‘MİT kumpasına ilişkin 18 sanığın yargılandığı davanın gerekçeli kararı açıklandı. Gerekçeli kararda, “7 Şubat krizi olarak bilinen hadise, dönemin MİT İmamının, MİT’in başına FETÖ/PDY mensubu bir şahsın atanması arayışları çerçevesinde düzenlenen bir operasyondur” denildi.

FETÖ’nün 7 Şubat 2012’de MİT Başkanı Hakan Fidan’ın da aralarında bulunduğu bazı kamu görevlilerinin ifadeye çağırılmasına ilişkin 10’u tutuklu 18 sanığın yargılandığı ‘MİT kumpası’ davası 3 Mart’ta karara bağlanmıştı. İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada, aralarında eski emniyet müdürleri Ali Fuat Yılmazer, Erol Demirhan, Yurt Atayün ile diğer sanıklar Kazım Aksoy, Ayhan Albayrak, Nuh Mehmet Damgacı, Sebahattin Kaplan, Musa Metin, Bilal İrice ve Ahmet Kılıçarslan’ın ‘cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmıştı.

Karara bağlanan davada ayrıca sanıklar Yurt Atayün, Ali Fuat Yılmazer, Kazım Aksoy, Erol Demirhan ve Ayhan Albayrak ‘resmi belgede sahtecilik’ suçundan ayrı ayrı 9’ar yıl hapse mahkum edilmişti. Kararda, sanıklardan gazeteci Mustafa Gökkılıç ise ‘silahlı terör örgütüne üye olmak’ ve ‘soruşturmanın gizliliğini ihlal’ suçlarından 8 yıl 4 ay hapisle cezalandırılmıştı. Mahkeme öte yandan, sanıklar Oğuzhan Ceylan, Erkan Ünal, Veli Tuluy, Fazıl Adnan İzgi’ni ise ‘silahlı terör örgütüne üye olmak’ suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırmıştı.

MİT’e ilk sızmanın 1994 yılında olduğu vurgulandı

Davanın karara bağlanmasının ardından mahkeme, bin 4 sayfalık gerekçeli kararını açıkladı. Kararda, FETÖ/PDY’nin MİT’in 1990’lı yılların başından itibaren ilan yoluyla personel alımına yönelmesiyle birlikte kuruma nüfuz etme girişimlerine hız verdiği ve ‘tedbir’ olarak tabir edilen gizlenme yöntemlerini kullanarak MİT’e ilk sızmayı 1994 yılında gerçekleştirdiği anlatıldı. Örgütün, 2010 yılında kamuya giriş sınav sorularını çaldığının belirtildiği gerekçeli kararda, KPSS ve KPDS puanları ile başvuru kabul eden MİT’e çok sayıda FETÖ/PDY mensubu yönlendirdiği, bu süreçte MİT mahrem yapılanmasının ‘MİT İmamı-Temsilci-Öğretmen-Öğrenci’ hiyerarşisinde yapılandırıldığı, yedi coğrafi bölgede faaliyet yürüten MİT ünitelerinden sorumlu yedi temsilci ve bunlara bağlı öğretmen seviyesinde örgüt mensupları görevlendirildiği kaydedildi.

“Cumhurbaşkanı aleyhinde raporlar basılması amaçlandı”

Gerekçeli kararda, “FETÖ/PDY üst yönetimi, 15 Temmuz Darbe Girişimi esnasında MİT başkanının etkisiz hale getirilmesi konusunda internet tabanlı uygulamalar üzerinden Türkiye’deki MİT mahrem yapısına ulaşmaya çalışmıştır. MİT başkanının etkisiz hale getirilmesi amacıyla gerek darbe girişimi gecesinde, gerek öncesindeki süreçte suikast, zehirleme, yargılama vb. yöntem arayışları MİT mahremi içerisinde tartışılmıştır. Ancak bu yöndeki operasyonel çalışmalar için kurum içerisinde uygun zemin oluşturamayan MİT mahrem yapısı, farklı arayışları gündemine almıştır. Bu doğrultuda, MİT mahrem yapısının teknik kısmında görevli temsilci, öğretmen ve öğrenciler üzerinden MİT filigranlı belgelere Cumhurbaşkanı aleyhinde detaylı/kurgu raporlar basılması ve bu raporların karar alıcı makamlar nezdinde dezenformasyon aracı olarak kullanılması ve MİT Başkanlık makamında değişikliğe gidilmesi amaçlanmıştı” denildi.

