Allah’ın kâinatta kurduğu nizama ve verdiği vazifelere tüm varlık âlemi mutlak itaat etmiş ve emredilen ne ise yerine getirmişlerdir… Yaprak isyan ederek; ben neden çiçek olamadım dememiş. Dal, niçin meyve olmadım diye hiç isyan etmemiş… Kâinatın Komutanı ne vazife vermiş ise tüm masnuat emre itaat eden asker gibi görevlerini yerine getirmişlerdir...  Bilir misiniz, yaprak daldan ayrıldığında neden ağır ağır yere düşer? Yüzü düştüğü daldadır ve kalan yapraklara dua etmek için süzülerek yere iner, neden dalımdan edildim diye hiç baş kaldırmaz…

İnsan, şuurla düşünse, en güzel makam; itaat makamı – sadakat makamıdır. Tarihimiz şahittir; ele geçmeyen ya da elden çıkan makamlardan sonra hırs ve tamah devreye girmemiş ise kahramanlık ve zaferler eksik olmamıştır. Menfaat duygusu devreye girince çürük domates gibi diğerlerinin de etkilenmesine sebep olmuş. İdare ve siyasette sadakat olmadıktan sonra dünyevi en yüksek makamlar verilse neye yarar! Makamlar elden gidince gerçek kişiliklerin ortaya çıkması velev ki başarılı olmuş olsalar bile hoş sedayı anında silip süpürüyor… Tarihe görev fedaisi olarak geçmek dururken, hırsının esiri oldu ve çürüdü gitti diye geçmek çok acınası şey…

Asr-ı Saadette, komutanlıktan ve görevden alınan yâda görev verilmeyen sahabeler ne Efendimizin döneminde nede Dört Büyük Halife döneminde Peygamberimize ve halifelere düşman olmadılar... Hele küffar tarafına geçip aleyhte hiç çalışmadılar, ihanet içine girmediler… Verilen görevler için şükrettiler, canla başla çalıştılar, görevden alındıklarında ise göreve gelene itaat edip, hizmetlerine devam ettiler... Sahabeler makam adamlığında değil, dava adamlığında yarıştılar... Sahabe efendilerimizin tek bir hedefleri vardı; Allah’ın rızasını kazanmak ve Hz. Muhammed (sav)’e layık ümmet olmaktı.

İslam düşmanları, bulundukları mıntıkada, kendilerinden alınan vazifelerden ve makamlardan dolayı öfkelenip, ehli insaf ve iman edenler safına geçerek, kendi çevrelerine haince saldırıda bulunarak hak yoluna hizmet etmemişlerdir… Tam tersi o öfke ile muhafazakâr vatanseverlere fazlasıyla saldırıda bulunmuşlardır...

Ne yazık ki sadece dilimiz, hafızamız elimizden alınmamış! Tüm değerlerimiz ile birlikte sadakatimiz ve ihlâsımızda elimizden alınmış. Bir zamanlar, rüyalarına bile giremeyen makamlara erişenler, daha sonra, o makamlar ellerinden çıkınca o makamlara vesile olanlara düşman olarak, itimat ve sevgilere ihanet etmişlerdir.

Babacanlar babacan davranmamış, Güller diken çıkarmış, Davutoğulları yeminlerini unutarak, çok tekin olmayan insanlarla görünür olmuşlar... Velev ki Erdoğan’ı sevmiyor ve elinizden giden makamlar için bir hesaplaşma duygusu içindesiniz... Fakat o kin topluluğunda; HDPKK/PYD var, CHP var, FETÖ, Sözcü, FOX, Cumhuriyet ve onların safında yer almaya Karar vermişler vs. var… Onların olduğu topluluğun ise İslam’la ve tüm değerlerimizle çokkk ama çok problemleri nefretleri var... Eğer onlar olmasaydı, sizlerin Ak Partiden ayrılıp, meydana çıkmanıza asla rahatsız olmaz, hatta belki de sizi de bir denerdik ve memnun kaldığımızda devam derdik. Ama her şeyimize nefretle bakan bir kin topluluğu, İslam’la hesaplaşmak isteyenler var! O kin topluluğunun ateşine odun taşımak hiç de şık olmuyor... Onlar ellerine fırsat geçirseler 15 Temmuz’u masum bırakacak bir zulmü Müslümanlara yaşatmaktan geri durmayacaklar… Zaten onlar bu gemiye bolca delik açmaya çalışıyorlar… Sizlerinde ekstradan delik açmanız, masumların ve mazlumların ruhunu incitiyor!..  Keşke, Stratejik Derinlik yerine ihlâs derinliği, ekonomi uzmanlığından önce uzman sadakat olsaydı… Evet, hepimizin stratejik uhuvvete, sadakate, kanaate ihtiyacımız var!

Ve yine keşke okullar da, üniversitelerde bilgi, meslek öğretilmeden önce sadakat, ihlâs ve adam olma öğretilse… Meslek sahibi olunuyor, bilgi öğreniliyor, para kazanılıyor ama adam olmayınca hiçbir değeri olmuyor! İstisnalar hariç, siyaset adamsızlıktan perişan. Televizyonculuk, gazetecilik, sinema, ticaret, üretim, sanat ve sosyal hayat vs. samimiyet ve tevazu bekliyor… Kardeşim; adama, dava adamlığına çok ama çok ihtiyaç var… Saadet Asrı kolay oluşmuyor…

Selahattin Gezer / MİLAT