Sadece önümüzdeki iki yılı değil emeklilik hayatımızı da olumsuz etkileyecek hak mağduriyetlerine maruz bırakıldık. Hükümetin yan kuruluşu olarak misyon gören konfederasyon tarafından iki yılda bir temsil edildiğimiz bu ihanet ritüeli 2013 toplu sözleşme vodvilinde de çok canımızı acıtmıştı ama ihanet temalı gösterinin en kaba saba gerçekleşeni bu yıl yaşatılandı.

Yetkili sendikanın ana talebi 2018 için 10+6, 2019 için de 10+8 idi. Bunun yanı sıra ekonomik büyümeden refah payı kaynaklı ek zam, vergi diliminden kaynaklı maaş kaybının telafisi, kıdem aylığı gösterge rakamının beş kat artırılması, yan ödeme kat sayısının %50 artırılması, aile yardım ödeneğinin %100 artırılması, dini bayramlarda bir maaşa yakın ikramiye ve buna benzer yüzlerce maddeden oluşan talep listesi ile kamuoyuna günlerce umut dolu mesajlar yağdırıldı. Öte yandan yetkili sendika, sık sık bir milyon üye sayısına ulaşmış olmakla övünen bir retorikle aşağıladığı, dolayısıyla da görüşmeler öncesi fikir alışverişinde bulunma lütfunda dahi bulunmadığı diğer konfederasyonlarla uğraştı. Bu bağlamda en büyük bombası da her üç ayda bir 77 tl. olaraködenen toplu sözleşme ikramiyesinin kendi üyelerine 200, diğer sendikaların üyelerine 102 tl. olaraködenmesini talep etmesiydi.

Kamuoyunda büyük beklenti oluşmuşken hükümetin her 6 aylık dönem için %3’lük zam teklifi şok etkisi yarattı. Buna ilk başta göstermelik de olsa tepki gösteren yetkili sendikanın yarım puanlık artışlarla ikna edilmesi (!) ve hakem heyetine gidilmesine bile fırsat vermeden enflasyonun oldukça altında bir orana imza atıvermesi daha büyük bir şok yarattı. Genel artışta yaşananfacianın yanı sıra ortada, yukarıda saydığımız taleplerin tek bir maddesi bile yoktu ki sanırım gündeme dahi getirilmemişti. Özgür Eğitim Sen olarak henüz görüşmeler başlamadan yayınladığımız yazı dizisinde yaşanacaklarımadde madde sıralayarak ön uyarılarımızı yapmıştık fakat yetkili sendikanın yandaşlığı bu boyuta vardıracağına inanmak istemeyenler çoğunluktaydı ve onları ikna etmek çok zordu.

Sözleşme imzaları sonrasında tepki gösteren bazı üyelerinin istifasıyla karşılaşan yetkili sendika istifa eden üyelerini ihanetle suçlayarak gemiyi terk eden farelere benzetmişti. Kendi ihanetini gölgelemek için yeni hainler yaratmakta gecikmeyen yetkiliden beklenen normal davranış, bir milyon üyesini manipüle etmek için imza attığı rezaleti başarı olarak sunmasıydı. Bir müddet sonra da halkımızın unutkanlığına sığınıp ihaneti, unutulmak üzere uyumaya yatırmasıydı. Ama bir de ne görelim? Biz, ihaneti sık sık gündeme getirerek unutulmamasını sağlamayı düşündüğümüz sırada yetkili sendikanın başkanı, üste çıkarak sözleşmedeki başarılarından dolayı borçlu çıkardığı tüm Türkiye’den teşekkür beklediğini duyuruyor. İlk tepkimiz ’’pişkinliğin bu kadarına da pes’’ demek oluyor. Yaptığı konuşmanın biraz detaylarına girince eski kulağı kesik politikacıları cebinden çıkaracak şark kurnazı bir taşra politikacısıyla karşılaşıyoruz. Neresinden tutsanız elinizde kalan konuşmadan birkaç çarpıcı yaklaşımı değerlendirecek olursak;

Yetkili sendikanın başkanı teklif ettikleri iki yıllık kümülatif olarak toplam % 37’e tekabül eden zam oranını belirlerken enflasyon, büyüme, bütçe büyüklüğü, döviz kurları, faizler, MB rezervleri, ekonominin parametrelerine ilişkin diğer değişimler, kısa ve orta vadeye ilişkin ekonomik projeksiyonları vs. dikkate alarak belirlediklerini kamuoyu ile paylaşmışlardı. Ancak istediği rakamların yarısına bile denk gelmeyen bir orana imza attıktan sonra şunu söylediğini görüyoruz: ‘’Maaş ve ücretlerdeki artış yönüyle bütçe gerçeklerinin, orta vadeye ilişkin öngörülerin üstünde rakam ve oranlara imza attık.’’ İnsanların hafızasına hakaret eden ve onları aptal yerine koyan bir sendikal anlayışın utanç verici olduğunun bilinmesini istiyoruz.

