Sistemin detayları netleşmemiş olmakla birlikte ana hatlarıyla önümüzde bir sistem mevcut. Sisteme ilişkin bir değerlendirme yapmadan önce cümleâlemin bildiği ancak hiç tartışmadığı hususun altını bir kez daha çizmekte tarihi bir zorunluluk görüyorum. Bugün tartıştığımız yeni değişiklik maalesef toplumsal bir talebe ve ihtiyaca yaslanmıyor. Değişiklik, Cumhurbaşkanı’nın yaptığı yanlış müdahaleye Cumhurbaşkanı’nın varsa eğitim danışmanları, bürokrasi, MEB ve daha da hazini STK’lar dâhil olmak üzere kamuoyu çanak tutunca bir zorunluluk olarak önümüze geldi. Peki, Cumhurbaşkanı hangi gerekçeleri ileri sürerek müdahale etmişti, ilgili kesimlerin de çanak tuttuğu bu gerekçeler şimdi yapılan düzenlemeyle ne tür çözümlere bağlanmışlar?

Sorunlarımız kronik, çözümlerimiz keyfe keder

Toplumsal hafızamız zayıf olduğu için çoğunlukla ağzımızdan çıkanı kulağımız duymuyor. Bir işe başlarken veya bir işe son verirken nasıl yol aldığımıza dikkat etmiyoruz. O yüzden bizde çoğunlukla bir düzenlemeyi mümkün kılan gerekçelerin tümü aynı düzenlemeyi kaldırmanın mazereti oluyor. Bugün getirilen ‘Mahalli Yerleştirme Sistemi’ için dile getirilen gerekçelerin tümü TEOG için dile getirilmişti ve TEOG kaldırıldığında yine bu gerekçeler kullanıldı. Dikkat edilirse elimizde bir maymuncuk hüviyeti gören çeşitli gerekçeler var ve yeri geldiğinde çıkarıp ileri sürüyoruz. Maksat sanki meseleyi çözmek değil de çözüyor gibi yapmak. Zira doğru, makul ve kimsenin itiraz etmeyeceği şeyleri ileri sürüyoruz ve bu ileri sürmenin kendisinin çözüm olduğuna kendimizi inandırıyoruz. Oysa eşitliği istemek veya eşitliğin olmadığını dile getirmek eşitliğin hayata aktarılmasına ilişkin sistemik bir düzenleme yaptığımız anlamına gelmez. Adaletsizliğin olduğunu belirtmek adaletin dört başı mamur hayata geçirilmesini getirmez. Öğretmen Strateji Belgesi’nde de aynı durumla muhatap kılınmıştık. Sorunlar tespit edilmiş ancak çözümler için laf ola beri gele kabilinden şeyler sunulmuştu. Soruna çözüm üretmek yerine çözüm olduğu var sayılan bir takım düzenlemeler işe koşuluyor. Sorun ve çözüm arasında bir ilişki, bir bağ kurma ihtiyacı hissedilmiyor. Zaten çözümün çözüm, sorun ile çözüm arasında yapısal bir ilişki, mevcut gerçeklik içinde çözümün uygun olup olmadığını sorgulayan bürokratik bir yapımız olmadığı gibi sorgulayan bir kamuoyundan da maalesef yoksunuz. O yüzden sorunlarımız kronik, çözümlerimiz sorundan bağımsız keyfe keder oluyor.

Şimdi tüm ayrıntısına vakıf olmadığımız yeni sistemi MEB Bakanı’nın açıklamalarından hareketle, Cumhurbaşkanı’nın gerekçelerini de unutmadan, değerlendirmekte fayda var.

Süreç nasıl başladı?

Cumhurbaşkanı TEOG’a ilişkin tartışmayı başlattığında eve yakın okuldan, etüt-dershanelerden bahsetti ve bunlar üzerinden sınavı suçladı. Başbakan bu ateşe körükle gitti ve sınavın kaldırılacağını, herkesin istediği okula gideceğini söyledi. Hatta Bahçeli TEOG’un da ötesine taşırdı meseleyi ve var mısınız (üniversiteler için) sınavı kaldırmaya diyerek sınava karşı seferberlik ilan etti. Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarından bir hafta evvel İstanbul’da basın mensuplarına TEOG’un nasıl adil, önemli ve yerinde bir sistem olduğunu ve açık uçlu sorularla daha da nitelikli hale geleceğini anlatan MEB Bakanı, Cumhurbaşkanı’nın açıklamasıyla sistemin sıkıntılı olduğunu ve mutlaka değiştirileceğini belirtti. Gerekçe olarak da öğrencilerin evlerinden uzak okullara gittiği, bunun gereksiz masraflara, şehir içi ulaşımda aksaklığa, öğrenciler için fiziksel-psikolojik yorgunluğa neden olduğu söylendi. TEOG’un zaten stres oluşturduğunu, yorumlama ve eleştirel düşünmeye engel olduğu dile getirildi. Gereksiz ve lüzumsuz bir paralel eğitim sektörüne neden olduğu ve buna engel olunması için kaldırılacağı belirtildi.

