Okulların artık öğretmenler tarafından değil profesyonel yöneticiler tarafından yönetileceği, bu yöneticilerin işletme, kamu yönetimi, iktisat vb alanlardan belirleneceği, bir eğitim ya da sertifika programına tabi tutulacakları, yönetici kadrosunun ihdas edileceği… haberlerde dile getirilen detaylar olarak karşımıza çıkıyor. Birbiri ardı sıra yapılan bu haberlerin içeriklerini kimin hazırladığına, kaynağın hangi makam ya da uzman olduğuna dair hiçbir açıklama yok. AK Parti propaganda belgelerinde ya da Cumhurbaşkanlığı ve MEB’in dokümanlarında da bu konuyu daha fazla detaylandıran bir belge varsa da şimdilik benim haberim yok. Belli ki çoğunluğu manipülatif ve hayal dünyasının ürünü. Gerçeklikle örtüşmeyen, ihtiyaca tekabül etmeyen, uygulanması neredeyse imkansız olan yaklaşımlar.

MEB, şimdiye kadar konuya ilişkin bir açıklama yapmadı. Anladığım kadarıyla kamuoyunda meselenin nasıl anlaşıldığı ve algılandığını izliyor şimdilik.

Tartışmanın Kaynağı

Eğitim yöneticiliğinde profesyonel sisteme geçilmesi konusu, Öncü Okul Yöneticileri Derneği tarafından 1 Ocak 2018’de başlatılan “Okul Yöneticiliği Meslek Olsun” kampanyası ile görünür oldu. Söz konusu kampanyaya kadar çeşitli platformlarda bilim insanları, alan uzmanları, bürokratlar ve politikacıların zaman zaman dile getirdikleri, üzerinde yazıp çizdikleri, hatta uluslararası katılımlı çalıştay ve toplantılarda politika notlarının hazırlandığı bir konu olsa da bu denli gündem olmamış ve seçim beyannamelerine girmemişti. Okul Yöneticileri Derneği’nin kampanyası ile görünür ve daha fazla tartışılır olan konu, yine Derneğin hazırlamış olduğu “Okul Yöneticiliğinin Meslekleşmesi Çalıştay Sonuç Raporu”nda bir yapıya oturtulmuştu.  Söz konusu çalıştayda okul yöneticiliğinin meslekleşmesi, 5 ana başlık altında ( 1) meslek standartları, 2) etik ilkeleri, 3) yetiştirilmesi ve geliştirilmesi, 4) seçilmesi ve atanması ve 5) özlük hakları) tartışılmış ve sonuç raporu kamuoyu ile paylaşılmıştı.

“Eğitim Yöneticiliği”, “Profesyonellik” ve “Sistem”

Bir olguyu kavramadan, üzerinde akıl yürütmek mümkün olmayacaktır. Kavramak ise anlamak ve kavramlar üzerinde anlaşmak demektir.

“Eğitim yönetimi” kavramı bir eğitim sisteminin merkez yönetiminden okula kadar tamamının sevk ve idaresini kapsayan çok geniş bir kavramdır. Eğitim yöneticiliği ise bütün bu süreçlerin yönetimi üstlenenlerin yerine getirdiği görevdir. Eylem Planı’nda dile getirilen eğitim yöneticiliği, Türk eğitim sisteminin tamamının yönetimini mi kapsamaktadır yoksa sadece okulları mı ifade etmektedir?  Okulun dışındaki bütün yönetim süreçleri –ilçe ve il milli eğitim müdürlükleri, merkez teşkilatı, destek birimleri vb- kamu yönetimi çerçevesinde değerlendirilmesi gereken konulardır. Çekirdek süreçlerin yaşandığı okul –ya da daha geniş bir ifadeyle eğitim kurumları- söz konusu olduğunda burada “eğitim yöneticiliği” kavramı, maksadı tam olarak karşılamaz. “Eğitim kurumu yöneticiliği” ya da “okul yöneticiliği” kavramının kullanılması uygun olacaktır. Bu durumda 100 Günlük Eylem Planı’nda “profesyonel” bir “sistem”e geçileceği vadedilen, okul/eğitim kurumu yöneticiliği midir yoksa merkez ve taşra teşkilatlarını da kapsayan bütün sistem midir? Kamuoyunda yer aldığı haliyle konu okul yöneticiliği kapsamında ele alınmaktadır.