Toplu sözleşmelerde sadece oransal zammın belirlenmediğini hizmet kollarının talepleri, özelde beklentileri olan unvanlar gibi konuların da toplu sözleşmenin ayrılmaz parçası olduğunu belirten yetkili sendika başkanı tarihi başarı olarak sundukları 258 kazanım iddiasının koca bir yalan olduğu ithamınıise ‘’Toplu sözleşmelerdeki kazanımlar iki yıl geçerlidir. İki yıllık sürecin sonunda kazanımlar sona erdiğinden, her toplu sözleşme hükmünü önceki sözleşmelerde olsa dahi yeni bir kazanım olarak görmek gerekiyor.’’ şeklinde cevaplandırıyor. Böylece 258 inanılmaz kazanımın(!) önceki sözleşmelerden aktarılan maddeler olduğunu kabul etmiş oluyor. Zaten incelediğinizde onların da büyük çoğunluğu sayıca çok az bir memur kesimini ilgilendiren oldukça tali konular olduğunu görüyoruz. Kafiyeli konuşma takıntısı da dikkatlerden kaçmayan başkan, yarım puana ikna oldu eleştirilerini ‘’yarım puana ikna olmadık yarım puan daha kazandık’’ şeklinde sunarak zekâmızla dalga geçmeyi tercih ediyor.

Malum başkanın kamuoyunu yönlendirmede çok sık kullandığı argümanlardan biri de uzak diyarlardaki mazlum Müslümanların uğradıkları mezalim. Gasp edilmesine aracı olduğu memur maaş zamlarıyla ve özlük haklarıyla ne ilgisi olduğunu anlamadığımız şekilde uzun uzun sayıyor sayın başkan: Mısır’daki cani Sisi’den Yemen’de yürütülen kirli oyunlara, Myanmar’dan Suriye’deki vahşete, Kudüs ve Gazze’deki İsrail kuşatmasından Katar’a uygulanan ambargoya kadar tüm sorunlu coğrafyaları ve vicdanları kanatanzulümleri sıralıyor.  Yaptığı kirli işbirliğini ve yarattığı milyonlarca mağduriyeti insanların hassas olduğu acıları dile getirerek örttüğünü ve önemsizleştirdiğini düşünüyor olmalı ki bu da en hafif deyimiyle şark kurnazlığıdır.

Doymamışcasına Türkiye’den devam ediyor: Çukur terörü, Gezi kalkışması, 17-25 Aralık, 15 Temmuz vs. vs…

Sonra geçiyor Azerbaycan’daki ekonomik krizden petrol ülkelerinin içinde bulunduğu darboğaza, bölgesel ve küresel gelişmelerden BM genel kurulu toplantılarına vs. vs…
Hükümet bile neden bu kadar düşük zam verdiğini açıklama gereği duymazken bu arkadaşın kendini helak edercesine hükümetin ne kadar özverili olduğunu kırk dereden su getirerek izaha çalışması selefi olan başkanın kariyer basamaklarını takip ettiğini gösteriyor. Diğer yandan da kendi attıkları ihanet imzasının hangi saiklere dayandığını dolayısıyla bizim adımıza hükümete destekte bulunduğunun da altını çizmiş oluyor. Dikkatli gözlerden kaçmayan bir başka önemli nokta da hükümetin 15 yıldır yaptığı tüm olumlu icraatları üşenmeden sayarak kendi başarılarıymış gibi lanse ediyor olmasıydı. Bu kadar içselleştirilmiş bir yandaşlıktan memurun hayrına bir dokunuş beklemenin beyhudeliği de izahtan vareste olsa gerek.

Son olarak söz konusu olan konfederasyonun başkanı sıfatıyla sık sık medyada gözüken şahsın dikkat çekici şekilde her konuşmasında sayı olarak çoğunlukta olmalarından duyduğu gururu ve sayıyı daha da artırmalarının önemini dile getirmesidir. Tüm memurları üye yaparak kamu sendikacılığında tekel olma hevesini gizlemeyen başkan, asla saygı duymadığı diğer sesleri bu yolla tamamen kesecek gibi gözüküyor. Üye çoğunluğunun ve bir milyon üye vurgusunun altında yatan bir unsur da 'Ama benim 1 milyon üyem var yanlış yapıyor olsak bizi desteklerler mi hiç?’’ mantığı olduğunu gözlemlediğimiz başkan, güçlü olanın her zaman haklı olduğunu söyleyerek bâtıl bir hak anlayışına sahip olduğunu itiraf ediyor. Aynı zamanda çoğunlukçu olduğunu, 'çoğulculuk' kelimesini yolda görse tanımayacağını da izhar etmiş oluyor.

ÖZGÜR EĞİTİM SEN olarak; altına imza attıkları ihanet belgesini her ne yolla manipüle etmeye çalışırlarsa çalışsınlar, başarı ve kazanım olarak göstermekle kalmayıp tüm Türkiye’yi minnet altında bırakma kurnazlığına sığınırlarsa sığınsınlar yapılan ihanetin altını çizmeye, kamuoyunun hafızasını diri tutmaya, oyunlarını bozmaya devam edeceğiz. İmza törenindeki bozgun ruh halini çabuk atlatıp üste çıkma anlamında psikolojisini çabuk toparlamış gözüken bu anlayışı maşeri vicdana havale ederken  aynızamanda bu zihniyetten zalimin mazlumdan ayrıştırılacağı kaçınılmaz mahkeme olan adl-i ilahi huzurunda da şikayetçi olacağız.

25.09.2017

Bekir Birbiçer

Özgür Eğitim-Sen MYK Üyesi