Anlık çözümleri seviyoruz. Ne var ki anlık çözümlerin gerçekten çözüm olup olmamaları bir yana ne türden maliyetli sorunları önümüze getirebileceğini düşünmüyoruz. Adeta ulusal bir davranışa dönüştü bu. Bir meseleyi enine boyuna konuşalım, derinleştirelim, tartışalım teklifine burun kıvırıyoruz. İş başa düştüğünde çuvallıyoruz sonra! Gündelik hayattaki tercilerimizden devlet aygıtımızın iş ve işlemler manzumesine kadar geniş bir spektrumda vaziyetimiz bu maalesef!

Eğitim alanı ülkemizde, bahse konu ettiğimiz durum ile ilgili örnekler sunmakta çok cömert mesela. Malum olduğu üzere 4+4+4 sistemini uygulamaya geçirdiğimizde temel eğitime başlama yaşını 72. aydan 66 aya düşürmüştük. Hatta düzenlemede okula başlama yaşı 60. aydı. Ancak kamuoyunda yaşanan tartışmaların neticesinde başlama yaşı 66. ay olarak değiştirildi ancak velilerin yazılı başvuruları halinde 60. aya kadar olan öğrencilerin de kayıtlarının yapılmasına karar verildi. Düzenlemenin yapıldığı dönemde 4+4+4 sistemi ağırlıklı olarak başlama yaşı ile yeniden açılacak olan İmam-Hatip ortaokulları üzerinden tartışılmıştı. O yıl normal okula başlama dönemlerine göre yüzde 50 daha fazla kayıt olan öğrencilerin ilerde bir problem doğurup doğurmayacağına ilişkin ne MEB’in ne de kamuoyunun bir projeksiyonu olmadı. Nihayetinde o gün hesabı yapılmayan bu yüzde 50 fazla nüfus bugün kademeler arası geçişin birinci basamağında sınavı girmeyi bekliyor. Normalde temel eğitimde 1 milyonun biraz üzerinde seyreden sınıf bazındaki öğrenci durumu bu yıl 8. sınıf için 1 milyon sekiz yüz bin civarında. Yani normal mezun ettiğimiz öğrenci sayısının % 50 fazlası.

Şimdi bu %50 fazla kademeler arası geçişi 2020 yılı için ciddi biçimde kriz yılı olarak imliyor. Çünkü dert bir değil bizde! Mesele sadece bu 4+4+4 ile değiştirilen okula başlama yaşı ile sınırlı değil. Bir de biliyorsunuz LGS var. 2017’de TEOG’u aniden kaldırdık. Onun yerine ani bir çözüm mantığı ile LGS geldi. Bir başka ifade ile Mahalli Yerleştirme Sistemi ile tanıştık bu vesileyle. Sınavla öğrenci alan Anadolu Liseleri ‘nin çoğunu sınavsız hale getirdik. Hesapta İmam Hatip Okullarının ve Meslek Liselerinin önü açılacaktı. Sınav ortadan kalkacaktı. O günlerde de yazdık bu işin öyle olmayacağını, bu düzenlemelerin bu sonuçları vermeyeceğini. Çok değil birkaç yıl içinde görüldü: Sınava ilgi azalmadı, İmam Hatip Okullarının ve Meslek Liselerinin kontenjanları açık kaldı.

Veliler endişeli, herkes merak içinde: Şimdi ne olacak?

Cevap, Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Sayın Mahmut Özer’den gelmiş. Hürriyet’in haberine göre; Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Mahmut Özer'in başkanlığında il müdürlerine yönelik bölgesel toplantılar yapılmış ve her bir ilin 2020 LGS öğrenci yerleştirmeleriyle ilgili durumları incelenmiş. Bu toplantılarda tüm illerde her bir kayıt bölgesinde geçiş yapacak öğrenci sayıları, mevcut okulların kapasiteleri, yapımı devam eden okullar ve yeni yatırımların tamamı değerlendirildi. 2020 LGS kapsamında sınav puanıyla ve sınavsız öğrenci alacak okulların kontenjanlarının belirlenmesine yönelik iller tarafından yapılan çalışmalar tamamlanmış. MEB, her ilde sınavla ve sınavsız öğrenci alacak okullar ve kapasitelerini belirlemeye yönelik çalışmaları mercek altına almış. Bu kapsamda bakanlık illerle tek tek toplantı yapmaya başlamış. Toplantılara il müdürü ile o ilde LGS çalışmalarını yürüten ekip katılıyormuş.

Aslında yoruma hacet yok! Haber kendisini gayet güzel anlatıyor. Zaten benim de anlatmak istediğim tam olarak bu. Ne dün 4+4+4 sistemi hayata geçirilirken ya da 2017’de LGS aniden önümüze koyulurken ne de bugün tüm bunların müstakbel sorunlarıyla burun burunayken kamu yönetiminin en temel hususiyetlerini bile göz önüne almıyoruz. Sonra bu tür durumlar ortaya çıkıyor. İnsanlar somut, spesifik bir noktada endişeliler. MEB’den somut bir açıklama, bir adım bekliyorlar. Bu beklentiyi; toplantı yapıyoruz, inceleme yapıyoruz, kapasite belirliyoruz gibi ifadelerle ne karşılayabilirsiniz ne de soruna ilişkin gerçek bir çözümünüzün olabileceği ile ilgili kamuoyunu ikna edebilirsiniz.

İş dönüp dolaşıp Abdulbaki Değer’in söylediği konuya geliyor o zaman: “Sekiz yıl önce pembe bir hikayeanlatılkırken hesap edilmeyen küçük bir ayrıntı bugün bumerang gibi bizi vuruyor. Ciddi olmak ve meseleleri ciddi ele almak en büyük problem başlığımız.”

 Ali AYDIN/ MİLAT