Toplumun kendisinden büyük hizmetler beklediği, benim de kendisine büyük bir hüsnüniyet beslediğim Bakan Ziya Selçuk Talim Terbiye Kurulu Başkanı yapacak başka bir adam bulamadı mı?

e umduğumuzu doğru tanımlamamanın sıkıntılarını yaşıyoruz belki de. Ya da şöyle söyleyeyim: Ummasaydık üzülmezdik.

 

 


 MAKALEYİ SESLİ DİNLEMEK
İÇİN TIKLAYIN

 

Muhterem Hayrettin Karaman Hocamızın, Perşembe gün gazetemizde yayınlanan “İşte bu olmadı!” başlıklı yazısını üzülerek bitirdiğimde bu cümle geldi yerleşti zihnime: “Ummasaydık üzülmezdik.”

İsmi bende saklı bir bürokrat, bundan 9 yıl evvel bana ve mecliste bulunan diğer hâziruna “Talim Terbiye Kurulu, önemi ancak Milli Güvenlik Kurulu ile karşılaştırılabilecek bir yer. Üstelik buranın seneler içerisinde oluşmuş sert kabuğunu kırıp nüfuz etmek imkansıza yakın. Özellikle müfredat konusunda muazzam bir dirençle karşı karşıyayız” demişti.

Ben bu direncin, kemikleşmiş Kemalist zihniyetten kaynaklandığını düşünmüş ve bunu ifade etmiştim. Bürokrat ağabeyim, “yerin kulağı var” diyerek fısıldar gibi başka bir odaktan bahsetmişti: “Cemaat yerleşmiş abicim yıllarca. Çok da güzel Kemalist taklidi yapmışlar. 12 Eylül’den itibaren dal budak salmışlar.” O zamanlar öyleydi. “Cemaat yani FETÖ’den” olumsuz manada söz edecekseniz fısıldamanız gerekirdi. Neyse...

2016 Ağustos’unda bir dostum “Alpaslan Durmuş Talim Terbiye Kurulu Başkanı olmuş” haberini verince mezkur konuşma gelmişti aklıma. 15 Temmuz gecesi Şehitler Köprüsü’nde ölüme “lebbeyk Allahümme lebbeyk” diyerek yürüyen Alpaslan abimin Talim Terbiye Kurulu Başkanı olması benim için şu manaya gelecekti: Bu kuruldaki FETÖ izlerini, tozlarını, hücrelerini temizleyecek adam odur. Köhnemiş, eskimiş, tükenmiş müfredatı baştan aşağı yenileyecek adam odur. Doğru adam odur.

Görevde olduğu 3 yıl boyunca beni bir an olsun haksız çıkarmadı tam da beklediğim gibi. FETÖ’cü çakalların hepsini dümdüz etti, müfredatı tamamıyla ele alıp “çağdaş” bir yere taşımaya gayret etti. Büyük de mesafe aldı.

Ve 2019 Ağustos’unda da, 3 yıl görev yaptıktan sonra, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından görevden alındı.

Şu söyleyeceklerimde sıfır ironi vardır: Bir Milli Eğitim Bakanı, elbette ve mutlaka kendi kadrosunu kendisi belirleme hakkını saklı tutar. Alpaslan Durmuş’u görevinden alıp yerine başka bir ismi ataması da son derece normaldir. Ancak bu isim, Burhanettin Dönmez gibi İmam Hatip düşmanlığı, ilahiyat düşmanlığı, en genel manada da iktidar düşmanlığı “yazdıkları ile kayıt altında” bir isim olunca bizim de hakkımız şunu sormaktır: Ne oluyoruz yahu? Toplumun kendisinden büyük hizmetler beklediği, benim de kendisine büyük bir hüsnüniyet beslediğim Bakan Ziya Selçuk Talim Terbiye Kurulu Başkanı yapacak başka bir adam bulamadı mı?

Dün attığı tweetinde özelde Hayrettin Karaman Hocamıza, genelde de bizim gibi düşünenlere güya laf sokup bir çeşit çemkiren yeni Talim Terbiye Kurulu Başkanımız içimize sinmedi, sinmeyecek. Memleketin bir kısmına düşman olduğu “yazdıklarıyla kayıtlı” bu isme itirazımız baki kalacak. Alpaslan Durmuş’un 3 yıldır düzeltmek için göbek çatlattığı müfredat, Dönmez’e teslim edildiğinde ortaya çıkacak komplikasyonları az çok tahmin ediyorum ve hem sayın bakana hem de bu işin ilgililerine diyorum ki: “Ummasaydık üzülmezdik.”

Hadi dahasını da konuşalım madem. Konuştuğum bütün eğitimciler, Mili Eğitim Bakanının geçtiğimiz günlerde açıkladığı “Ortaöğretim Tasarımı” raporuyla ilgili olarak bir noktanın altını çiziyor: “Bu, neredeyse sadece Anadolu Liseleri’nde belirli bir başarı yüzdesi ile uygulanabilecek bir tasarım. İmam Hatip Okullarının ve Meslek Liselerinin ise sonu demek manasına gelir zira bu tasarımda bu tarz liselerin ‘varlığı’ hemen hiç hesaba katılmamış.”

Eh zaten tasarım da büyük oranda 2015 TEDMEM raporunun genişletilmiş bir kopyası malum. “İki tip okul” öngören bu ilginç rapor, “Anadolu” ve “Bilim” liselerinin dışında herhangi bir okul türünün olmamasını salık veriyordu. Görece “sıradan” öğrenciye çok da başarı hakkı tanımayan bir yaklaşımı vardı.

Diyeceğim odur ki memleketin eğitimini Uluslararası Bakalorya (IB) standartlarına eriştirme çabası iyidir elbette. Ama bu çaba, İmam Hatiplerin ya da Meslek Liselerinin yok edilmesiyle, Burhanettin Dönmez gibi “düşmanlığı tescilli” adamların müfredatın başına getirilmesiyle olacak çaba değildir.

Bunun basit iki yolu vardır: Birincisi, Dönmez yanlışından yol yakınken vazgeçmek; ikincisi İmam Hatip Okullarını ve Meslek Liselerini dert edinmiş STK ve kurumlarla “Ortaöğretim Tasarımı” raporunu hale yola koymak. İkisi de geç kalmadan yapılabilecek şeylerdir.

Tekraren söyleyeyim: “Ummasaydık üzülmezdik.”

Unutmadan yeni TTK Başkanı’na bir not: Bana da Hayrettin Hocamıza yaptığınız gibi bir laf sokma planınız varsa lütfen Dücane Cündioğlu aforizması kullanmayın. Kafka gibi, Cibran gibi, Schopenhauer gibi asılları varken 1933 yılında Heidegger’in düştüğü hataya düşmeyin. Sahilsiz bırakmayın beni.

İSMAİL KILIÇARSLAN / YENİ ŞAFAK