“Ağır vasıta bilgileri MİT İmamına verildi”

Örgütün süreç içerisinde yaptığı hamlelerin anlatıldığı gerekçeli kararda, “MİT tırları vakasında, MİT yerleşkesinde görevli bir öğrenci vasıtasıyla yerleşkeye giriş çıkış yapan ağır vasıtaların bilgileri dönemin MİT İmamı’na verilmiştir. MİT Mahrem Yapılanması, 2013 yılında ODTÜ Vişnelik Tesisleri girişindeki Rezidans’ta bir ofis kiralamış, bu ofiste devlet kurumlarının imkânlarını kullanmak suretiyle ‘dinleme’ ve ‘güvenlik tahkikat soruşturması’ gibi faaliyetler yürütmüşlerdir. Ofiste kullanılan elektronik sistemler üzerinden Emniyet Genel Müdürlüğü’nün İstihbarat birimlerine bağlanarak çeşitli elektronik faaliyetler yürütüldüğü anlaşılmıştır. MİT Başkanı ve kurumda çalışan bazı personelin tutuklanmasına yönelik bir girişim olan ve kamuoyunda 7 Şubat krizi olarak bilinen hadise, dönemin MİT İmamının, MİT’in başına FETÖ/PDY mensubu bir şahsın atanması arayışları çerçevesinde düzenlenen bir operasyondur” ifadelerine yer verildi.

“Barış sürecinin başarısız olmasını sağlamaya odaklanıldı”

Gerekçeli kararda, “Örgüt, benimsediği bu hareket tarzıyla 7 Şubat 2012’de yargıyı kullanarak MİT’i ele geçirmek hem de aynı soruşturmayla hükümetin Güneydoğu sorununu çözmek amacıyla başlattığı barış sürecinin başarısız olmasını sağlamaya odaklanmıştır. MİT yöneticileri ile hükümet, terör örgütüne yardımla suçlanmak istenmiş, otoriteleri ve güvenilirliklerinin halk nezdinde sorgulanması amaçlanmıştır. Örgüt bahse konu dönemde, MİT’in imajını zedelemek ve Türkiye üzerindeki eylemlerini kolaylaştırmak amacıyla, yazılı ve görsel medya aracılığıyla, algı operasyonlarıyla hükümetin icraatlarını, teşkilatın çalışma prensiplerini, istihbarat elemanları ile personelini deşifre etme, çeşitli olayları/gelişmeleri MİT ile bağlantılı olarak göstermeye çalışma, MİT’in, temin ettiği çeşitli verileri/bilgileri halkı fişlemeye yönelik kullandığı yönünde haber yapma, emniyet teşkilatında bulunan örgüt mensubu polislerin teşkilat personeline bilgi-belge verme ve koordine kurmada sıkıntı yaşama, emniyette ve yargı teşkilatında bulunan örgüt mensupları üzerinden sahte/hukuka aykırı delillerle soruşturma açmak suretiyle Erzincan’daki MİT Bölge Müdürlüğü’nde arama yapma ve MİT mensuplarını gözaltına alma gibi gelişmelere neden olan bir hareket tarzı izlenmiştir” denildi.

Oslo görüşmelerinin 90’lı yıllardan beri yapıldığı vurgulandı

Mahkeme tarafından hazırlanan gerekçeli kararda, “Milli İstihbarat Teşkilatı, gerek kuruluş ve faaliyet amacına gerek ise kendi teşkilat kanununun kendisine verdiği yetkiye dayanarak kamuoyunda Oslo görüşmeleri olarak bilinen bu sürece dahil olmuştur. Bu süreçte yargılamaya müşteki sıfatıyla dahil olan müştekilerden bir kısmı aktif olarak görev almıştır. Şu husus açıkça bilinmelidir ki gelinen sürece kadar değişik hükümetler döneminde gerek hükümet gerek ise güvenlik bürokrasisi düzleminde benzer görüşmeler 90’lı yıllardan beri fasılalarla yapılmıştır. Kamuoyunda Oslo görüşmeleri olarak bilinen görüşmeler 90’lı yıllardan beri yapılan görüşme ve çalışmaların bir devamı, bir parçası niteliğindedir. Dolayısıyla Oslo görüşmelerini daha önce benzeri yapılmamış ve yeni bir çalışma şekli olarak lanse etmek ve müştekileri ilk kez bu çalışmayı yürütenler olarak lanse etmek tam olarak örgütün MİT ve bu çalışmayı yürüten MİT görevlilerini kamuoyu önünde itibarsızlaştırmak amacına yöneliktir” ifadelerine yer verildi.

