2020’nin Nisan-Mayıs aylarında TRT1 ekranlarında ‘Ramazan Özel’de, ‘’Kuşlarla Yolculuk’’ isimli 29 bölümlük bir dizi iftar sofralarımıza konuk oldu. Dizi, Feridüddin Attar’ın (M.S.) 1200’lü yıllarda kaleme aldığı Mantık Al-Tayr (Kuşların Dili) isimli eserinden uyarlanmıştı. Dizinin her bir bölümünde Mantık Al-Tayr adlı eserdeki kuşları simgeleyen dervişlerin ve “Hüdhüd”ü simgeleyen Şeyh’in hayata bakış açılarını, yaşam felsefelerini, evren, doğa ve insanla ilişkilerini değerlendirdiği öyküler işleniyordu. Feridüddin Attar, ünlü eserinde sekiz asır öncesinden anlatıyor:

“Dünyada ne kadar kuş varsa bir araya toplandı. Hepsi de ‘Şimdi hiçbir ülke padişahsız değil. Biz de padişahsız kalamayız. Kendimize bir padişah bulalım.’ dediler. Hüthüt kuşu; Kafdağı’nın ardında kuşların bir padişahının olduğunu, adının da Simurg (Zümrüdüanka) olduğunu söyledi.”

Masallara konu olan, yabancı kaynaklarda "Phoenix", Türk mitolojisinde ise ‘’Zümrüdüanka Kuşu’’, ‘’Tuğrul Kuşu’’ gibi isimlerle anılan bu kuşun, gerçekte var olup olmadığı bilinmemektedir. Efsaneye göre; Kafdağı’nın tepesinde bilgi ağacının dallarında yaşayıp her şeyi bilen Simurg kuşu, ölümünün yaklaştığını anlayınca kuru dallardan yuva yapar ve ölümünü beklermiş. Simurg’un doğması için eskisinin kendini yakması gerekirmiş. Simurg, yuvasında yanarak ölür ve küllerinden yeniden yavru bir Simurg kuşu olarak doğarmış.

Günlerden bir gün, Çin’de Simurg’un kanadından düşen bir tüyün bulunması ile ümitlenen kuşlar; Simurg’u bularak onun liderliğinde birleşmek niyetiyle bir araya gelip aralarında tartışmaya başlarlar… Kafdağı’na giden yol uzun ve zahmetlidir.

Bülbül, güle olan sevdasını mazeret olarak sunar. Oysa ki; gülün sevdası yüzünden dikenlere çok kere kanı dökülmüştür. Kaz, sürekli suyun içinde bulunduğunu ve en temiz kuşun kendisini olduğunu; ‘’Ben seccademi suya sermişim. İki âlemde benden daha temizi görülmemiştir.’’ sözleriyle ifade eder. Sonrasında devam eder: ‘’ Sudan el çekemem. Vadiler aşamam. Kıblesi su olanın Simurg’a neden ihtiyacı olsun ki?’’…Hüma kuşu: ‘’Padişahlar benim gölgemde yetişirler. Her yoksul tabiatlı kişi nerden bizimle eşit olacak. Kanadımın gölgesi kimin üstüne düşse onu padişah yapar.’’ der. Doğan, az yiyerek az uyuduğunu; edep, erkân yolunda yetiştiğini söyleyerek; Simurg’u rüyada bile görmeye tenezzül etmeyeceğini söyler. Alaüveyik kuşu; kendisiyle meşgul olduğunu, yaralarını onarmaya çalıştığını, deniz kıyısında güzel bir yeri olduğunu söyleyerek mazeretini sunar. Baykuş; defineye olan aşkını, yıkık viranelere olan tutkunluğunu öne sürer.

Nihayetinde; Hüdhüt kuşunun diğer kuşları ikna etmesiyle onun kılavuzluğunda yüzbinlerce kuş Kafdağı’na doğru hep birlikte uçmaya başlamışlar.

Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. İsteği ve sabrı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş... "Aşk Denizi"nden geçmişler önce...", "Ayrılık Vadisi"nden uçmuşlar...", "Hırs Ovası"nı aşıp, "Kıskançlık Gölü"ne sapmışlar... Kuşların kimi "Aşk Denizi"ne dalmış, kimi "Ayrılık Vadisi"nde kopmuş sürüden... Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle... Önce Bülbül güle olan aşkını hatırlayıp geri dönmüş. Papağan, o güzelim tüylerini bahane etmiş. Oysa; tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış. Kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış, Baykuş yıkıntılarını özlemiş, Balıkçıl kuş bataklığını... Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.

