MEB’in ‘’ücretli’’ statüsüyle görev verdiği öğretmenlere reva gördüğü çalışma şartlarının ve ücret politikasının bizzat verimliliği ve kaliteyi törpüleyen bir sömürü mekanizmasına dönüşmesi hiç konuşulmadığı gibi herkes tarafından kanıksanmış gözüküyor.

MEB’in tüm branşlarda şu an yaklaşık 110 bin civarında öğretmene ihtiyacı olmakla birlikte atama bekleyen 400 binden fazla öğretmen adayı bulunuyor. Bu öğretmenlerin yaklaşık 80 bini ücretli öğretmen olarak okullarda görev alıyor, 100 binlercesi de özel okullarda sömürülüyor. Bu binlerce öğretmen çalıştıkları okullarda kadrolu olan öğretmenlerle aynı işi yapmalarına rağmen sadece girdikleri dersin ücretini alabiliyorlar. Ücretli öğretmene, çaresizliği istismar edilerek uygulanan, vicdanı olan insanı isyana sürükleyecek adaletsiz ve acımasız uygulamayı, empati yapabilmeyi kolaylaştırmak açısından şu şekilde betimleyelim;

Haftada 30 saat derse giren bir ücretli öğretmen olarak elinize geçen para 1200-1800 lira arasında değişiyor. Ayda ortalama 250 dolara tekabül eden, kadrolu öğretmenlerin maaşının dışında sadece ek ders karşılığı aldığı bir ücretle, onların yaptıkları işin aynısını yapıyorsunuz. 30 saat bile derse girseniz SGK’nız yarım veya eksik yapılıyor ve üstünü kendiniz tamamlamak zorunda kalıyorsunuz. Yönetmeliğe göre nöbet tutmamanız gerekirken çoğu okulda nöbet tutarsınız ama kadrolu öğretmenlerin aldığı nöbet ücretinden dahi mahrum bırakılırsınız. MEB ve ÖSYM’nin sınavlarında görev verilecek kadar güven duyulmazsınız. Okulda açılan yetiştirme ve destek kurslarında, size öncelik verilmemekle birlikte, kurs açarsanız kadrolu öğretmen 30 TL alırken siz 15 TL ücret alırsınız. Ayrıca kadrolu öğretmen haftalık girdiği derslerle birlikte 40 saate kadar kursa girebilirken siz 30 saatten fazla derse isteseniz de giremezsiniz. Yarıyıl tatili, yaz tatili ve sair tatillerde veya sevk, izin, rapor durumunda derse giremediğiniz için ücretinizi alamazsınız. Mesela Haziran ayının 15’i ile Eylül ayının 15’i arasında işsiz kalırsınız ve hiçbir geliriniz olmadan üç ayı geçirmeye çalışırsınız. Sınıf rehber öğretmenliği veya kulüp görevi verilirse yine ücretini alamazsınız. Kadrolu öğretmenler bu tür işlerin ücretini ayrıca alırken siz fahri olarak yapmak zorundasınız. Ödenen ücretiniz ek ders ücreti üzerinden ödeniyor gözükür fakat yapılan kesintilerle onu bile tam alamazsınız. Bir de üstüne ücretinizi yapan memura, (esas işi bu olmasına rağmen) bordronuzu düzenlediği için 20 TL ücret ödemek zorunda bırakılırsınız. Bir insan daha fazla nasıl aşağılanabilir ki!


Aldığınız ücretin ve özlük haklarınızdaki bu korkunç adaletsiz durumun yanı sıra çalıştığınız okulda kendinizi eğreti görürsünüz. Veli tarafından sîgâya çekilir ve zaman zaman kendinizi size güven duymayan veli tarafından işiniz öğretilirken bulabilirsiniz. Kadrolu pek çok öğretmenden daha donanımlı olmanıza, öğrenciler nezdinde de genelde okullarınızın en sevilen öğretmenleri arasında yer almanıza rağmen diğer öğretmenler tarafından acemi öğretmen statüsünde görülür, hatta kimi zaman kadrolu öğretmenin yapması gereken işleri angarya olarak yaparken bulursunuz kendinizi. Bütün bunların yanı sıra boş kadronun dolmasıyla her an işsiz kalabilme ihtimalinden dolayı da çalıştığınız okula aidiyet hissi geliştiremeden çalışmak zorunda kalırsınız. Bu şartlarda ve psikolojik ortamda çalışırken bırakın işinize odaklanabilmeyi, sizden verimlilik ve üst düzey başarı beklenmesi de abesle iştigalden başka bir şey değildir.

Vasıfsız bir işçinin insanca yaşama sınırının çok altında, asgarî ücret olarak 2020 TL aldığı bir vasatta üniversite mezunu bir öğretmen adayının onun da altında bir ücretle çalıştırılması utançla başımızı öne eğdiriyor. Okulundaki, İŞKUR’un görevlendirdiği ilkokul mezunu hizmetli minimum 2020 TL ücret alırken devletin, lisans mezunu ve pedagojik formasyon sahibi bir öğretmeni 1300 TL, 1500 TL gibi ücretlere çalıştırmasını, atama bekleyen 100 binlerce öğretmen olmasını fırsata çevirerek işveren ahlakına ve işçi haklarına aykırı şekilde emek sömürücülüğü yapmasını aklımız havsalamız almıyor. Bu insanlık dışı muameleye maruz kalan tüm öğretmenlerin örgütlenerek gündemi belirlemeleri gerektiğini düşünürken seslerini duyurmaya çalıştıkları forum siteleri dışında doğru dürüst hiçbir platformda sorunlarının tartışılmadığını görüyor ve bu kez de yüz binlerce üyesi olan sendikalar adına utanıyoruz.

Özgür Eğitim-Sen olarak; Atanamadığı için 6-7 yıldır hatta 10 yıldır ücretli öğretmenlik yapan yaklaşık 100 bin öğretmenin, giderek zorlaşan ekonomik koşullarda bir şekilde hayata tutunmaya çalıştığını, devletin öğretmenine reva gördüğü muameleyi her platformda dile getiriyor,  konu hakkında kamuoyu oluşturmaya çalışıyoruz. Ücretli öğretmenlerin bahsettiğimiz koşullarda emeği sömürülerek, bir çeşit ücretli köleliğe tabii tutularak çalıştırılmasına bir an önce son verilmesini, ücretli öğretmenlik adlı sömürü sisteminin topyekûn kaldırılmasını ve devletin öğretmenini ucuz iş gücü olarak görmekten vazgeçerek ücretli öğretmen çalıştırdığı tüm kadrolara kadrolu öğretmen atamasını talep ediyoruz. Önce insanımıza gereken önemi verip hak ettiği değeri göstermeli ve hakkı, adaleti ayaklandırmalıyız. Eğitim sistemimizin aksayan tüm yönlerini ve mevcut eğitim paradigmasının olumsuzluklarını ayrı başlıklar altında uzun uzun ele alabiliriz ancak en can yakıcı sorunlardan biri olan eğitim çalışanlarına dair yaşamsal sorunları görmezden gelerek, PİSA sıralamasında 70 ülke içinde neden ilk 50’ye giremediğimizi anlayamayız.


Bekir Birbiçer – Özgür Eğitim-Sen MYK Üyesi