AK Parti ve Erdoğan muhalifliği CHP Genel Başkanını FETÖ’nün hamiliğinde konumlandırmıştır. 17/25 Aralık sürecinde CHP Genel Başkanının FETÖ liderine, örgüt mensuplarına, örgüt medyasının tetikçilerine sahip çıkan ifadeleri hala arşivlerde mevcut. Eğer bugün, Türkiye’de FETÖ ile iltisakı olan ilk siyasi partinin kim olduğu sorusuna cevap arayacaksak, doğru adres Cumhuriyet Halk Partisi’dir.

*

Spot2: Gezi olaylarında işlerin çığırından çıkmasına sebep olan zabıta ve polis memurlarının örgüt mensubu oldukları kısa bir süre sonra deşifre olmuştu. Ergenekon, Balyoz ve 17/25 Aralık süreçlerinde itibar suikastı yapan yargı mensuplarının da esasen referanslarını hukuk metinlerinden ve anayasadan değil, Pensilvanya’dan aldığı ortaya çıkmıştı. O nedenle Türkiye, böylesi kritik bir evreden geçerken uyanık olmak zorundayız. Aksi halde süreci hükûmet aleyhine kullanmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürüleceği gibi, 15 Temmuz’u planlayan aklın, siyasette yeni bir kaos planına da imkan verilmiş olur.

*

GİRİŞ: Başbakanlık Başmüşaviri Abdülkadir Özkan, FETÖ ile mücadele sürecinde gelinen aşamayı değerlendirdi. ‘Hukukî sürecin işletildiği bir dönemde, kimi yargı mensuplarının aldıkları sorunlu kararların hükûmeti zan altında bırakması, bunun siyasete fatura edilmesi sıradan bir sorun olarak görülemez’ diyen Özkan, hükümetin zan altında bırakılmak istendiğini belirtti. İşte, Başbakanlık Başmüşaviri Abdülkadir Özkan’la Adil Gülmez’ in gerçekleştirdiği söyleşi:

 

FETÖ ile mücadele sağlıklı devam ediyor mu?

Bu soru, son günlerde sıklıkla soruluyor. FETÖ ile yürütülen mücadelenin akamete uğratıldığına yönelik ciddi eleştiriler var. Kamu vicdanını yaralayan gelişmeler, bu iddiaların yüksek sesle dillendirilmesine de olanak sağlıyor maalesef. İtirazların AK Parti’ye yakın çevrelerden ve parti tabanından geliyor olması, eleştirilerin dikkate alınmasını zorunlu kılıyor. Hukukî sürecin işletildiği bir dönemde, kimi yargı mensuplarının aldıkları sorunlu kararların hükûmeti zan altında bırakması, bunun siyasete fatura edilmesi sıradan bir sorun olarak görülemez. Darbeye bizzat destek verdiği bilinen örgüt mensubu bazı isimler sorgusuz sualsiz serbest bırakılırken örgütle dolaylı irtibatı olduğu iddia edilen kişilere yönelik operasyonların hız kazanması; gizli bir elin, bu süreci hükûmetin aleyhine çevirmeye çalıştığı şüphesini arttırıyor. Örgütün tarihsel serüvenini ve faaliyetlerini yakından inceleyenler, devam eden süreçte kripto örgüt mensuplarının dahli olmasından şüpheleniyor. Türkiye, geçmişte benzer tecrübeleri yaşadı. Gezi olaylarında işlerin çığırından çıkmasına sebep olan zabıta ve polis memurlarının örgüt mensubu oldukları kısa bir süre sonra deşifre olmuştu. Ergenekon, Balyoz ve 17/25 Aralık süreçlerinde itibar suikastı yapan yargı mensuplarının da esasen referanslarını hukuk metinlerinden ve anayasadan değil, Pensilvanya’dan aldığı ortaya çıkmıştı. O nedenle Türkiye, böylesi kritik bir evreden geçerken uyanık olmak zorundayız. Aksi halde süreci hükûmet aleyhine kullanmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürüleceği gibi, 15 Temmuz’u planlayan aklın, siyasette yeni bir kaos planına da imkan verilmiş olur. Buna müsaade edilmemeli.

*

KASIM GÜLEK, FETÖ’YÜ BEYNELMİLEL ORTAMA TAŞIDI

FETÖ’nün ilk irtibata geçtiği siyasî parti hangisidir?