Gerekçeler makul, çağrı pek hümanist

Gerçeklikten bihaber olanlar için gerekçeler makul, çağrı da pek hümanist gelebilir. Lakin ihtiyatı elden bırakmamakta fayda var. Ana hatları açıklanan yeni sistem önceki gibi merkezi bir sınavı barındırıyor. Yani pek çok kötülüğün kaynağı olarak kodladığımız sınav yeni sistemde de var. Zorunlu olmaktan çıkarıldığı belirtilen sınav için çoğu öğrencinin sınava girmeyeceği, sınavın önemsiz ve küçük bir detay olarak kalacağı söyleniyor. Bunun hilafı hakikat olduğu açık. Sınav ister zorunlu ister isteğe bağlı olsun hatırı sayılır sayıda öğrencimiz bu sınava girecek. Öğrencilerimizin hatırı sayılır kısmında stres olacak ve yine hatırı sayılır sayıda öğrencimiz destek eğitimi için etüt merkezlerine-dershanelere gidecek. Yine öğrencilerin çoğu okullarında MEB tarafından açılan Destekleme Kurslarına katılacak. Ayrıca sınavın, stresin ve destek eğitiminin olmasında da bir tuhaflık olmadığını belirtmek gerekiyor. Dolayısıyla bir önceki sistemden bu açıdan değişen bir şey olmayacak. Hatta 6. ve 7. sınıf konularından soruların sorulacak olması destek eğitimine talebi arttıracağını söylemek gerekiyor. Peki, sınavın varlığı kalıyor, destek eğitimi artarak devam ediyor hiç olmazsa ‘eve yakın okula gidilmeli’ şeklindeki nevzuhur talebimiz karşılanıyor mu? Öğrencilerimiz evine en yakın okula yerleşiyor mu yani?

Evine yakın okula git!

Burada da gerçeklikten kopuk bir talep ile karşı karşıyayız. Birincisi herkesin mahallesindeki okula gitmesi mümkün değil. Pratik olarak karşılanması imkânsız bir talep bu. Zira ortaöğretim okullarımız, ilkokullar ve ortaokullar (imam-hatip ortaokulları hariç) gibi türleri aynı değil. Önemlisi seviyeleri aynı değil. Dolayısıyla bazı mahallelerde bir ortaöğretim kurumu yok. Bazı muhitlerde olanların türü ve seviyesi farklı. Bazı muhitlerde ise nüfus yoğunluğundan kontenjan sıkıntısı yaşanacak. Dolayısıyla bazı öğrenciler kaçınılmaz şekilde başka yerlere veya başka tür okullara gitmek zorunda kalacak. İkincisi ve daha önemlisi ‘evine yakın okula git’ çağrısının Türkiye’nin büyük bir toplumsal sorunuymuş gibi sunulmasıdır. Oysaki 2015 ve 2016 TEOG verileri öğrencilerin %93’ünün zaten kendi bölge ve ilçesine yerleştirildiğini gösteriyor. Nitekim sınavdan, tercih dinamiklerinden azıcık haberdar olanlar, öğrencilerin tercihlerinin pek çok parametre üzerinden gerçekleştiğini ve bunlar içerisinde ulaşım ve yakınlığın temel ölçütlerden birisi olduğunu bilirler. Dolayısıyla olmayan bir sorunu varmış gibi gösterip servis gibi olağan hususları da kaldırılması gereken sorunlara indirgemek bize özgü bir garabet. Muhtemelen bir yıl geçmeden görülecek ki yeni sistemde de benzer bir servis ağı ile hayatımıza devam edeceğiz.

