15 Temmuz, darbelerle birçok kere sınanmış demokrasi tarihimizin en önemli dönüm noktalarından biri oldu. O gün, üst aklın geliştirdiği stratejiye karşı Türkiye’nin derin sosyolojisi harekete geçerek, muhteşem bir destanın öznesi oldu. Daha açık bir ifadeyle, aziz milletimiz, hesabını sonraya bırakmadan gördü, tarihte eşine benzerine rastlanılmamış bir zafer kazandı. Geceyi alnının akıyla gündüze çevirdi. 

Türkiye’nin derin sosyolojisine ilişkin yaptığımız incelemede, Türkiye’nin darbeler tarihine ilişkin, 15 Temmuz’un önemini çok açık bir şekilde görüyoruz. Ve şu kanıya varıyoruz: Türkiye’de darbeleri, müdahaleleri, bunların gerçekleşme ya da gerçekleşmeme koşullarını anlamak, aslında son 150 yılda Türkiye’nin içinden geçtiği uluslararası konjonktürü ve küresel sistemle ilişkileri anlamakla mümkündür. 

Türkiye’deki darbeler tarihi, uluslararası konjonktür öncelenmeden anlaşılamaz. Fakat burada içteki mühendislikleri de iyi okumamız gerekiyor. Yani, demokrasimizin yapısal sorunlarını gözardı edersek, darbeyi salt dışsal bir etki olarak okuruz ki, bu da bizi eksik bir bilgiyle yüzyüze bırakır.  

Sistem açısından bakıldığında ise asıl mesele siyasidir ve siyasetin bıraktığı boşluk üzerinde gelişmektedir. Siyasetin bıraktığı boşluk, asker-sivil bürokrasi, istihbarat ve yargı tarafından işgal edilerek siyasetin denetimi dışında özerk alanların inşa edildiği ve anti-demokratik odaklanmaların gelişip serpildiği problemlere yol açmaktadır. Gerçekten de, FETÖ yapılanması, Türkiye’deki vesayet değişiminin bir neticesi oluşmuş bir sorunun adıdır. Paralel devlet yapılanması (PDY) olarak da kavramsallaştırılan örgütün, bir dönem siyaseti kullanıp güç devşirdikten sonra finalde siyaset kurumunu devre dışı bırakmak için silahlı müdahale de dahil bir çok yöntemi devreye sokması, “vesayet” kavramının bir kere daha incelenmesini zorunlu kılmaktadır. 

FETÖ/PDY birçok kavramın içini boşaltmıştır bu noktada. Özellikle darbe/işgal girişiminden sonraki tartışmalara bakıldığında, dini ve tarihi değerlerimizin bir kesim tarafından bağlamsız tartışmalara tabi tutulduğunu gösteriyor. Oysa bu kriz dönemlerinde aklı koruyarak, olayı kolaycılığa kaçmadan bir bağlama oturtmak gerekmektedir. 

Diğer taraftan vesayet üzerinden “vurun abalıya” denilerek, bürokratik sistem üzerine, köksüz eleştiriler yapanların sayısı da az değil. Oysa 15 Temmuz süreci sonrasında devlet adına mücadele eden bürokratlar, tabiri caizse görmezden geliniyor. “Türk siyasal hayatının/düşüncesinin temel meselelerinden biridir bürokratik elitizm”1 tesbitini yapan Doç. Dr. Özgür Önder, bugünkü bürokrasi eleştirileri neo-liberal bağlamda ele alan bir grubun olduğunu, bunun da aslında küresel elitin hizmet anlamına geldiğini söyleyerek, yaklaşmakta olan tehlikeye karşı bizi uyarıyor.

15 Temmuz hain kalkışma gecesini, üstlendiği özne rolü ve takındığı fedakar tavrıyla yüksek bir mücadele ve tarihte eşine benzerine rastlanılmamış bir zafere irca ettiren milletimize, Memur-Sen ailesi olarak bir kez daha minnetimizi sunuyoruz.

Kaynaklar:
1-Kamu’da Sosyal Politika Dergisi, 36.Sayısı