 

“Profesyonel” kavramı, bir meslek söz konusu olduğunda, o meslek mensuplarının hangi meslek standartlarına/yeterliklerine/yetkinliklerine/niteliklerine sahip olmaları gerektiğini, o meslek mensuplarını bağlayan etik ilkeleri, o meslek unvanının hangi eğitimle alınacağı, o mesleğe kabul edilme, sürdürme ve ayrılma prosedürlerini, o mesleği temsil edenlerin tabi oldukları meslek örgütlerini ifade eder. Bu durumda Eylem Planı’nda geçtiği haliyle “eğitim yöneticiliği”, kamuoyunda  tartışıldığı şekliyle “okul yöneticiliği” için meslek standartlarının, etik ilkelerinin, mesleğe giriş ve ayrılma süreçlerinin, özlük ve sosyal haklarının ve en önemlisi meslek mensubunu yetiştirme eğitiminin henüz belirlenmediği bir durumda şu ya da bu grubun  bu mesleği yürüteceğini iddia etmek doğru değildir. Eğer bu Eylem Planını hazırlayanların aklında kamuoyunda tartışılan şekliyle bir yapı varsa konuyu hiç anlamamışlar demektir.

“Sistem” apayrı ve oldukça çetrefilli bir konudur. Sistem, bir amacı yerine getirmek için kurulan bir yapıyı ifade eder. Bu yapı, birbirinden farklı ve özelleşmiş görevleri yerine getiren oldukça farklı birimlerden oluşur. Bu birimlerin her birinin görevi, sistemin amacını gerçekleştirmesi için kendi özel sorumluluk alanındaki işleri başarıyla tamamlamaktır. Sistemin her bir parçası birbirine doğrudan etki eder ve çıktıları etkiler. Sistemin bir unsurunun işlevini yerine getirmemesi ya da eksik yerine getirmesi ya da kendi burnunun dikine gitmesi sistemi felç eder, etmese de sistem sürekli arıza verir. Eylem Planında sözü edilen “sistem”, topyekün eğitim sistemimizin yeniden yapılandırılmasını mı kastetmektedir, yoksa sadece eğitim sisteminin yönetimi alt sistemini mi? Belki de sadece okulun yönetim sistemi söz konusudur? Gerçi yönetim; amaç, yapı ve sisteme göre şekilleneceğinden, önce yönetimi biçimlendirip sonra sistemi kurmak da ne kadar akılcı bir yaklaşım olacaktır?

Kastımız “Profesyonel Okul Yöneticiliği” İse…

Eylem Planı’nda kastedilen “profesyonel okul yöneticiliği” ise, bu durumda bir alt sistem değişikliğinden söz ediyoruz demektir ve sadece bu bağlamda ilişkili olan yapısal dönüşüm ve revizyonlar yeterli olabilir. Bu çerçevede meseleyi bir biriyle ilişkili altı başlık altında ele almak gerekir:

