Bütün dünyayı saran ve sarsan COVID-19 virüsü, ülkemizde de yayılmaya devam ediyor. 09 Nisan 2020 Perşembe günü itibariyle, toplam 908 vatandaşımızın bu virüsten dolayı vefat ettiğini ve 42.282 vakanın tespit edildiğini Sağlık Bakanlığı’nın açıklamalarından öğrenmiş bulunmaktayız.

Virüs tehlikesinin başladığı andan itibaren Devletimiz, sağlık başta olmak üzere, gerekli her türlü tedbirleri almaya başlamıştır. Özellikle de Sağlık Bakanlığı’mızın kıymetli personelinin, özverili çalışmaları sonsuz takdire şayandır.

Bu süreçte, bütün kurumlar gibi Diyanet İşleri Başkanlığımız da gerekli tedbirleri alarak, uygulamaya geçirmiştir. Eğitim ve öğretime ara verilmesiyle, Kur’an kurslarımız, eğitim merkezlerimiz ve yüksek ihtisas merkezlerimizin faaliyetlerine ara verilmiştir.

Sağlık Bakanlığının; vatandaşlarımızın evlerinde kalmaları ve toplu halde bulunmamaları önerisi üzerine, Diyanet İşleri Başkanlığı da önemli ve gerekli bir karara imza atmış oldu. 16 Mart 2020 tarihinde yapılan açıklama neticesinde; cemaatle namaz ve Cuma namazlarının, virüs salgını geçinceye kadar kılınmayacağı bildirildi.

Bu açıklamanın ardından, bazıları bilerek veya bilmeyerek din görevlilerini ve Diyanet’i eleştirme, kötüleme ve küçük düşürme gayretine giriştiler.

Toplumu din konusunda aydınlatma görevi olan, Diyanet ve din görevlileri, hiç hak etmedikleri kadar haksız eleştirilere maruz kaldılar.

Aslında, bugün dile getirilen ve geçmiş yıllarda da duyduğumuz eleştirilerden bazılarını şöyle hatırlayabiliriz; “imamlar boş duruyor, haksız para kazanıyorlar, Diyanete bu kadar niçin bütçe ayrılıyor, bütçesi Sağlık Bakanlığına devredilsin, daha da ileri gidilerek Diyanet’e ne gerek var, Diyanet kapatılsın” gibi sözleri tekrar duyar olduk.

Şunu herkes bilmeli ki, din görevlileri toplumun ayrılmaz parçası ve asli unsurudur. Kimse, Diyanet ve din görevlileri ile vatandaşlarımızın arasına giremez. Milletimiz dün olduğu gibi, bugün de yarın da imamına, din görevlisine ve Diyanet’ine sahip çıkmıştır ve sahip çıkmaya devam edecektir.

Din görevlileri; bugün dünden daha farklı olarak, canla başla gayret etmektedirler. Çünkü olağanüstü şartlardan geçmekteyiz. Evet, din görevlilerimiz, cemaatle namaz ve Cuma namazı kıldıramamanın üzüntüsü içerisindedirler. Geçici bir süreliğine, sadece camide ezan okumakta ve dua etmektedirler. Kur’an kursu öğreticilerimiz, telefon ve çeşitli sosyal medya vasıtasıyla öğrencileriyle derslerine devam etmektedirler.

Ancak, birilerinin dediği gibi din görevlileri boş durmamaktadırlar. Valilik ve kaymakamlıkların oluşturduğu VEFA gruplarında, her daim görev yapmaktadırlar.

Sadece VEFA gruplarında mı çalışıyorlar, elbette hayır.

Din görevlileri; görev yaptığı sokakta, caddede, mahallede, beldede, köyde ve şehirdeki vatandaşlarımızın hizmetinde olmaya devam ediyorlar. İyi günlerinde olduğu gibi, acılı ve üzüntülü zamanlarında da saat gözetmeden yanlarında oluyorlar. Kimine kardeş, kimine, abla, kimine evlat, kimine amca, kimine arkadaş şefkati, merhameti ve yoldaşlığıyla yanı başındalar.

Din görevlilerimiz; insanlarımıza önce tedbir almayı, sonra tevekkülü, sabrı ve daha da kötüsünden korunmak için duayı telkin ediyorlar. Birbirimizin hukukuna riayet etmemizi anlatıyor. Temizliğin imandan olduğunu, kul hakkının ve kamu hakkının neler olduğunu bildiriyor. Sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü, yardımlaşmayı ve nezaketi hatırlatıyorlar.

Bu zor günlerde şefkat eli olarak, 65 yaş üstü vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını gidererek, gönüllerine giriyor. İnsanları aynı bedenin uzuvları gibi görerek, engelli vatandaşlarımıza kol kanat geriyorlar.

Bu süreçte; bir Kur’an kursu öğreticimizi, ihtiyar bir teyzenin sıkıntısını giderirken, kimsesiz bir çocuğun başını okşarken ve çaresiz kalmış bir anneye annelik ederken görebilirsiniz. Sırtına aldığı koliyi, ihtiyaç sahibine taşırken karşılaşabilirsiniz. Hastası olan veya cenazesi olan bir vatandaşımızı teskin ederken, sabretmesi gerektiğini hatırlatırken bulabilirsiniz.

Bütün bu yapılanların hiçbir maddi karşılığı olmadığı gibi, bir beklentileri de yoktur zaten. Yapılan bu güzel işlerin, maddiyatla ölçümü olmadığını da bilir. Çünkü Sevgili Peygamberimiz (sas) “Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir” emrini kendine düstur edinmiştir.

İmamlar, din görevlileri ne yapıyor veya Diyanet’e gerek yok, diyen o bazılarına, bu örnekleri küçük birer hatırlatma olarak bildirelim istedim.

Din görevlilerimiz şunu yapmıyor; reklamlarını, evet kendi reklamlarını yapmıyor. Çünkü biliyor ki, reklama ihtiyacı yok din görevlisinin. O sadece milletimize hizmeti esas almış ve esas olanın Yüce Allah’ın rızasına kavuşmak olduğunu biliyor.

Kınayanların kınamasına da aldırmıyor din görevlileri. Haksız suçlamalara elbette üzülüyor, ancak din görevlisi kendini biliyor. Biliyor ki, kendini bilen, Rabbini de bilir.

Bu zorlu süreçte; doktor, hemşire ve bütün sağlık çalışanlarımıza, tedavi ve gerekli çalışmaları yapan bilim insanlarımıza, emeği geçen bütün kamu çalışanlarımıza ve Diyanet personelimize, din görevlilerimize ayrı ayrı teşekkürlerimi sunuyorum.

İnanıyoruz ki, bu salgın ve bütün kötülüklerin üstesinden hep birlikte geleceğiz.

Yüce Allah (cc) milletimizi, İslam alemini ve bütün insanlığı, virüs salgını başta olmak üzere, görünür ve görünmez bütün kötülüklerden muhafaza eylesin.

Sağlıklı, huzurlu ve mutlu günler dileğiyle.

Allah yar ve yardımcımız olsun. 09.04.2020

Nuri ÜNAL
Türk Diyanet Vakıf-Sen
Genel Başkanı