Özellikle 15 Temmuz sonrası bu tehlikeli yapının AK Parti iktidarında ülkenin bütün kılcal damarlarına sızdığı yönünde bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Bu iddia örgütün tarihsel gerçekliğiyle örtüşmüyor. Bu yapının lideri Fetullah Gülen’in örgütün kuruluş aşamasında temas ettiği ilk isim Cumhuriyet Halk Partisi eski Genel Sekreteri Kasım Gülek’tir. Kasım Gülek, bu örgütün uluslararası bağlantılarını ve ilişkilerini tesis eden isimdir. Gülek’in cenaze namazı vasiyeti üzerine Fetullah Gülen tarafından kıldırılmıştır. 1970’lerde Gülen’in CHP eski Genel Başkanı Ecevit ile kurduğu diyalog, yıllar sonra, hatırlayacaksınız kendisine “şefaatçı” olacağını açıklamasıyla yeni bir boyut kazanmıştı. 1980’lere gelindiğinde ise Gülen ve örgütü, dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren tarafından örtülü ve açıktan desteklenmiştir. Sonrasında rahmetli Özal’ın da önemli katkıları olmuştur. 1990’larda devlet kademelerinde önemli makamları ele geçiren bu yapıya, “devlet aklı” 2000’li yılların başına kadar ciddi bir reaksiyon göstermemiştir. 28 Şubat sürecinde yaşananları farklı bir bağlamda değerlendirmek gerektiğinden bu kategorinin dışında tutuyorum. AK Parti iktidarında ise bu yapının bir tehdit olarak anlaşıldığı, ülkenin geleceği bakımından büyük bir tehlike olduğunun netleştiği andan itibaren örgütün hamiliğine soyunan isim maalesef CHP’nin genel başkanı olmuştur. AK Parti ve Erdoğan muhalifliği CHP’nin genel başkanını FETÖ’nün hamiliğinde konumlandırmıştır. Daha da ötesi, Deniz Baykal’ın görevden istifa etmesine neden olan kaset kumpasının FETÖ’nün siyasî bir operasyonu olduğu artık biliniyor. 17/25 Aralık sürecinde CHP genel başkanının FETÖ liderine, örgüt mensuplarına, örgüt medyasının tetikçilerine sahip çıkan ifadeleri hala arşivlerde mevcuttur. Eğer bugün, Türkiye’de FETÖ ile iltisakı olan ilk siyasi partinin kim olduğu sorusuna cevap arayacaksak, doğru adres Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin derin tarihi bize bu örgütün kuruluş ve gelişme sürecine ilişkin de aydınlatıcı ipuçları verecektir.

 

O halde bu örgütün ortaya çıkış sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Örgüt, 1965’ten sonra bizatihi devletin derin güçlerinin de içerisinde olduğu bir proje olarak hayata geçirilmiştir. O dönemi yakinen incelediğinizde karşılaşacağınız isimler devletin önemli kademelerinde görev almış yahut almaya devam etmekte olan isimlerdir. Dönemin MİT Müsteşarı Fuat Doğu, bu örgütün kodlarını anlamak bakımından çok kilit bir isimdir. Bir dönem Amerikan İstihbarat Teşkilatı CIA’nın bölge şefi gibi faaliyetler sürdürdüğünü itiraf eden bir isimdir kendisi. Dönemin Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Yaşar Tunagür diğer kritik bir isimdir. Son olarak da CHP eski Genel Sekreteri Kasım Gülek bu sacayağının son ismidir. Bu isimlerin ilişki biçimini Graham Fuller’le olan irtibatlarından bağımsız anlamak da mümkün değildir. Söylemek istediğim şu; bu örgütün kuruluş amacı ve hedefleri, Kore Savaşı sonrası stratejik müttefikliğe dönüşen Türk Amerikan ilişkilerinin tarihinde ve Türkiye’nin derin siyasetinde aranmalıdır. Bir dönem ılımlı İslâm’ın devlet politikasına dönüşmesi bu ilişkinin gözden kaçmaması gereken sonucudur.

 

Partili Cumhurbaşkanlığı FETÖ ile mücadelenin seyrini nasıl etkiler?