Okul Yöneticiliği Mesleğinin Tanımlanması: Okul yöneticiliğinin bir meslek olarak kabul edilmesi öncelikle ilgili mevzuatta meslek olarak tanımlanması ile mümkündür. Bu yasal gereklilik yerine getirildikten sonra Öncü Okul Yöneticileri Derneği Çalıştay Sonuç Raporunda belirtildiği şekliyle meslek standartları, etik ilkeleri, özlük ve sosyal hakları, yetiştirilmesi ve geliştirilmesi ile belirlenmesi ve atanması süreçleri mevzuat ile açıklığa kavuşturulmalıdır.
MEB’in Uyarlanması: Okul yöneticiliğinin meslek olarak tanınması, okul yöneticilerine çoğunluğu eğitsel, bir kısmı da eğitsel konularla ilgili yönetsel olan bazı yetkilerin aktarılmasını gerektirir. Yani MEB’in aşırı merkeziyetçi yapı ve tutumunu da dönüştürmesi en azından revize etmesini gerektirir. Bu konunun Türkiye için çok netameli olduğunun farkındayım. Ne var ki aşırı merkeziyetçiliği yumuşatmadan sisteme ivme katmamız mümkün görünmemektedir. Literatürde öğretim liderliği olarak tanımlanan okul/eğitim kurumu yöneticiliği, müfredat, personel/öğretmen alımı, bütçe kullanımı vb konularda da özerklik gerektirir. Özerklik, meslekleşmenin olmazsa olmaz gereklerinden biri olarak bu dönemde üzerinde durmamız gereken bir konu olarak bizi beklemektedir.
Taşra Teşkilatının Uyarlanması: Çoğunlukla ihtilalci ve vatandaşına güvenmeyen bir devlet anlayışının koruma memurluğunu yapan mülki idareler ve bunun önemli bir birimi olan il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin rol ve sorumlulukları yeniden düzenlenmelidir. Taşra teşkilatının esas görevinin fiziki alt yapının sağlanması ve sürdürülmesi merkezinde bir yapıya kavuşması, okul yöneticisinin her konuda bağlı olduğu ve izin almak zorunda olduğu hiyerarşik konumunun yumuşatılması, okul yöneticiliğinin profesyonelleşmesini anlamlı hale getirecektir. Aksi takdirde yetkisiz liderler olarak okul yöneticilerinin bir katma değer üretmesi mümkün olmayacaktır.
Okulun Uyarlanması: Mesleki olgunluk ve doygunluk karar alma yetkisiyle, karar alma yetkisi de şeffaflık ve hesapverebilirlikle doğrudan ilişkilidir. Okul yöneticiliği mesleğini olgunlaştırmak için karar alma ve hesapverebilirlik süreçlerini de geliştirmek uygun olacaktır. Okul yöneticisi, ağırlıklı olarak okul içinde zümre başkanı, müdür yardımcısı, okul aile birliği gibi eğitim kurumunu birlikte yöneten ekip ile birlikte karar alır. Bu durumda bu ekibin de rol, görev, yetki ve sorumlulukları önem kazanacaktır. Özellikle zümre başkanlığı, işlevsel bir konuma yükseltilmeden okul yöneticiliği eğitsel açıdan etkin olamayacaktır. Zümre başkanlığı görevinin hakkıyla ifa edilebilmesi zaman, yetkinlik ve yasal alt yapı gerektirir. Müdür yardımcılarının rolleri, eğitim-öğretim, ölçme-değerlendirme, öğrenci kişilik hizmetleri ve teknoloji yönetimi gibi alanlara odaklanan yeni bir yapıya evrilebilir. Okul aile birliği, okul yönetim kurulu gibi çalışabilecek bir özerk yapıya dönüşebilir.
Okul Yöneticilerinin Yetiştirilmesi ve Geliştirilmesi: İşin içinde olan biri olarak çok iyi biliyorum ki profesyonel okul yöneticisi yetiştirecek bir lisans, yüksek lisans ya da sertifika programımız bulunmamaktadır. Okul yöneticisi yetiştirme programları, uygulama ve klinik ağırlıklı ders içerikleri, uygulamayı bilen öğretim elemanları ve güçlü ve sistematik bir mentorlük sistemi gerektirir. Bu temel gereksinimleri karşılayan lisansüstü eğitim programları (tezsiz ve bir kısmı uzaktan eğitim de olabilir) ve sertifika programları açılabilir. Bu programların şemsiye birimi “Okul Yöneticisi Yetiştirme Merkezi” olarak adlandırılabilir. Bu merkezler görevdeki okul yöneticilerinin temel yetkinlikleri kazanmalarını sağlayacak mesleki gelişim programları da açabilirler.  Doğal olarak bu noktada en büyük görev üniversitelere düşecektir. Üniversitelerin süreci anlamaları, sahiplenmeleri ve gereğini yerine getirmeleri hayati önem taşımaktadır. Üniversitelerin ön ayak olmadıkları, yön-rota çizmedikleri, yolda karşılaşılan sorunlara çözüm üretmedikleri bir yolculuğun başarıya ulaşması mümkün olabilse de çok zaman alacaktır. Zaman uzadıkça moral ve motivasyon düşecektir.
Politika ve bürokrasi süreci: Okul yöneticiliğinde profesyonel meslekleşme süreci en az 10 yıllık bir serüvendir. Bu serüvenin kısa, orta ve uzun vadeli çıktıları ve planlamaları yapılır ve bu planlama kamuoyuna açıkça anlatılırsa başarılı olması kolaylaşacaktır. Bu durumda basit bir hesapla, yasal alt yapı hazırlandıktan sonraki 1, 3, 5 ve 10 yıllık süreçte kaç aday okul yöneticisi yetiştirileceği ve kaç görevdeki okul yöneticisinin temel okul yöneticiliği eğitiminden geçirileceği ve böylece ne kadarlık bir kurumsal kapasiteye ihtiyaç duyulduğu hesaplanabilir. Bu hesaplama yapılırken mesela Öncü Okul Yöneticileri Derneği’nden, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Eğitim Yönetimi ABD’dan 1, 3, 5 ve 10 yıllık dönemde kaç okul yöneticisi adayı yetiştirebilecekleri kaç görevdeki okul yöneticisini eğitime alabilecekleri sorularak ülkemizdeki kurumsal kapasite ortaya çıkarılabilir. Bu süreç görev paylaşımı yoluyla da yürütülebilir. Bazı kurumlar teorik, bazı kurumlar klinik, bazı kurumlar uygulamalı eğitimleri yürütebilirler. Bazıları da sadece okul yöneticisi mentorleri yetiştirebilirler. Bu eğitimlerin denetim ve akreditasyon sürecini ise YÖK ve MEB yanında bağımsız denetleme ve izleme kurumları da yapabilir.
Sonuç Olarak

