Türk eğitim sisteminin önemli hatta tüm odak kavramlarını yazmaya çalışacağım. Bakanlık, İl müdürlükleri, İlçe müdürlükleri, Okul, Sınıf , Öğretmen, Öğrenci, Veli, Ders, Sınav, Karne, Servis, Kantin, Bilgisayar, Kitap, Defter, Kalem, Üniversite, Sendika, Atama, Haklar, Maaş, Ek ders, Ek ödeme.

          Ya da parantez içerisinde (Millet, Vatan, Özgürlük, Başarı, Kardeşlik, Ümmet, Ahiret, Allah, Rasulüllah, İlahi Emir ve Yasak, Cennet, Cehennem, Hesap, Kıyamet, Melek, Sadaka, vb.)

          Ya da tırnak içerisinde ‘’ Hayal, Umut, Masal, Düş, Mutluluk, Aile, Çocuk, Tebessüm, Sevgi, Saygı, Paylaşım, vb.)

          Bu kelimelerden hem ilk grup hem de diğer gruplarda bulunanlara bakan her bir öğrencinin, bireyin farklı şeyler algılaması ve farklı düşünmesi normal olabilir. Ancak bu fark yaş ve ortam benzerliklerine rağmen hatta eğitim düzeyleri benzer olmalarına rağmen aşırı oranda fazlalık arzeder ise biraz düşünmek gerekir. Şöyle ki;eğitilen bireyler tüm eğitim amaçları, araçları ve imkanları ortak olmasına ya da benzerlik arz etmesine rağmen sosyal çevre eğitimi bir birinden o kadar uzak noktalara taşıyor ki öğrenciyi, bir müddet sonra tamamen yabancılaşabiliyor asıl hedefe.

          Bizim eğittiğimiz çocuklarımız bu kavramların bizatihi kendisine bile yabancı, tanımıyor ve güven duymuyor, ya da bizim anladığımız şeyleri anlamıyor ilk bakışta. Yeni nesil mevcut Türkiye’nin ve değerlerinin muhalifi odakların tesiri altında. Hem de bu işi; eski Türkiye’nin mimar ve koruyucuları (!); daha doğrusu iyi dahi olsa her tür değişime karşı çıkanlar ve dış odaklar kol kola yapıyor. Mesela ‘’Paralı eğitime hayır’’ dövizini taşıyan genç yaşadığı ülkede eğitimin parasız olduğundan bi haber politize olmuş bir muhalif durumunda.

          Böyle dış etkiye açık, aynı zamanda akran çevresini etkilemeye müsait gençleri neden hep başka mecralara kaptırıyoruz acaba. Mevcut yaklaşımla söz sahibi olanların ya da gençlerle muhatap olanların; onların protest duygularını isti’mal etme (istismar değil) ve istikamet verme imkanından fikren mahrum olduğu için olabilir mesela. Farklı düşünebilen ve alternatif üretme derdi olan insanlar ancak kendileri gibi geleceği şekillendiren insanlar yetiştirebilir. Statüko ve baskın yapının dayatması olan tanımlamaları reddebilmek büyük bir başarıdır bir genç için. Belli kalıpları yıkmadan istendik tavırların dışına da çıkılamayacaktır. Ülkesini seven dendiğinde ortaya illa uzun bıyıklı milliyetçi bir kafa; protesto ya da eleştiri deyince akla kalın bıyıklı ya da parkalı sosyalist bir akıl neden kodlanmıştır zihinlere. Ya da İslami kimlikle vatan sevgisi ve eleştiri kültürünü buluşturmanın modası ne zaman geçti? Biz ya da gençlerimiz bir şeyleri beğenmeme hakkına sahip değil miyiz? Biz ya da bizim çocuklarımız bir şeylerle ilgili akıl yürütemez miyiz? Daha bir çok soruyu sıralayabilirim şuracıkta. Ama sırası var tabi her birinin…

         Gençlik bir milletin her şeyidir. Geleceğidir. Laf ola beri gele türünden söz söylemek değildir maksadımız. Bu günün tüm toplumsal kesimlerinin gençliğine en kolay ulaşımı popüler kültür başarıyor. Ki o da zerre kadar milli değil. Tv'lerden üzerimize boca edilen dizi ve programlar, internet üzerinden çocuklarımıza ve gençliğimize serpiştirilen kültür müslümanca bir gelecek hazırlığı derdinde olanlar açısından iç karartıcı bir düzeyin çok ötesine geçmiştir.

          Türkiye de gençliği yönlendiren fikri ve siyasi yapılar çoğunlukla terör odakları ya da sağ veya sol cenahın marjinal yapılarından ibaret. Milli görüş çizgisinin gençliği sayısal olarak bir miktar azalması yaşıyor. Gelecek vaat etmeyen yerlere kimse çocuğunu göndermiyor. Gelecek vaat eden yerler de verilen eğitimler ne kadar samimi ve çocuklara ne veriyor acaba. Hatta çocukları düzeltiyor ya da geliştiriyor mu yoksa bozuyor mu sorgulanmalı bence.

