Milat gazetesi Yazarı Seyit Mehmt DENİZ bürokrasideki atamaların ardından referans olan STK'ların gözden geçirilmesi gerektiğin ifade etti.

İşte  o yazı:

Rahmetli Erbakan'ın büyük teşvikleri ile 1999'ta son atılımını yaparak kurulan sendikasından vakfına, derneğinden odasına birçok kuruluş maalesef şu an can çekişiyor.

Refah Partisi'nin kapatılması sonrasında Ak Parti'nin iktidar sürecine kadar geçen dönemde sivil toplum en zor dönemini yaşadı.

O günlerde İslami bir kuruluşta bulunmak darbeci iradeye meydan okumakla eş anlamlı görüldüğü için menfaat odaklarının buralarda yer tutması pek mümkün olmazdı.

28 Şubat'ın baskısını hissettirdiği anlarda sendika, vakıf, dernek ve odalarda bulunan kimseler fedakarlıkta teşbihte hata olmasın “Bedir ehli” gibi görev yaptı.

Kaçmadı, yılmadı, makam ve ihale peşinde koşmadı.

Zaten ortada peşinde koşulacak mal ve makam olmadığı için bu kuruluşlarda ki samimiyet hiçbir yerde yoktu.

Bu yapılara hizmet edenler o süreçte menfaatçi, art niyetli, şahsi hesaplar peşinde, emeğinin ötesinde iltimas peşinde koşan insanları bu kuruluşlara yaklaştırmazlardı.

2004'te Ak Parti'nin meşruiyet kazanması, devletle vatandaş arasında sivil örgütlerin köprü olması, sivil toplumun dünya ile birlikte 28 Şubat sürecinde Türkiye'de de öneminin fark edilmesi menfaat gruplarının bu yapılara rağbetini arttırdı.

Daha önce sivil yapıların önünden geçmeyen ve içeri girmesine müsaade edilmeyen bencil/defolu/ kimseler, mahir oldukları teşkilatlanma/iletişim becerileri ve yüzsüzlüğün verdiği girişimle hızla buralarda yer tutmaya başladı.

Hak ve batılın bir arada bulunmasının imkansızlığı gibi Bedir ehli ile Fetihten sonra bu oluşuma katılanların bir arada bulunmasının da imkansızlığı ortada idi.

2004'te sivil toplumda başlayan istila hareketi, 2010'da zirve yaptı. 2011'den itibaren teşkilat içi kavgalar her zaman olduğu gibi menfaat gruplarının/Emevilerin hakimiyeti ile son buldu.

Şu an bir zamanlar kendisine selam dahi verilmeyen insanların bir çok sivil teşkilatın hakimi konumuna gelmesi ve zararlı sonuçları henüz tam olarak hissedilmiş değil.

Kamu çalışanlarının memnun olmadığı atama ve götürülen ihalelere bakıldığında bu yozlaşmayı her alanda farketmek mümkün.

15 Temmuz sonrası görevden atılanlara bakıldığında bunların gökten zenbille inmeyip mevcut sivil toplum teşkilatları aracılığı ile atandığı herkesin malumu.

Özellikle idareci dediğimiz bürokrat kesimin atama kararlarının altında yetkili sendika başta olmak üzere bazı vakıf ve derneklerin tavsiyesinin olduğu su götürmez bir gerçek.

Refah Partisi'nin Fetullahçılara bakışı zaten olumlu değildi. Diğer cemaatlerin de birbirlerini farklı birer din olarak gördüğü ve kıyasıya tekfir/dışlama içinde olduğu bir yerde bu kadar FETÖ'cünün hem de Fetullah'a karşı olan yapılarca atanması sivil örgütlerin güvenilir kurumlar olmadığının/bozulduğunun/ele geçirildiğinin en açık ispatıdır.

Şu an sivil toplum, toplumun sesinden çok kendilerini kuşatan menfaat gruplarının istilası altında güvenilir olmanın ötesinde toplumun sesi olmaktan çok çok uzak bir konumda.

Bu istilanın çoğunlukla geniş kadro, özel uzmanlık gerektirmeyen idareci yapısı nedeniyle Milli Eğitim Bakanlığı ile içli dışlı olan yapılarda olduğu görülüyor.

Modern çağın gereği olarak devletin sivil toplumla birlikte hareket etmesi moda bir uygulama.

Lakin Milli Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere tüm bakanlıkların ve taşrada valiliklerin sendika ve sivil toplumun önerileri karşısında 15 Temmuzun acı tecrübesinden sonra bir değil bin defa düşünmelerinde büyük fayda var.

Seyit Mehmt DENİZ / Milat