Uluslararası Öncü Eğitimciler Derneği eğitimi samimi bir ortamda değerlendirmek, geliştirmek ve eğitime katkıda bulunmak amacıyla düzenlediği etkinliklerine bir yenisini daha ekledi.

Dernek “Öncü Konuşmalar” ismiyle başlatılan etkinliğin ilk konuğu olarak 'küçük yaşlarda merak ve sorgulamanın zirveye ulaştığına dikkat çekerek çocukların bu meraklarını canlı ve işler tutmanın gerekli olduğu'nu her fırsatta vurgulayan; Fen Eğitimi alanında ülkemize çok değerli katkılar sağlamış Marmara Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayla GÜRDAL’ı dernek merkezinde misafir etti. Program dernek başkanı Gökhan Erenoğlu’nun takdimi ile başladı.

Öğretmen eğitiminde Cumhuriyetten günümüze kadar yaşanan gelişmeleri değerlendiren Prof Dr. Ayla GÜRDAL şunları söyledi:

“Cumhuriyetten günümüze olan öğretmenlik askerdeki okuma yazma bilenlerin eğitmen olarak okullara gönderilmesi ile başlatılan eğitim seferberliği ile öne çıkar. Okuma yazma kursları ve sonrasında birleştirilmiş sınıflar, öğretmen okulları, köy enstitüleri ki, köy enstitülerinde köyden alınan zeki çocuklara erkelere tarımdan sanayiye, inşaata, kızlara dikişten yemeğe her türlü eğitim veriliyordu. Bu çocuklar köye dönünce sadece çocuklara değil köylüye de eğitim veriyorlardı. Köy enstitüleri kapatıldı. Oysa yanlışları vardı ve yanlışlarını düzeltmek gerekirdi. Düzelte düzelte gitmek lazımdı. Oysa biz ne yaptık? Köy enstitülerini kapattık.

Birleştirilmiş sınıflar projesi için kitaplar yazıldı, müfettişler, öğretmenler yetiştirildi. Sonra birleştirilmiş sınıfları kapattık. Taşımalı eğitim projesine yatılı eğitim projesine geçtik. Küçük yaştaki çocukları ailesinden ayırıp yatılı okuttuk. Bunun yerine birleştirilmiş sınıflar en iyi eğitimdi. Bir arada çantasız eğitim moda oldu. Ödevsiz eğitim olur mu?

Sonra öğretmen okulları; yüksek öğretmen okulları ve sonrasında öğretmen yetiştirme işi üniversiteye verildi. Üniversitedeki hocalar eğitimden uzak olan kişilerdi. Eğitim fakültesine gelen hocalar üniversiteden mezun olmuş fakat hiç öğretmenlik yapmamış, sadece o konunun hakimi olan kişilerdi. Üstüne bir eğitim fakültelerinin çoğu İngilizceye geçti. İngilizce bilmeyen öğretmenler bile İngilizce ders vermeye başladı. Böyle eğitim olur muydu?!!!

Sonrasında ziraat mühendisi bankacı ne kadar üniversite mezunu varsa toplanıp eğitim verildi. Bunlar öğretmen oldu. Biz de eğitimden şikayet etmeye başladık. Eğitim geriye gidiyor diye! E tabi eğitim geriye gider. Çünkü öğretmenlik yapanlar öğretmen olarak yetiştirilmedi.

Başka yanlışlar neydi? İlk zamanlarda Alman modası, Alman eğitimi diye Alman modelini aldık. O bitti Fransız eğitimi, Fransız modeli, ona uygun müfredat ona uygun öğretmen.O bitti Amerikan modeli geldi. Amerikan sistemine göre modeller hazırlandı.

Bugünlerde, şimdi ise moda Finlandiya modeli oldu. Bu model alınırken şartlarımız aynı mı diye hiç bakılıyor mu? Sınıflardaki öğrenci sayısı, onların nüfusu, bizim nüfusumuz, veli profilimiz hiç değerlendiriliyor mu? Niye biz başkasından alıyoruz?

Fen edebiyat fakültesi öğretmen yetiştirmez! YÖK, Dünya Bankası Milli Eğitimi geliştirme projesinde dünyanın parası aktarılarak yapılan programda amaç buydu. Eğer fen edebiyat fakültesinden mezun olan kişi öğretmen olmak isterse eğitim fakültesine geçecek. Belli bir not ortalamasını tutturmuş ve öğretmen olmak isteyen kişi eğitim fakültesine gelecek ve orda yüksek lisans yapacak. Oraya da imtihanla alınacak. Bu yüksek lisans süresince iki sene boyunca okul deneyimleri ve stajlarda olacak. Öğrenci üniversite hocayla çalışırken aynı zamanda okulda da öğretmenle birlikte derslere girecek, dersleri takip edecek, ders verecek, okul deneyimi de kazanacak. Ancak ne oldu, o da unutuldu? Niye unutuldu? Bunun için yurt dışına gönderilen elemanlar oldu bunlar döndüler peki ne değişti?

Biz milli eğitimi yazboz tahtasına döndürdük!

Bir şeyde eksiklik varsa düzeltirsiniz. Oysa milli eğitimde biz yok ediyoruz. Yok etmek yerine ne yapmak lazım? Eksikleri varsa eksiklerini tamamlamak lazım! Yanlışları varsa yanlışlarını düzeltmek lazım!

Olması gereken MİLLİ EĞİTİM! Adı milli! O halde milli eğitime uygun bir eğitim sistemini yapmak lazım. Bunun için elimizde öğretmen mi yok? Üniversitelerde akademisyen mi yok? Toplasın bakanlık her branşın en iyi öğretmenlerini, üniversite elemanlarını Ankara’da isteyen ailesiyle gelsin, kapansınlar bir yaz boyunca yapsınlar müfredatı!

Ama her şeyden öte olan bir gerçek var ki ben Öğretmenlere Güveniyorum! Bir öğretmen her şeyi değiştirir. Okuyorum gazetelerden hatta haberi kesip sakladım, bir öğretmen gitmiş her yeri rengarenk yapmış. Öğrencileri seven, öğretmeyi seven, öğrenmeyi seven gençler, sizler bu işi başaracaksınız! Ben sizlere güveniyorum. Kendi adıma da ne zaman isterseniz yanınızdayım. Elimden geldiğince yardımcı olur, çalışmalarımı paylaşırım.'

Soru cevaplarla renklenen konuşmada “Öğretmen nasıl olmalı?” sorusuna; 'öğretmenliği seven, öğrenciyi, çocuğu seven öğretmen olmalı' vurgusunu yineledi. 'Özellikle Milli Eğitim’den bahsediyorsanız bunu Finli, Amerikalı yada başka milletlerden aldığınızla değil kendi toprağınızda yetişenlerle yapmalısınız!' diyerek altını çize çize gençlere ve öğretmenlere tavsiyede bulunan Prof. Dr. Ayla GÜRDAL ilgili makamlara da bu tavsiyelerinin duyurulmasını istedi.