“Siyaset ve güvenlik bürokrasisine duyulan güvenin ortadan kaldırmaya çalıştığı anlaşılmaktadır”

MİT Başkanı Hakan Fidan, Afet Güneş ve Emre Taner’in görev süreleri boyunca yaptıkları başarılı hizmetlerin yanı sıra FETÖ mensuplarının MİT’e sızmasına yönelik gösterdikleri direncin hedef seçilme gerekçelerinden biri olduğunun belirtildiği gerekçeli kararda, “Kaotik durumun sorumlusunun Oslo görüşmeleri ve bu görüşmelerde bulunan müştekiler olduğunu vurgulamaya çalışmışlar ise de, açılım sürecinin FETÖ ile himaye eden uluslararası yapı ve devletler tarafından sabote edildiği, PKK’yı da yanına alan bu şer yapı birlikteliğinin toplumu geren ve kardeşliğine zarar veren kaotik olayların yaşanmasına sebebiyet verdiği, toplumda açılım sürecine ve bu süreci yürütmeye çalışan siyaset ve güvenlik bürokrasisine duyulan güven ve desteği ortadan kaldırmaya çalıştığı açıkça anlaşılmaktadır” denildi.

Masum bir tatil amacıyla bir araya gelmedikleri anlatıldı

FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in talimat verdiğinin anlatıldığı gerekçeli kararda, “Talimatlar Emniyet ve Yargı imamları tarafından operasyonel faaliyet yürütecek örgüt birim ve mensuplarına yine kendilerinden sorumlu mahrem yapılarca iletilmiştir. Bu kapsamda yargılamamıza konu edilen Asya Termal toplantısı bunun bir örneğidir. Gerek bu toplantıya katılanların örgüt içerisindeki konumu bu toplantının zamanı ve her biri farklı coğrafi bölgenin sorumlusu olan örgüt imamların aynı dönemde aynı yerde bulunmaları tesadüf olarak değerlendirilemeyecektir. Kaldı ki bu toplantıya katılan örgüt imamlarının yargılandıkları diğer dosyalardaki konumları ve suçlarına bakıldığında; Karlov suikastı gibi. Her birinin masum bir tatil amacıyla bir araya gelmediği açıkça anlaşılacaktır” vurgulandı.

“Örgütün gövde gösterisine yönelik eylem”

Gerekçeli karada, “Tüm hazırlıklar yapıldıktan sonra örgütün yargı ayağında bulunan elemanları eski cumhuriyet savcısı Bilal Bayraktar ve Sadrettin Sarıkaya soruşturmanın baş aktörleri olarak 7 Şubat’ın tüm talimatlarını emrindeki örgüt mensubu kolluğa vermiş ve sözde ifadesine başvurmak amacıyla dönemin MİT müsteşarı ve aynı zamanda müşteki Hakan Fidan, Afet Güneş, Emre Taner’i Beşiktaş’ta bulunan hizmet binasına çağırmışlardır. Her ne kadar ilk görünüşte sıradan bir ifade alma işlemi olarak lanse edilmiş ise de bahsi geçen isimlerin Türkiye Cumhuriyeti İstihbarat Teşkilatının en önemli ve en kritik isimleri olması aslında örgütün bir gövde gösterisine yönelik eylemdir. Burada asıl amaç yürütme organına ve onun başındaki o dönem itibariyle başbakan şu an ise Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na gözdağı vermektir. Adeta örgüt sırada sen varsın mesajı vermeye çalışmıştır. Kaldı ki 15 Temmuz darbe kalkışması da örgütün asıl hedefine yönelik son kamikaze eylemidir” diye belirtildi.

“MİT başarılı operasyonları ile örgütün himayedarlarına rahatsızlık verdi”

Kararda, “Gerek örgüt elemanları gerek ise o dönem itibariyle örgütün himayesindeki basın yayın organları, hukuk devleti ilkesinden yola çıkarak tüm kamu görevlilerinin hesap verebilirliği ve bunun rutin bir soruşturma işlemi olup, ifadelerin alınıp müştekilerin serbest bırakılacağına yönelik algı faaliyetlerinde bulunmuşlar ise de, yapılan yargılamada, 7 Şubat aslında 15 Temmuz Darbe kalkışmasına giden yolda örgütün bir güç denemesi ve gövde gösterisi mahiyetindedir. Sanıkların savunmalarında ısrarla müştekilerin görevlerini kötüye kullanarak suç işledikleri yönündeki beyanları, gerek MİT’in gerek ise MİT’in başındaki başkan ve o dönem itibariyle müsteşarın gerek yurt içi gerek ise yurt dışındaki başarılı operasyonları ile örgütün himayedarlarına verdiği rahatsızlıktan ibarettir” ifadelerine yer verildi.

“17-25 Aralık ve 15 Temmuz ile hükümeti devirmeyi denediler”

Mahkeme gerekçeli kararında, “7 Şubat ile amacına ulaşamayan örgüt sonrasında 17-25 Aralık kumpasları ve en son 15 Temmuz darbe girişimi ile uluslararası himayedarları ile hükümeti devirmeyi denemiş ancak asıl söz ve hak sahibi milletimizin iradesi ile her seferinde olduğu gibi başarısızlığa mahkum olmuştur” denildi.