Sistem eleştirel düşünmeye karşı

Yorumlama, eleştirel düşünme şeklindeki sükseli söylemin bir klişeden ibaret olduğunu yeni sistemin ahvalinden anlamak mümkün. Zira sınav sistemine, sınav tekniğine bağlanan ezbercilik çoktan seçmeli yeni sınav sistemi ile varlığını aynıyla muhafaza edecek. Ayrıca ezberciliğin, eleştirel düşünme ve yorumlama eksikliğinin sınav sisteminin çok ötesinde bir mesele olduğu bilinmelidir. Sistemin felsefesi, mantığı sorgulayan insanları değil kendisine verilen cevapları içselleştiren bağımlıları hedeflerken buraları gözden kaçırıp işi teknik bir mevzuya bağlamak da yetkililerimizin uyanıklığı olsa gerek.

Şikâyetleri dikkate almak önemlidir ama

MEB Bakanı düzenlemenin bir gerekçesini de ‘TEOG ile ilgili şikâyet alıyorduk ve her şikâyeti dikkate almak zorundaydık’ şeklinde açıklıyor. Şikâyet almanız ve şikâyetleri dikkate almanızda bir tuhaflık yok. Ancak size ulaşan şikâyetin ne olduğunu, neye karşılık geldiğini bilmeniz gerekmez mi? Meselenin ne olduğunu bilmeyenler de şikâyetçi olabilir. Karşılanması imkânsız taleplerle de şikâyetçi olunabilir. Eğitim kamuoyunu takip eden birisi olarak TEOG ile ilgili kamusal bir tartışma olmadığını ve sistemin meşruluğuna dair geniş bir uzlaşının olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. O halde milyonları ilgilendiren sistemde hakkaniyetli bir tasarruf için gelen şikâyetler kadar oluşan meşruluğu ve uzlaşıyı da dikkate almak gerekmez miydi? 

Öğrenciler artık hangi faaliyete katılacaklarına şaşıracaklar(!)

TEOG’un kaldırılması için Bakan’ın dile getirdiği bir gerekçe de ‘8. sınıf öğrencilerinin sosyal, sportif, kültürel faaliyetlere katılamadığı söyleniyor sırf bu sınavdan dolayı. Sınav 8. sınıfta yapılıyor ama çocuk 6. sınıftan itibaren bu sınava hazırlanıyor’ olmasıymış. Nasıl da vurucu bir gerekçe değil mi? Yeni sistemle öğrencilerin sosyal, sportif ve kültürel faaliyetlerle başı dönecek! Hangi faaliyete katılacaklarına şaşıracaklar! Sayın Bakan karıştırıyor, eski sistemden ziyade yeni sistemde 6. sınıftan itibaren sınava hazırlanma daha çok artacak. 8. sınıfta da maalesef sosyal, sportif ve kültürel etkinliklere katılım pek olamayacak. Katılmak isteyenlerde pek katılamayacak çünkü bu tür etkinliklere katılamamanın ana gerekçesi sınav değil bizatihi eğitim sistemimizin kendisidir. Ders dışı etkinlik için ne zaman, ne zemin ne de öğrencide onca dersten sonra bu etkinliklere katılacak mecal var.

Deveye hendek atlatmak

Ortaokul ile lise arasında bağ kurduklarını belirten Bakan Yılmaz, bu bağın kurulması için aynı mahallede bir ortaokul ve lisenin bulunmasını yeterli görüyor. Ancak kazın ayağı hiç de öyle değil. Zira belirttiğimiz gibi ortaokul ve lise kategorik olarak farklı seviye okulları ve aralarında bulundukları muhit dolayısıyla bağ kurulamayacak kadar farklı hüviyette okullar. Ortaokul ve lise arasında bu anlamda kurulacak bir bağ varsa o da imam hatip ortaokulu ve lisesi arasında kurulabilir ancak bu bile tek parametre üzerinden verilebilecek bir karar olmaz, olmamalıdır. Bu açıdan Bakan’ın kurulan ortaokul-lise bağının veli için öngörü sağlayacağını, öğrencisi ortaokula başlayacak olan velinin hangi lisede devam edeceğini öngörebileceğini, bu bağ neticesinde sınav baskısının kalkacağını, öğrencinin sosyal, sportif ve kültürel faaliyetlere vakit bulacağını ekleyerek mevzuyu iyice fantastik bir zemine taşımaktadır. Bu bağın Bakan’ın ifade ettiği gibi kurulması da güç, kurulduğunda da bir sihirli değnek gibi sıralanan bu şeyleri gerçekleştirmesi de güç. Bunlar ancak gerçekliğin dışında gönlümüzden geçen temenniler olabilir zira bu şeyler arasında bir sebep sonuç ilişkisi temin etmek deveye hendek atlatmakla eşdeğerdir. 

