Türk siyasi tarihine "postmodern darbe" olarak geçen 28 Şubat sürecinde, derslere başörtülü girdiği gerekçesiyle öğretmenlikten ihraç edilen Zekiye Yağmurcu (48) 14 yıl sonra görevine döndü.
 
Ancak Zekiye öğretmenin yakasını bu kez de kanser bırakmadı. Geçtiğimiz günlerde tedavi gördüğü hastanede yaşamının yitiren Yağmurcu, Yeni Ayazağa mezarlığına defnedildi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, başörtüsü mücadelesinin en ön saflarında yer alarak adeta sembolleşen Zekiye Yağmurcu'nun ailesini arayarak başsağlığı diledi.

YANLARINDA OLACAĞIZ
 
Görüşmenin detaylarını Yeni Şafak'a anlatan Yağmurcu'nun ağabeyi Mesut Yağmurcu, "Cumhurbaşkanımız aradı, ailemize başsağlığı diledi. Zekiye Kardeşimin dik duruşuyla bilindiğini, hayatını bu davaya adadığını ve kızı Menal Sevra ile oğlu Muhammed Yusuf'un da onlara emanet olduğunu söyledi. Çocukların yaşlarını, okul durumlarını sordu, annemle görüştü, ellerinden hürmetle öperim dedi, karşılıklı birbirlerine dua ettiler" diye konuştu. Erdoğan, 13 yaşındaki Muhammed Yusuf ve 14 yaşındaki Menal Sevra'nın eğitimine destek sözü de verdi ve "Her zaman yanlarında olacağız" dedi.

TÜRKİYE SAHİPLENDİ
 
Zekiye Yağmurcu'nun 15 ay önce kanser nedeniyle ameliyat olduğunu söyleyen Mesut Yağmurcu, "Kardeşim son 1 aydır da hastanede yatıyordu. O süreçte yakınları olarak hepimiz çok zor günler geçirdik, elimizden hiçbir şey gelmiyordu. Onu kaybettik ama Türkiye'nin nasıl sahiplendiğini gördük. Çocukları da inşallah onun yolundan devam edecek" dedi.
 
ÖMÜRLÜK GURUR
 
Zekiye öğretmenin ihraç edildikten sonra 14 yıl öğretmenlik yapamadığını belirten Mesut Yağmurcu, "Dışarıdan sözleşmeli olarak çok cüzi miktarlarda kazançlar elde edip çocuklara bir şeyler öğretmeye çalıştı. Çok idealist bir öğretmendi. Dava insanıydı. Sevenleri yüzbinlerce tweet attı. Bakanlar, yöneticiler arayıp taziyelerini iletti. Acımız Türkiye'nin acısı oldu. Kardeşimle bir dünya hayatına yetecek kadar gurur duyuyorum" diye konuştu. Ağabey Yağmurcu, "Kardeşim 28 Şubat sürecine ilişkin davalara da katılmak üzere çok kez Ankara'ya gitti. Göreve iade edilip ilk kez derse girdiğinde, 'yıllar sonra aynı şekilde heyecanlandım' demişti" diyerek, kardeşinin duygularını anlattı.
Mücadelenin en önündeydi

Zekiye Yağmurcu'nun yeğeni Deniz Dilmen, Zekiye öğretmenin sembolleşen mücadelesini şöyle anlattı:
"Zekiye, 28 Şubat döneminde öğretmendi. Başörtüsü nedeniyle mesleğinden ihraç edildi. Ben de Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde öğrenciydim. Ben de okulumdan atıldım. Eylemlerde hep beraberdik. Her eylemde en önde yer alırdı. Ben öğrenciydim biraz çekinirdim ama o hiç çekinmezdi. Defalarca coplandık, gözaltına alındık. Yerlerde sürüklendik. Başörtümüz sokak ortasında çıkarılmak da istendi. Beyazıt eylemlerinde, cuma eylemlerinde hep vardı ve hep en öndeydi. Hiçbir zaman korkmadı.

HİÇ GERİ ADIM ATMADI

Polis araçlarıyla bizi dağıtmak amacıyla üzerimize gelindiğinde de korkmazdı. Geri adım attığını hiç görmedim. Küçücük bedeniyle kocaman bir yük yüklendi. Öğretmenliğinin ilk yılıydı, henüz çiçeği burnunda bir öğretmenken, öğrencilerine kavuşamadan okuldan atıldı. Bir süre sonra her ikimiz de okula geri döndük. Zekiye öğretmendi, ben ise öğrenci. Aradan geçen bu 14 yıl içinde, biz evlendik, çocuklarımız oldu. Döndüğü dönemde hastalığı başlamıştı aslında. Çok zor şartlarda öğrencilerine kavuştu, bunu çok istiyordu."
 
Ali Şükrü Sula Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi'ne geri dönen Zekiye Yağmurcu'nun öğrencilerine o zorlukları anlattığını aktaran Deniz Dilmen, "Öğrencilerine biz başörtü mücadelesini verdik, siz ayaklar altına almayın diyormuş. Kendi yaşadıklarını onlara birer örnek olarak anlatıp, öğrencilerinin bu mücadelenin bir inancın göstergesi olduğunu ve sahip çıkması gerektiğini söylüyordu. Son ana kadar hep yanındaydım. Hastanede kanser tedavisi sürüyordu, çok acılar çekti. Annem ve ben yanında refakatçi olarak kaldık. Hep güler yüzlüydü, dirayetliydi. Hafızamızda dik duruşu ve güler yüzüyle kalacak. Hasta haliyle bir kez bile of demedi, hep Allah'a şükrederdi. Ziyarete gelenlere bir şeyler ikram etmeye çalışıyordu hastanede. Biz sürekli kitap okurduk, dakikada kaç kelime olduğumuzu sürekli sayardık. Okumayı çok severdik, okumama o vesile oldu" diye konuştu.
Aybike Eroğlu