Partili Cumhurbaşkanlığı, yahut bir başka ifadeyle Başkanlık sistemi Türkiye açısından bir zorunluluktur. Seçmen sosyolojisinde yaşanan dönüşümle beraber, Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik konumundaki hayatî değişim yeni bir yönetim şeklini zorunlu kılıyor. Artık ideolojilerin geri planda kalacağı, vatanperverliğin, liyakatin ve ehliyetin esas olacağı bir modele doğru ilerliyor Türkiye. Bu, ülkenin bekası için kaçınılmaz değişim... Bundan böyle siyasî iktidara talip olan partiler yahut adaylar, bu ülkenin asgari müştereklerini hesaba katarak siyaset yapmak zorundadır. Bu bağlamda marjinalleşen siyasal görüşler zamanla daha geniş toplum kesimlerinin temsil edildiği siyasî partiler içerisinde yola devam edeceklerdir. Marjinalize olanlar, siyasetin dışında kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklardır. Bu hem Türk seçmeninin sosyolojisinde bir farklılaşma yaratacak, hem de ideolojilerin bir adım geriye çekilmesine, hizmet siyasetinin öne çıkmasına neden olacaktır. Ancak bu sürecin en önemli ve bir o kadar da en kritik olan aşaması hukukun, yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının tesis edilmesidir. 16 Nisan’da kabul edilen anayasa değişikliği ile Türkiye daha kararlı ve daha güçlü adımlarla geleceğe yürüyecek. Eksikler ise yolda tamamlanacaktır. Bu sayede sadece FETÖ ile değil; Devlet’in bekası için tehlike olarak algıladığı iç ve dış tehditlerin bertaraf edilmesi de kolaylaşacaktır.

*

FETÖ DİASPORASI ÇOK ETKİN

FETÖ Batı’yı etkileyebiliyor mu?

Uzun yıllar yurt dışında profesyonelce teşkilatlanmış bir yapıdan söz ediyoruz. Hali hazırda Batı’da, Amerika’da faaliyetleri devam eden etkin bir FETÖ diasporası var. Bu diaspora bir dönem Türkiye’nin yurt dışı PR çalışmalarını da üstlendiğinden Batı dünyasını etkileyebilme kabiliyetleri çok yüksek. O nedenle bugün Batı’daki toplantılarda örgüt mensuplarının aleyhine konuşmak çok ikna edici olmuyor. Batı’da bu örgüt üzerinden Türkiye’yi zayıflatmak isteyen bir siyasi politik duruş olduğu kadar olan biteni anlamak isteyenlerin olduğu da muhakkak. Somut deliller üzerinden bu örgütün ve örgüt mensuplarının yasa dışı, illegal yüzünü Batı’daki vicdan sahibi insanlara göstermek gerekiyor.

 

Batı’daki Erdoğan ve Türkiye karşıtlığı nereye varacak?

Batı siyasetinin Erdoğansız yeni bir Türkiye tasarladığını söylemek için iyi bir siyaset bilimci olmaya gerek yok. Bugün sistematik olarak Batı dünyasında tırmanışa geçen Türk ve Erdoğan karşıtlığını Batı’nın değişen Türkiye siyasetinden bağımsız okuyamayız. Erdoğan, Batı zaviyesinde de liderlik özellikleri güçlü ve başarılı bir figürdür. Batı’nın sorunu, Erdoğan’a istediği gibi şekil veremiyor olması... Erdoğan, Batı’nın hesaba katmak zorunda olduğu bir siyasî lider... Bu da Batı’nın hoşuna gitmiyor. Siyasal İslâmcı olarak gördükleri ve 2011 sonrası söylemiyle nerdeyse radikal olarak tanımladıkları Erdoğan’ın siyasette başarısız olmasını istiyorlar. Batı’nın bu tavrını Oliver Roy’un “Siyasal İslâm’ın İflası” tezi ekseninde değerlendirmek gerekir.

 

Batı aklı, ikinci bin yılın sonlarında dünyada siyasal İslâm’ın iflas edeceğini öngördü. Hasan el-Benna ve Mevdudi çizgisindeki politik akımların başarılı olamaması Batı’nın bu tezini güçlendirdi. Bölge siyasetindeki başarısızlıklar, bölgeye daha kolay nüfuz etmenin bir aracı olarak görüldü. Bu bağlamda 2000’li yılların başında Batı’nın bütün bir siyasal İslâm paradigmasını altüst eden bir siyasî lider ortaya çıktı. Erdoğan’ın İslâm dünyasındaki politik akımlara örneklik teşkil etme ihtimalini ciddi bir  tehlike olarak gören bir Batı var karşımızda. O nedenle Erdoğan’ı ayrıştırmaya, ötekileştirme çalışıyorlar. Ancak, Erdoğan’ın toplumsal kabulünün güçlenerek devam ediyor olması, önümüzdeki dönemde Batı’yı söylem siyasetini değiştirerek masaya oturmaya ve Türkiye ile yeni bir sayfa açmaya mecbur bırakacak. Brüksel’deki son NATO zirvesinde bunun ilk işaretleri verilmişe benziyor.

 

Batı FETÖ’den neden vazgeçemiyor?

