enstrümanı haline getirildi.

Yani işin içine aileyi katan veryansın ediyor. Bu tür agresif tavırlar yanlış.

Aksi takdirde bu durum ne yazık ki sağlıklı netice almamızı engelliyor. AK Parti öncesi bu ülkede kadın, aile ve eğitim sorunu yok muydu?

Öyle bir muhalefet rüzgarı estiriliyor ki örneğin KADEM eşcinsellik üzerinden görüşlerini net bir şekilde ifade etmesine rağmen bu dernek, LGBT, nötr cinsiyet türünden projelerin mimarı gibi takdim ediliyor.

Benzer bir durum Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk için de söz konusu. Örneğin kendisi ETCEP adlı projenin mimarı gibi takdim edildi.

Acayip derecede bir bilgi kirliliği var. Açıkçası niyetlerini de tam olarak kestiremiyorum.

Evet, İstanbul Sözleşmesi tümüyle olmasa bile bazı maddeleri bakımından problemli bir sözleşme. Bu maddeleri yine bu köşede 18.10.2018 tarihli “Ailesiz Toplum Projesi” başlıklı yazımda dile getirmiştim.

Kaldı ki bu sözleşme; toplumsal cinsiyet ile birlikte cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği kategorilerini doğrudan metninde içeren ilk uluslararası sözleşmedir.

Tam da bu noktada, "Toplumsal cinsiyet kavramını, toplumsal cinsiyet kimliği kavramını ve cinsel yönelim kavramını kendi değerlerimize uygun olarak nasıl yorumlayacağız?

Bu soru üzerine oturup konuşmamız lazım.

Diğer taraftan Avrupa ülkelerinin pek çoğunda ergenlerin üçte biri 15 yaşından önce cinsel ilişki yaşamaktadır. İsveç, Danimarka, Fransa, Finlandiya'da ergen gebeliklerinin % 60’dan fazlası kürtajla sonlanmaktadır. Batı, kendi geleneğinden kaynaklı bu durumları sorun olarak görmüyor.

Ancak bizde sorun, tam olarak burada başlıyor. Avrupa bu tür sözleşmeleri, Batılı değerlere ve kendi kavramsal sistemine dayanarak yapmaktadır. Yani orada bir sorun teşkil etmiyor.

Öyle ki bu sözleşme, karı-koca ilişkisini “partner” kavramı içerisinde ele alıyor mesela. Partner kelimesi her türlü cinsel ilişkiyi içinde toplamaktadır. Burada ilişkinin koşulları (evlilik içi-evlilik dışı olması, kadın-erkek arasında veya eşcinsel biçimde olması vb.) önemsizleşmektedir.

Sözleşme toplamda 81 maddeden oluşmaktadır. Sanırım 7 maddede sıkıntı görülüyor. Buna rağmen aile sorunun kökeninde bu sözleşme yoktur. Sırf bu sözleşmeyi AK Parti imzaladı diye 300 yıllık bir meseleyi tutup da KADEM’e Tayyip Erdoğan’a bağlamak hakkaniyetli bir tutum değildir.

Diğer taraftan Anayasa'nın 90. maddesine göre iç hukukun uluslararası sözleşmelere aykırı olması mümkün değildir. İç hukuk ve sözleşme maddeleri çatıştığında, sözleşme maddeleri esas alınmaktadır.

Bu şu demek; biz kendi aile değerlerimize dayalı bir iç hukuk yapılanmasına gidemiyoruz.

Bakınız, Yoksulluk Nafakası Kanunu İsviçre Kanunu’ndan alınmıştır. İsviçre daha sonra bu kanunda “süresiz” ibaresinin yanlış olduğunun farkına varıp süreli hale getirdi. Ne yazık ki Türkiye hala eski yasayı dikkate almaktadır.

Benim için asıl sorun budur.

İnsanı ithal Batılı kavramlarla tanımlayıp, şekillendirdikten sonra içeride kendi kavramlarımızla bir hukuk geliştirmemiz mümkün olabilir mi? Bugün sanayide yerli araçlar üreten Türkiye neden Batılı kavramlara muhtaç olsun ki? Oysa kendi kavramlarımızı da üretebiliriz.

https://www.milatgazetesi.com/yazarlar/istanbul-sozlesmesi-problemli-bir-sozlesme/haber-224309