5 tercih sınırlaması Demirperde ülkelerinde olabilirdi ancak

Sayın Bakan öğrencilerin 5 tercihte bulunacaklarını ifade ederek sistemi tanıtmaya devam ediyor. Öğrencimizi istemediği başka bir okul türüne yerleştirmeyeceklerini belirten Bakan, bu 5 tercihle muhitin nasıl mahalleyle mukayyet kalacağını varsayıyor, anlamıyorum. İkincisi 5 tercihle sınırlandırmak ancak tarihe karışan Demirperde ülkelerinde karşımıza çıkabilecek katılıkta bir dayatmadır. Servisi, ulaşımı göze alabilen aile ve öğrenci tercihini hiçe saymak gerekçesi ne olursa olsun gayrı insanidir, gayrı meşrudur. Aile ve öğrenci her halükarda kendi çocuğunu MEB bürokrasisinden daha fazla düşünür, gözetir. Bu sistemle başarının geleceğini söyleyen Bakan’ın ifadesi herhangi bir karineye yaslanmayan temenni hüviyetindedir.

Liselere sınavsız geçiş söylemi terkedilmelidir

Sınavsız bir şekilde liseye geçişle ilgili olarak ‘diğer okulların kalitesini de arttırdığımızda sınavsız geçişi sağlayacağız’ söylemi yeryüzünde cenneti kuracaklarını vadetmek kadar gerçeklikten kopuk olmakla birlikte mevcut sistemi, sistemin işleyişi mantığını bilmemekle ilintilidir. MEB Bakanı’nın, siyasetçilerin ve bürokrasinin böylesi bir fanteziyi dillendirerek kamuoyunu yanlış yönlendirmesine mutlak surette engel olunmalıdır. Sınav bir ölçüt anlamı taşır ve ortada her şeyi aynı okullar olsa bile sadece adlarından dolayı bazı okullara öğrenci seçme mecburiyeti oluşacak ve bunun için bir kriter kullanmanız kaçınılmaz olacaktır. O nedenle bu tarz gerçekleşmesi imkânsız söylemleri dillendirmekten vazgeçmek en azından ciddiyetin gereğidir.

Yapılan değişiklik sınavın zorunlu olmaktan çıkarılmasıdır

Yeni sistemin temel felsefesinin sınava girmenin isteğe bağlı hale gelmesi olduğunu belirtiyor MEB Bakanı. Gerçekten de dikkate alınacak tek anlamlı değişiklik bu. Bu düzenleme için koca bir sistem değişikliğine gidilmeden de rahatlıkla yapılabilirdi. Sadece bu anlamıyla bir düzenleme çok daha makul ve meşru sayılabilirdi. Maalesef bunun yerine lokal bir değişiklik için tüm sistem alt-üst edildi.

‘Katkılara açığız’ taahhüdünün gereği yapılmalıdır

Yeni sisteme ilişkin MEB Bakanı’nın açıklamalarında aşağı yukarı bunlar dillendiriliyor. Görüldüğü üzere mevzunun bir sistem arayışından ziyade Cumhurbaşkanı, hükümet ve MEB arasındaki iletişimsizlikten kaynaklı olduğu görülüyor. Aksi takdirde tekme tokat dışarı ettiğimiz bir sistemin benzerini-üstelik daha kötüsünü- makyajlayarak alkışlarla içeri buyur eder miydik?Bu açıdan yapılan düzenleme süreç yönetimi ve şekli ile maalesef toplumla dalga geçmektedir. Memleketin beşeri sermayesi başta olmak üzere maddi kaynaklarını kötü yönetilmesi demektir. Bir kamu politikasının günümüz dünyasında hangi koşullarda kaldırılacağı, hangi süreçlerin ardından getirileceği bellidir. Bu süreçte dikkate alınmayan ve problem oluşturacağı aşikâr olan hususlar umarım MEB Bakanı’nın ‘katkılara açığız’ taahhüdü uyarınca dikkate alınır. Herhangi bir mağduriyete sebebiyet verilmeden yanlış uygulamalardan geri adım atılır. Özgür Eğitim-Sen olarak sürecin başından beri dikkat çektiğimiz bu hususları tekraren dillendirmekte ve kamuoyunun mevzuya dikkat kesilmesinde zaruret görüyoruz. Unutmayalım mevzu herkesten dikkat, özen ve katkı bekliyor.

13.11.2017

Abdulbaki DEĞER

Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı