Günümüz insanının gerçek anlamda içine düşüpte, çıkmaya çalıştıkça battığı bir bataklığa benzetebiliriz enaniyeti. Enaniyet ki insanoğlunu çepe çevre kuşatmış vaziyette. Aşırısını hastalıklı bir ruh halidir diye tabir edebiliriz. Öyle ki kişi bu durumunun farkında bile değildir. Hastalığının farkında olmadığı için tedaviye de yönelme eğilimi gösteremez.

     Bu manada kişiye, öncelikle enaniyetin güzelce bir tanımını yapmak icap eder; kendini beğenmek, bencil olmak, egoistlik, kibir, nefsi davranma gibi manalara gelir enaniyet. Arapça eneiyyet olarak geçen kelime “ene” (ben) kelimesinden türemiştir.  ‘Ben’ kavramıyla ilgili her sözcük gibi bu da dilimizde olumsuz anlamlar taşımaktadır.

       Bu tip insanlar her şeyin kendi çevrelerinde olup bitmesi arzusu içindedirler. Varsa yoksa her şey kendileri içindir. Hatta öyle bir takıntılı ruh halleri vardır ki diğer insanların varlığı bile, bunları rahatsız etmeye yeter. Bu duygu kalbi işgal ettiğinde insanı, başkalarını çekememe, başkaları hakkında gıybet etme ve hatta iftiraya kadar götüren hastalıklı bir ruh haline çevirir. Benim nazarımda bu kişiler toplum için en tehlikeli güruhtur.

       Kendini beğenmişlik bu insanları adeta esir almıştır, etrafındaki herkesin onun varlığına tahakküm etmesini isterler, kendi hevesleri için çevresindeki herkese karşı böbürlenme halindedirler. Evet, bu hoş olmayan halleri bir makam, bir mevki, bir koltuk ile birleşince adeta tavan yapar. Firavun gibi çılgınca bir tavırla ‘Ben sizin en yücenizim’ deme cüretini gösterirler. Nemrut gibi  “Her şeyi en iyi ben yaparım, benim istediğim olur” demeye başlarlar. 

       Bu ruh halindeki insanların beslendiği kaynak kendi bozuk, saplantılı kişilik yapılarıdır. Farkında olmadan içten içe kendi kendilerini yer bitirirler aslında. Birde etrafındaki ‘şakşakçılar’ böyle insanların gelişip, yeşermesine büyük katkı sağlarlar. Bu tiplerin son yıllarda ülkemizde aşırı çoğalmasında, bu şakşakçıların payı azımsanmayacak kadar çoktur.

        Yüce kitabımız Kuran’da şeytanın böbürlenmesi ve bundan dolayı Allah’ın rahmetinden kovulması insanlara ibret olarak anlatılmıştır. (Araf Suresi, 12) İblis burada kendisinin daha üstün olduğunu iddia eder ve secde etmeyi reddeder. İşte bu sebepledir ki; büyüklenme, hor görme, küçümseme ve bencillik şeytani kavramlardır. Allah muhafaza enaniyet kalbe yerleştiğinde,  insanı şirk koşacak kadar zillet bir duruma düşürür. Enaniyeti yüksek olan insanlar, kendi heva ve heveslerine dur demez ise insanlığı delalete sürükleyebilir.

       Eskiden insanların “ben”   demeye teveccüh ettiği bir zamandan, günümüz insanının geldiği durumu sorgulaması lazım gelir.

       Modern çağda anlamını kaybeden, adeta unutulmaya yüz tutan tevazu,  alçak gönüllülük, yardımlaşma, sevgi gibi erdemler insan ruhuna aşılanmalıdır. Aşılanmalıdır ki insanoğlu çırpındıkça battığı enaniyet çukurundan çıkabilsin. Çıkabilsin ki Mevlânâ gibi “Alemde herkes nefsî nefsî der, ben ise bir hiçim, bir hiçim… ” zirvesine ulaşsın.

       

 

Hiçlik  Makamı

                                                                                          

Bir gün Nasrettin Hoca başköşeye oturmuş, sohbet yapıyormuş.Birden kapı açılmış, giyim ve tavrından önemli olduğu anlaşılan birisi içeri girmiş.Başta Hoca olmak üzere kibirli bakışlar ile içerdekileri süzmüş.Hoca yerini hemen o zata vermiş.Şahıs Hoca’ya hitaben
“Sen kimsin be adam ?” diye sormuş.Hoca, büyük bir tevazuyla
“Hiç” demiş Hoca, “Hiç kimseyim.”
Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: “Sen kimsin?”
“Ben mutasarrıfım”(Kaymakam) demiş adam kabara kabara.
Biraz düşünmüş ve “Sonra ne olacaksın?” diye sormuş Nasrettin Hoca.
“Herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam.
“Daha sonra?” diye üstelemiş Hoca.
“Vezir olabilirim” demiş adam.
“Daha daha sonra ne olacaksın?” diye yinelemiş soruyu Hoca.
Adam sıkılmış ama yine de aynı edayla “Bir ihtimal sadrazam olabilirim.” Diye cevap vermiş.
“Peki, ondan sonra?” diye ısrarla soruya devam etmiş Hoca.
Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını söylemiş:“Hiiiç.”

Hoca artık durur mu?

Yapıştırmış lafı;“Daha niye kabarıyorsun be adam.

Ben şimdiden senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım:

"Hiçlik makamında!”

 

        Hoca’nın fıkrasından anlaşılacağı üzere, taht koltuklarda makam ve mevki peşinde olmaktansa, insanların gönlünde taht kurmaya talip olmak en büyük erdemdir. İnsanların özüne dönerek kaybedilen değerlerini geri bulması, kişisel menfaatlerini değil toplum yararını gözetmesi, insanlığı refaha ulaştıracaktır.  Bu illetten kurtaracak yegâne güç İslam ahlakıdır. Tevazu, İslam ahlakının gereklerindendir.

       Kulluk bilinci ile insan yetiştirmek, burada son derece önem arz eder. Allah’ın aciz bir kulu olduğunu insan, sürekli zihninde canlı tutmalıdır.

        Allah bu minvalde gençler yetiştirmeyi nasip etsin (S.A.V)Muhammed Ümmetine.

 

 

Rafet  URAL