Eğitim, şimdilik vazgeçilmez bir toplumsal olgu ve okul ise ulus-devletin temel kurumlarından biri olarak varlığını sürdürmektedir. 19. yy’da şekillenen modern okulun reform gerektirdiği açıktır. Bu reformun piyasa koşullarına göre mi şekilleneceği yoksa klasik ulus devlet refleksleriyle mi düzene sokulacağı bir tartışma alanı olarak önümüzde durmaktadır. Bu tartışmayı gölgeyen temel konu ise devasa sistemin beklenen çıktılara bizi ulaştırmadığıdır. Bu hantal yapıyı omuzlayan okul yöneticilerinin içinde bulundukları tanımsız durumun düzeltilmesine ilişkin bir hamle ise, sistem üzerindeki etkileri düşünüldüğünde, takdire şayandır ve üzerinde tartışmayı hak etmektedir.

Diğer taraftan bu konu ortaya atıldığında aklınıza ilk gelen, sistemin, kayırmacılık, nepotizm, kronizm, süreci iyi planlayamamak, siyasi istikrarsızlık, bürokratik zaaflar ve engeller, siyasi sahipsizlik, sabırsızlık, çıkar çatışmalarını yönetememek gibi sebeplerden sekteye uğraması ise, bu işi ortaya atanların, geliştirdikleri politikalara ve eylem planlarına daha fazla çalışmaları gerektiğini gösterir.

Okul yöneticilerinin, öğretmenlik dışında bir meslek gurubundan seçilmesi ve atanması konusuna gelince, bunun tartışamaya bile değer bir konu olmadığını düşünüyorum.

09 Ağustos 2018

Yard. Doç. İbrahim Hakan KARATAŞ

Öncü Yöneticiler Derneği Genel Başkanı