          Bir arkadaş ile sohbetimizde okulda siyasi güç sahibi bir gençlik teşkilatı okul görevlisinin öğretmeni tehdit edecek hale geldiğinden bahsetti. Hatta çocukları bir miktar beklentisi olan öğretmen ve idarecilerin o hale soktuğunu da ifade etti ki bu daha korkunç. ‘’Bak hoca seni attırırım!’’ diyerek meydan okuma serdediyor öğrenci öğretmene. Bizim ağabeylerimiz olan öğretmenlerimize duyduğumuz sevgi ile böyle bir durum kıyası kabil midir. Allah rızası için çalışan ve hiç bir beklentisi olmayan bir kişi kalmadımı şu memlekette diye korkmaya başlıyor insan. Özellikle malum sapkın yapıların ardından hem dini hem milli değerlerin aktarımı ile ilgili bir gözden geçirme ihtiyacı ise izahtan varestedir. Onun için de gençliğin bünyesine enjekte edilen bozulmuş ve kokuşmuş olan sapkın yapıların ürettiği inanç ve milli değer kodlarının yeniden asli hüviyetine kavuşturularak ıslah edilmesi elzemdir.

          Cesur, ahlaklı ve adil bir liderin ayak izlerini takip eder insanlar hayatı boyunca. Herkesin özel bulduğu ve işte bu adam; ben bunun gibi olacağım dediği bir şahsiyet mutlaka olmuştur çocukluğunda. Kendisi korkan ve güç karşısında varlık gösteremeyen bir öğretmen nasıl olsun da eleştirel bir bakış açısıyla bakacak bir nesil yetiştirsin ki. Yahut her tür tehditten korkan biri, cesur insan nasıl yetiştirebilir. Cesaret elbette edeple birlikte var olmalıdır. Hakkını arar iken zalimleşmemeyi başarmak temel İslami bir eğitimin varlığı ile mümkün olabilecektir. Yanlışı ile doğrusu ile her şeyi savunursak, ya da yapılan icraatlerin yanlış olanlarını tespit dahi edemiyorsak halimiz harap demektir.

          Müslüman'ın asgari şuur seviyesi dünya insanlığı içerisinde en yüksek seviyede olmalıdır. Çünkü biz zül cenaheyn olanlarız. Hem dünyevi ilim hem de sağlam, bozulmamış uhrevi bilgiyi almış, çözümlemelerde istifade edebileceğimiz ve bunlardan istinbat yapabilecek düzeydeyiz / olmalıyız. Tüm İslami STK’lar iktidar tarafından sunulan imkanlar çerçevesinde yarı kör bakıyor meselelere. Kendisine yönelen bir tehdit olmadıkça da hiç bir yanlışı gündemine almıyor. Biz kötü olmayalım kimseyle dercesine. Ancak kazara yapılan bir işte kendileri ya da üyelerine bir zarar geldiğinde tam bir şecaat örneği sergileyip, harp vaziyeti alabiliyorlar. Bunun bir istisnası İHH olmuş ve yaşanan bir krizde akıllıca sessizliği seçmişti.

          Hükumetin bizde/n olması siyasetten uzak olanları yani sivil olanlarımızı boşa çıkarmaz, lüzumsuz hale getirmez. Bilakis sivilin siyaset ve hükumete yön verme, akıl ve görüş sunma; yeri geldiğinde eleştiri yapma görevi vardır / olmalıdır. Bu vazife yapılmaz ya da yapılamaz ise, yetişen nesle neyin örneğini sunacağız, nasıl değerlendirme yapması gerektiğini hangi vesile ile öğreteceğiz. Aksi taktirde gelecek nesil adına çok fazla kaygılanmamız gerekiyor demektir. Büyük insanların yanında ki genç kendilerinden daha çok eleştirmeli ve büyük onu makul izahlarla sakinleştirmeli. En azından biz öyle idik. Daha çok eleştirel yaklaştığımızda büyüklerimiz bizlere farklı bakış açılarını anlatarak düşünme yeteneğimize hizmet ederlerdi. Onun için de geleceğin alternatifi olmayı başardı bu tarz yetiştirilen arkadaşlarımız.

          Değerli eğitimciler ve sair sorumlular;

          Yapabileceğimiz en iyi işin ne olduğunu şimdi bir kez daha ifade edelim inşaallah. Geleceği inşa edecek; çekip çevirecek bir nesil yetiştirmek. Aksi halde biz çocuklarımızı karşı düşüncenin eline yeniden bizim yaşadığımız zorlu ve sorunlu ortamlarda yaşamaları için hem de kendi ellerimizle teslim etmiş olacağız. Artık bir biri ile değil kendisi ile yarışan geçlik ve ona ait sosyal hareketler ve  gençlik birlikleri oluşturulmalı bence. Ve diğerini geçmeyi değil sevmeyi başaran nesiller inşa etmeliyiz. Geçmişinin kendisine verdiği cesaretle, geleceği kuşatma adına milli ve manevi her tür değeri yüklenmiş bir nesil yetiştirmeliyiz. Bu nesil sadece kendi ülkesini değil önce tüm ümmet coğrafyasını sonra da tüm insanlığı karanlığından kurtarıp aydınlığa çıkaracak bir gençlik olacaktır inşaallah.

          Vesselam

          Selehattin DUMAN  

          Eğitim Bir Sen İst Bir Nl. Şb. Bşk. Yrd.

          04:30 21.05.2017