Küçük yaşlarda "Ne de olsa çocuktur" denilip çocuklara söylenen ve takılan geçici ya da kalıcı bir yığın lakap vardır.

Aşağılayıcı ve küçük düşürücü söylemler ya da lakaplar ansızın söylense de çocukların narin ruh dünyalarında yaptığı yıkımın ve hasarın izi, çoğu zaman kalıcı olabiliyor.

Bu durum çocuklarda, tıpkı bir elmanın dalından düşüp zedelenmesine benzer bir hasar, bir yara oluşturur.

Özellikle dalga ve aşağılayıcı lakaplar, kin ve nefret besler.

Bu durum, çocuk ruhunda derin izler bıraktığı gibi kendisini çirkin ve kırıcı lakaplarla etiketlendirenlere karşı da ‘‘kin’’ ve ‘‘öfke’’ oluşturur.

Mezkûr söylemlere maruz kalınan bir çocuk, yetişkinlik evresinde de kendisine lakap takanları görmek istemeyecek, hayırla anmayacak ve onlarla olmaktan hep kaçınacaktır.

Ömrü boyunca kendisine lakap takan, dalga geçen ve onu küçük düşüren kişileri affetmeyecek ve unutmayacaktır.

İşte esas paradoks olan da anne-baba ve öğretmenlerin öğrencilerinden ve çocuklarından bir yandan ‘‘başarılı’’ olmalarını beklerken, bir yandan da dışlayıcı ve yaralayıcı olan ‘‘geri zekâlı,’’ salak, aptal vb. şeklinde hitap etmeleri ziyadesiyle yanlış bir tutumdur.

Çok iyi bilinmelidir ki; ‘‘geri zekâlı’’ olarak lanse edilen bir öğrenciden ‘‘başarı’’ beklemek;

Büyük bir çelişki,
 
İrrasyonel bir durum...

Ve herşeyden önce onur kırıcı bir tutumdur.

Dahası bir çocuğun özgüveninin alabora olmasıdır.

Yine aynı şekilde özellikle okullarda öğrencilere ısrarla ‘‘hayvan’’ deyip, ‘‘insani’’ davranış beklemek, doğru bir yaklaşım olmadığı gibi paradoksal ve sorunlu bir yaklaşımdır.

Bu gibi olumsuz hitaplar ve lakaplar çocukların üzerinde çok derin izler bırakır.

Küçük düşürücü hitap ve alay konusu olacak lakaplar, çok derin psikolojik sorunlara da zemin oluşturur.

Nitekim 18 Nisan 2011 tarihinde kendisiyle sürekli dalga geçildiği için intihar eden çocuğun intihar haberi basında şu şekilde geçti: "Şanlıurfa’da, ilköğretim 8'inci sınıf öğrencisi 15 yaşındaki Mustafa Çobanyıldız, kekeme olması nedeniyle arkadaşlarının kendisiyle alay etmesine dayanamayarak, kendini 3'üncü kattaki sınıf penceresinden attı. Ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede kurtarılamayan ve elinde ‘'Bu dünyada cehennemi yaşadım’’ bu notu okuduğunuzda ben ölmüş olacağım' yazılı kâğıt yapışık olan öğrencinin yakınları gözyaşlarına boğuldu."

Şu çok iyi bilinmeli ki, çocuklar ve öğrenciler kendilerine takılan ve hitap edilen sözcüklere göre şekil alırlar.

Zira yapılan araştırmalar, sözcüklerin insan psikoloji üzerinde ciddi anlamda etkisi olduğu gösterilmektedir.

Nasıl ki kötü ve küçük düşürücü lakap ve olumsuz hitaplar, bu derece çocukları ve öğrencileri olumsuz etkiliyorsa, sevgi ve ilgi içeren sözcükler ve hitaplar da o derece çocukları olumlu etkiler.

Hele aptallık damgası yemiş ve aptallık damgası ile etiketlenmiş bir çocuğun ‘‘özgüveninin gelişmesi" pek de mümkün değildir.

Zİra pozitif ve olumlu hitaplar, şevk ve saadet aşılarken, çirkin lakap ve hitaplar da kişinin özgüvenini zedelemenin yanı sıra pısırık biri haline de getirir.

Dolayısıyla aptallık damgasına maruz kalan, sürekli tenkit edilen, tahkir edilen, azarlanan ve hiç onure edilmeyen çocukların, özgüvenlerinin gelişmesi ve sağlıklı davranış sergilemelerini beklemek ziyadesiyle irrasyonel bir durumdur.

Hiçbir maddi değeri olmayan başarıya teşvik edici söylemler ve tutumlar, çocuklara özgüven aşıladığı gibi başarılı ve mutlu olmalarını da sağlar.

Unutmayın ki, her çocuğun içinde bir mucit vardır. Çocuğunuza gerizekalı ve ahmak diyerek içindeki mucidi öldürmeyin. Olumsuz sözcüklerle zihinlerinde psikolojik bariyerler oluşturup geleceklerini karartmayın.

Dolayısıyla çocuğunuza "geri zekalı" deyip başarılı olmasını bekliyorsanız... Ve başarılı olmayınca da dışlayıcı bir davranış sergiliyorsanız, bağırıp çağırıyorsanız, azarlıyorsanız, hele şiddet uyguluyorsanız, bütün bunları yapıyorsanız, o zaman "Bu eserin sahibini görmek istiyorsanız," ayna bakın derim!

Eğitimci-Sosyolog
Mehmet Şah MARHAN