eçtiğimiz günlerde Başkan Erdoğan, belediye başkan adaylarına ilişkin önemli uyarılarda bulunarak, “halka tepeden bakan, gurur abidesi insanları bize aday diye getirmeyin! Bu benim akrabamdır, yakınımdır, bizim STK’dandır değil. İşin ehli mi değil mi? Ehliyeti, liyakati, emeği yoksa olmaz öyle şey” dedi. Yani siyasetin rengini, halkın nabzını ve sandıklardan çıkan mesajları çok iyi okuyan Başkan Erdoğan,  büyük tehlikeyi ve riskli sonucu ön görüp, gerekli tedbirlerin alındığını net bir şekilde ifade etti. Hatta yerel seçimlere ilişkin aday listelerinin oluşumunun her aşamasında bizzat kendisinin irade ortaya koyacağını ve denetim mekanizmasını sert bir şekilde işleteceğini özellikle belirterek, işe ne kadar ciddi yaklaştığını ortaya koymuştur. Çünkü, Özellikle 24 Haziran seçimlerinde bazı kentlerde yanlış aday dayatmalarının, adamcılık ve akrabacılığın seçmende ne kadar tepki yarattığı, Ak Partiye ne kadar zarar verip, oy kaybettirdiğinin en canlı şahidi, 24 Haziran seçimlerinde sandıkta çıkan oylar olmuştur. 

            “Ortada bir hata değil, kasıtlı bir kötülük var”

Sandıktan çıkan mesajı iyi okumak, teşhisi doğru yapmak, sorunları doğru adamlarla ve doğru adımlarla çözmeye çalışmak çok önemli. Türkiye’nin birçok şehrinde aday listelerinde ciddi sıkıntılar olduğu, birilerinin birilerini kişisel menfaatleri gereği listelere koyduğu, Ak Parti’nin özüne, davasına ve ruh köküne ciddi zararlar verecek uygulamaların olduğu basında, sosyal medyada, kahve ve sokaklarda çok konuşulur olmuştu. Ancak ortada birilerinin hoş görülebilecek hatası veya ihmali değil net ve kesin bir şekilde bilerek ve isteyerek yapılan kasıtlı bir kötülüğü vardı. O zaman aday listelerindeki yanlış seçimlere tepki 
gösterenlere karşı tepki gösterenler, dudak bükenler, fitne ve ihanetle suçlayanlar, yanlışlardan nemalananlar vardı. Ve çıkarları gereği Ak Partiye yapılan o kasıtlı kötülükleri hep savundular, yanlışta yol gösterici ve uyarıcı olanlara da şiddetle hep saldırdılar. Ta ki geçtiğimiz günlerde Başkan Erdoğan’ın bizzat ağzından “Milletvekili aday tespitindeki hatalarımızın nasıl vahim sonuçlara yol açtığını gördük. Ummadığımız yerlerde ummadığımız sonuçlar aldık” şeklindeki kabul ve ikazlarına kadar. Şimdi herkes sus-pus. Sıkıyorsa konuşsunlar, itiraz etsinler,  “hayır hata yok” desinler. 

            “Benim adamım, çanta taşıyanım olsun derler”

“Ak Parti ruhunda ve özünde imanlı, ihlaslı, erdemli, cesur, ahlaklı ve dürüst öncü kadrolarla ve dava adamlarıyla; zulme ve haksızlığa isyan ve itiraz ederek, adaleti ve kalkınmayı önceleyerek, hakkı ve halkı gözeterek hep birinci parti olmuştur ve bugüne kadar halktan büyük teveccüh görmüştür. Ancak bugün Ak Parti’nin karşı karşıya olduğu iki büyük tehlike var. Birincisi; adamcılık ve akrabacılık yani Nepotizm. İkincisi Ak Parti’nin belli bir grubun, oligarşik yapının etki ve sevkinde gibi görünmesi; seçimlerde ehliyet, sadakat ve liyakat kriterlerinden ziyade sözüm ona bölge dengelerine dayandırılan; bölge ağabeylerinin kendine yakın aday dayatmalarıdır.”  Ak Partiye en büyük kötülüğü işte bu yollara tevessül edenler, Başkan Erdoğan’ın siyasi bakiyesi üzerinden yıllardır kıyak makamlarda siyaset yapanlar yapıyor. Ehliyet, liyakat, sadakat, gibi vasıflar bunlar için hiç önemli değil. “Benim adamım, benim yakınım, çantamı taşıyanım olsun” yeter derler. Hatta siyasette yıldızı biraz parlayan olursa, hemen kendilerine hasım ve rakip olarak görürler. 

“Ehliyet ve liyakat tek başına yetmiyor mu?”

Ak Parti’yi bugünlere kadar getiren, 16 yıldır kesintisiz iktidar yapan “istişare geleneği, tabana kulak verme, hatalardan ders çıkarma ve yanlışlardan geri dönebilme” erdem ve kabiliyetidir. Öyle imanlı, ihlaslı, cesur, dürüst, kötü ve kötülüklere bulaşmamış, ehliyet ve liyakat sahibi dava adamları var ki tepeden referans bulamadığı, bakan yakını veya vekil çocuğu olmadığı, yani sağlam bir siyasi el tarafından tutulmayıp, destek görmediği için inancını, umudunu ve heyecanını yitirip gitmektedir. Ehliyet, liyakat, sadakat ve dava adamı olmak vasıfları belli siyasi görevlere atanmak için neden tek başına yetmiyor? İllaki zengin bir yaşam, güçlü bir aşiret sahibi mi olmak veya yüksek rütbeli birilerinin yakını, köylüsü veya referanslısı mı olmak gerek?