1989 yılından beri FETÖ icadı bir yöntemle peygamberimizin doğum yıldönümünü kutlayan bir ülkeyiz. 30 yıl! Nisan ayının bir haftasını sabitleyerek, tüm kurum ve kuruluşlara gönderilen kutlama yönetmeliğiyle, kadın-erkek karışık, sazlı sözlü, bol eğlenceli, iyi ki doğdun pastalarıyla güya peygamberlerini anmaya çalıştı insanlar.

Peygamberimizin, mitolojik bir kahraman ya da tarihi bir şahsiyet gibi algılanması için ne gerekiyorsa yaptılar. 30 yıl boyunca Diyanet’ten, hocalardan, ilahiyat dünyasından, siyasetçilerden, yazar-çizer tayfasından ses çıkmadı. Üstelik Diyanet, yapılan etkinliklere bizzat organizatörlük yaptı.

2011 yılında orkestra eşliğinde dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de katılımıyla “Mevlit Kantat Dünya Promiyeri” bile gerçekleşti.

Daha 1996 senesinde Hocapaşa Camii'nin bahçesinde kadınlı-erkekli, sazlı- sözlü bir Miraç Kandili kutlaması yapılmıştı.

2012’de Kadıköy Müftülüğü, Kutlu Doğum etkinlikleri kapsamında buz hokeyi gösterisi bile düzenledi, afişler bastırdı. Kur’an-ı Kerim’i pasta yapıp yedi bizim Müslümanlarımız! Bunlar hep Kutlu Doğum içindi.  Yapılan etkinliklerde peygamberimiz anlatılıyor ancak nedense adı hiç geçmiyordu; merhamet, şefkat, hoşgörü, kardeşlik gibi konular işleniyor, dünya barışı ve evrensellik algıları ile güya mesajlar verilmeye çalışılıyordu. Peygamberimizi anlatmanın dışında her şey yapıldı anlayacağınız.

Cuma namazlarının sonunda okunan Al-i İmran Suresi’nin “Allah katında geçerli din İslam’dır” ayetini de çıkarmıştık. FETÖ, İslam’ı protestanlaştırmak için ne gerekiyorsa yaptı. Bizim muhafazakârlar da pasta kesti.

Peygamberimizin doğum yıldönümünü bile gerçek manada idrak edemedik biz. Dünyanın hiçbir yerinde miladi takvime göre kutlamalar yapılmazken; bizler sıradan bir hafta gibi, panayır havasında kutlamalara maruz bırakıldık.  

Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay ve Zaman Gazetesi yazarı Mümtaz’er Türköne ve Ayvaz Gökdemir adlı şahısların marifetiyle başlamıştı Kutlu Doğum saçmalığı. 

Terörist başı Gülen ise; Ekim 1991’de Sızıntı Dergisindeki yazısında şöyle diyordu: “Acaba bu Kutlu Doğum’u daha içten ve daha ciddi olarak değerlendiremez miyiz? Hazreti İsa ile alakalı günler, halkı Hristiyan olsun-olmasın, hemen her ülkede âdeta neşe, sevinç kıyametleriyle kutlanır; Her tarafa O’nun adına tebrikler, hediyeler yağar. Dört bir yan kandillerle süslenir, çarşı-pazar renklerle-ışıklarla kahkaha atar.”

FETÖ, peygamberimizin doğum gününü, mensup olduğu Evangelist inancı gereği kutlamak ve içini boşaltmak niyetindeydi. Üstelik Kutlu Doğum haftasının son günü terörist Gülen’in doğum tarihi ile de çakışıyordu. Yani yapılan bu kutlamaların görünen yüzü dışında perde arkasında planlananlar başkaydı.

Bereket versin, geç de olsa bundan vazgeçildi. Yönetmelikte yer alan tüm “Kutlu Doğum” ibareleri “Mevlid-i Nebi” şeklinde değiştirildi.

Ne var ki, üzerinden 17-25 Aralık ve 15 Temmuz geçmesine rağmen kutlanan Kutlu Doğum ancak bu yıl tam vaktinde kutlanacak ve idrak edilecek. Edilebilecek mi?

Umarım idrak edilir. Ve umarım peygamberimizin bize bıraktığı miras, düşünce geleneği, sünneti, hadisleri, örnek davranışları, ahlakı bize kılavuzluk eder.

Peygamberimize; “İnsanların en hayırlısı kimdir?” diye sordular. “Kalbi mahmûm olan herkes” diye cevap verdi. Mahmûm: Kin, hile ve hasedden temiz olan kalp demektir. Kalbi kinden, nefretten arınan, cahiliye gururu ile övünmeyen, hepimizin Âdem’in çocukları olduğunu, Âdem’in de topraktan yaratıldığını bilen, idrak eden ve bu düsturla hareket etmemizi öğütleyen ahlak sahibi bir peygamberimiz var.

O, Âdem ile başlayan Tevhid dininin esaslarını, Allah’tan aldığı vahiyle, yeryüzündeki tüm insanlara aktaran ve bu anlamda insanlığa muazzam bir miras bırakan peygamberdi.

Aynı rüyanın, aşkın, düşüncenin, ahlakın, inancın mahsulü olduğumuz peygamberimizi nedense insanüstü bir varlık haline getirdik ve onu ulaşılmaz kıldık. Bu yüzden de onu bir türlü anlayamıyoruz. Kendimizden uzaklaştırıyoruz. 

Daha da kötüsü, makam, mevki, iktidar uğruna onu ideolojik bir malzeme haline getirdik. "Güçsüzün incindiği ve hakkını alamadığı bir toplum yücelemez” diyordu peygamberimiz. Yaşantımızda buna dikkat ediyor muyuz?

Kısacası; yanı başında komşusu aç iken, yiyecek bir lokma ekmek dahi bulamazken kendisi Mevlid-i Nebi Haftası’nda nutuk atan, dava türküsü söyleyen artık bizden değildir.