FETÖ, Batı siyasetinin Türkiye aleyhine kullanılabileceği etkili ve iyi bir piyon. O nedenle kısa vadede bu örgütten vazgeçebileceklerini düşünmemek lazım. Zor zamanlarda Türkiye’nin elini zayıflatmak amacıyla masaya sürdükleri ve sürmeye devam edecekleri kullanışlı bir kart aynı zamanda. Ortadoğu’da haritaların yeniden çizildiği bir tarih diliminde yaşıyoruz. Son on beş yılda güçlenen ve büyüyen bir Türkiye var. Ve bölgede söz sahibi olmak isteyen bir dış politikada ısrar ediyor. Kendi göbeğini kendi kesmek isteyen ve bölgesel siyasette etkili bir aktör Türkiye... Her ne kadar Suriye politikasında yaşanan kırılmalar, bölgesel gerçeklerle çelişse de son tahlilde Türkiye, Suriye konusunda belirleyici bir güç olmaya devam ediyor. Böylesi kritik bir süreçte Türkiye’nin elini zayıflatmak için daha nice FETÖ kartları tedavüle sokulacaktır. O nedenle dikkatli ve bilinçli olmak gerekiyor.

 

FETÖ, BATIDA HENÜZ MEŞRUİYETİNİ KAYBETMEDİ

Malumunuz FETÖ dini araçsallaştıran bir teşkilat. Diğer tarafta Batı’nın kucak açtığı din kaynaklı olmayan PKK; DHKPC gibi terör örgütleri var. Siz bir süredir FETÖ üzerinde ciddi çalışmalar yapıyorsunuz. Hazırladığınız kitapların İngilizce versiyonları amazon sitesinde Batılı okuyuculara ulaşıyor. Şunu merak ediyorum; FETÖ ile PKK ve DHKP-C örgütlerinin bir bağlantısı var mı?

 

Dünya üzerinde faaliyet gösteren binlerce illegal örgüt var. Büyük çapta eylem planlayan ve gerçekleştiren terör örgütlerinin güçlü istihbarat teşkilatları tarafından kullanıldığını, desteklendiğini, yönlendirildiğini biliyoruz. Modern dünyada “vekalet savaşı” dediğimiz gerçek, terör örgütlerinin de sürece dahil edilmesiyle uygulanıyor. Bugün Suriye’de ABD’nin doğrudan ve açıktan attığı adımlar bu süreci meşrulaştır cinste. O nedenle bu tür illegal yapıların başka istihbarat birimleriyle bağlantıları olduğu kadar, faaliyeti devam eden başka terör gruplarıyla da koordineli işler yapabildikleri bir gerçek. 15 Temmuz çatı iddianamesinde FETÖ’nün diğer terör gruplarıyla olan irtibatı da yakın mercek altına alınmış durumda. İlerleyen süreçte bu ilişki biçiminin hangi boyutlarda olduğunu göreceğiz.  

 

15 Temmuz meşum sürecinden ders almayan FETÖ, özellikle Batı aleminde ve yurt içinde yeniden yapılanmaya çalıştığı iddia ediliyor. Bu gayretleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Türkiye’de yürütülen operasyonların FETÖ’nün yurt içinde önemli ölçüde güç kaybetmesine neden olduğu doğrudur. Ancak süreci akamete uğratmaya çalışan, başta da sözünü ettiğimiz gibi gizli bir elin müdahaleleri, örgütün Türkiye aleyhine ortaya koyduğu tezlerin Batı’da güçlenmesine zemin hazırlıyor. Örgüt, bugün Batı’da dünden daha meşru bir sivil toplum kuruluşu olarak görülüyor. Örgüt lideri, örgütün tepe kademesindeki önemli isimler ABD’deki varlıklarını sorunsuz devam ettiriyor. Finansal kaynaklarında her hangi bir kesinti yok. Charter okullar üzerinden ABD’den yıllık ödeneklerini almaya devam ediyorlar. Yurt dışındaki eğitim kurumları, şirketler, medya kuruluşları faaliyetlerine devam ediyor. Bu durumda örgütün Türkiye dışında, özellikle Batı’da ve ABD’de zayıfladığını söylemek mümkün değil. Bu nedenle 15 Temmuz’da bu örgütü araç olarak kullanan “aklın”, son bir kez daha şansını deneyebileceği ihtimalini göz ardı etmemek lazım. Bugün örgütün yurt içinde büyük ölçüde tasfiye edilmiş olması bu ihtimali zorlaştırıyor ancak sürece müdahil olan kripto örgüt mensuplarının hala aktif olması dikkatli olmayı gerektiriyor. 

ÖZEL HABER

kamu haber, kamu ajans, Kamudan haberleri ve gelişmeleri  Ajanskamu farkıyla aktarmaya devam edeceğiz.

Ajans kamu Haber/ www.ajaskamu.net