Korku vadisinden kanat kanada, ayak ayağa, baş başa geçmişler. Korkudan bütün kuşların kanatları, kanlara bulanmış, ah etmeye başlamışlar. Şaşkınlık vadisinden geçerken şüpheye düşmüşler. Son vadi: ‘'Yok Oluş'' vadisi...

Kafdağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış. Nihayet, Simurg’un yuvasını bulmuşlar. Bir de ne görsünler; o kuşların her birisi birer Simurg’muş aslında… Farsça "Si", "otuz" demektir... Murg" ise "kuş"...  

‘’Hedefe giden yolda, ayartılan arzuların ve ümitsizliğin çukuruna düşmeden ilerleyebilmenin adıymış Simurg. Mücadele ederken bilgeliğe ulaşmanın ve olgunlaşmanın adı…’’                   

Ahmet Özcan: ‘’Bir Simurg öyküsü bizimkisi’’ der. O’na göre; ‘’Simurg yok. Yola devam edersek Simurg biziz. Bir biz varız yeryüzünde, bir de küllerimiz. Simurg, özgürlüğünü, onurunu ve erdemini koruyabilendir. Kurtulmak için yola çıkar, zor vadilerde dökülürüz. Erdem için uğraşır, erdemi kaybederiz. Ayağa kalkmak ister, diz çökeriz. Uçmaya çalışır, ayaklarımızı ilk fırsatta yere basarız. Ayağa kalkışımız, arınmak ve yenilenmek demektir. Yediğimiz her darbe biraz daha arındırır, temizler bizi. Bir Simurg kuşuna benzeriz. Kendimize sadece kendimiz kavuşacağızdır sonunda. Bizden görünenler zor vadilerde geri dönecek ve sadece biz varacağızdır Kafdağına. Bir Simurg Anka gibi kendimizi yok oluşa attıkça yeniden doğacağız...’’

Hikâyede, Hüdhüd’ün başında hakikat tacı taşıyan bir kuş olduğu, kuşların yolculuğunun ise ruhun Allah’ı arayışının mistik seferini sembolize ettiği ifade edilir. Gülşehrî’nin mesnevisinde; Hüdhüd’ün “aklı”, diğer kuşların “ halkı”, Simurg’un “Tanrı”yı temsil ettiği belirtilmiştir.

Nizam-ı alem için i'la-yı kelimetullah diyerek çıkılan yolda; viranelerde define bekleyen baykuşlar kimler?

Takvasına, riyazatına güvenip kendilerini sorgulanamaz addeden doğan kuşları kimleri temsil ediyor?

Deniz manzaralı makam konforunu bozamayan konformist alaüveyikler kimler?       

Güzelliğinin iktidarına sığınan papağanlar kimler?

‘’Padişahlar benim gölgemde yetişirler. Her yoksul tabiatlı kişi nerden bizimle eşit olacak. Kanadımın gölgesi kimin üstüne düşse onu padişah yapar.’’ diyen hüma kuşları, bugün hangi kurumlarımızın, STK’larımızın başındalar?    

Dikenleri yüzünden kan revan içinde kaldığı halde gülün sevdasına yenik düşüp yoldan dönen bülbüller kimler?

 Uğruna dikenine katlanılıp, eziyet çekilen güller hangi makamları temsil ediyor?  

Yükseklerdeki krallığını bırakamayan kartallar kimler?

‘’Çınarların ölümü çok acıdır.’’ diyor yazar. ‘’Çünkü bütün çınarlar yıkılırken kendileriyle birlikte güveni de yıkarlar, umudu, erdemi, gücü, tarihi, geleceği de yıkarlar. Çınarların yıkılışı, geçici değildir, unutulmaz. İz bırakır ve yaralar. Anıları, hasreti ve türküleri kalır geride.’’ diyor.

Ne diyordu Füruğ Ferruhzad: “Kuş ölür sen uçuşu hatırla.” Kuş elbet bir gün ölecek ölmesine de; mesele uçuş…

“Ruhumu emziren bulutlar nerde

rüzgarlar, nerdedir kuşların yolu

Kül oldu ufkumun bahar çarşısı

ağulandım deli çıkmazlarında” diyordu, rahmetli Akif İNAN.

Bu efsaneden çıkarılacak ders, sen neyi arıyorsan, O’sun. Sahi, biz neyi arıyorduk?

Celal Demirci