BBC Türkçe’nin haberine göre Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi (ETCEP), 2014-2016 yılları arasında Avrupa Birliği ve Türkiye tarafından finanse edildi ve Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) koordinasyonunda yürütüldü.

MEB’e bağlı bazı orta öğretim okullarında uygulanan ETCEP, 2016 Eylül ayında sonlandırıldı.

Ardından MEB, “ETCEP kapsamında elde edilen çıktıların yaygınlaştırılması” amacıyla Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ile işbirliği içinde yeni bir projenin yürütüldüğü açıkladı.

Fakat toplumsal cinsiyet eşitliğine ve okullarda projelendirilmesine karşı olan bazı muhafazakar çevreler buna tepki gösterdi.


MEB Bakanı Ziya Selçuk’un 29 Aralık 2018’de, okullarda toplumsal cinsiyet eşitliğini esas alan projelerin yaygınlaştırılacağını açıklamasından sonra eleştiriler giderek arttı.

Bu projelerin “aileleri yok edeceğini” ve öğrencileri “cinsiyetsizleştireceğini” savunan bazı sivil toplum örgütleri ve medya organları projeyi hedef alan yayınlar hazırladı.

MEB’in projesini hedef alan haberler, köşe yazıları ve dernek bildirileri 2019’un başlarından itibaren artmaya başladı.

Bunun üzerine MEB 6 Ocak’ta yaptığı açıklamasında “Bakanlığımızın gündeminde, bu alanda devam etmekte olan bir proje yoktur” dedi.

‘ETCEP bir toplum mühendisliği projesidir’
Fakat MEB’in bu açıklaması tepkileri tamamen dindirmeye yetmedi.

Çünkü 81 ilde ve 162 pilot okulda UNICEF ile işbirliği içinde yürütülen proje, 2018-2019 eğitim öğretim yılını da kapsıyor.

Projenin akıbetini sormak için ulaştığımız bakanlık, BBC Türkçe‘nin sorularına yanıt vermedi.

Türkiye’nin çeşitli illerinde, toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı çok sayıda konuşma gerçekleştiren Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde öğretim görevlisi Mücahit Gültekin, bir Twitter paylaşımında şöyle söylüyor:

“ETCEP bir toplum mühendisliği projesidir. Batı’dan elimize tutuşturulmuş bir proje. Kendi okullarımızda, kendi öğretmenlerimiz eliyle, kendi paramızla, kendi çocuklarımızı Batı’nın fantezilerinin denekleri haline getiriyoruz. Açık söylüyorum: ETCEP projesi başarıya ulaştığı gün çocuklarınızı tanıyamayacaksınız.”

Projeye yönelik itirazlar arasında, 10 Ocak’ta Millî Gazete’de Abdülaziz Kıranşal imzasıyla yayımlanan bir köşe yazısı bulunuyor:

“Anneliği, eşliği ve ev hanımlığını yok etmek üzere tasarlanmış bir projedir. Çünkü projenin savunucuları, eşitlik ve özgürlük gibi algılarla ev hanımlığını ve anneliği tahammül edilmesi güç bir durum ve kadının özgürlük alanını kısıtlayan, geleneklerin ve dinin kadının sırtına yüklediği bir angarya gibi sunmaktadırlar.”

İlke Haber Ajansı’nın (İLKHA) ise konuyla ilgili haberinde şu satırlar yer aldı:

“Toplumsal cinsiyet eşitliği denilen şey; çocuklarımızın, değerlerimizin, varlığımızın, geleceğimizin çalınması anlamına geliyor. Hatta çalınması anlamına bile gelmiyor; biz kendi elimizle hırsıza onurumuzu, haysiyetimizi teslim ediyoruz.”

Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) de ETCEP ile ilgili yaptığı basın açıklamasında, toplumsal cinsiyet eşitliği projelerinin “cinsiyetsizlik algısını pekiştirdiğini” savundu:

“Projenin benimsediği cinsiyetler arasındaki farklılıkları tamamen yok sayan anlayışın, kadın ve erkek cinslerinin kendilerine özgü niteliklerini anlamsız kıldığı, dolayısıyla bu anlayışın cinsiyetsizlik algısını pekiştirdiğini düşünüyoruz.

“Ayrıca proje kılavuzunun ‘Veliler arasında dil, din, ırk, kültür, cinsiyet, cinsel yönelim vb. hiçbir ayrım yapılmaz’ maddesinde geçen ‘cinsel yönelim’ ifadesinin insan tabiatından doğan niteliklerle birlikte anılmasını, farklı cinsel tercihleri meşrulaştırmaya yönelik bir davranış olarak görüyor ve kesinlikle kabul etmiyoruz.”

Yeni Akit gazetesinde yer alan ve gazete okurlarından olduğu belirtilen Mustafa Akkuş’un 9 Ocak tarihli “ETCEP!” başlıklı yazısında da “cinsiyetsizlik” vurgusu vardı:

“Yırtık modası ilk çıktığında çok garibimize giderdi. Hatta komşum kızına bir kot almıştı da kız kapının önünde kotu taşların üzerinde delik deşik edip öyle giymiş. Bunu gören babası kızı falakaya yatırmıştı! Şimdi yırtık kotu erkekler de giyiyor kızlar da. Ve alışıldı pek garip karşılanmaz oldu nedense…”

‘Toplumsal cinsiyet eşitliği çatışma yaratıyor’
Aile Akademisi Derneği, toplumsal cinsiyet eşitliğinin bilimsel bir temelden çok “ekonomik ve politik amaçlara” dayandığını iddia ediyor.

Derneğin yayımladığı bir metinde, eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliği projeleri yüzünden “yeni nesillerin seküler yetişme riski” olduğu ifade ediliyor.

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin savunulmasındaki amacın ise, iş gücü piyasasında kadın istihdamının artırılarak “ucuz iş gücü” oluşturulması olduğu belirtiliyor.

BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Aile Akademisi Derneği Başkan Yardımcısı Dr. Meryem Şahin’e göre, toplumsal cinsiyet eşitliği savunularında “aile kurumunun sorunsallaştırıldığına ilişkin” pek çok var.

Meryem Şahin, toplumsal cinsiyet eşitliğine getirdikleri bazı eleştirileri şöyle sıralıyor:

“Toplumsal cinsiyet eşitliği teorisi gelenek, örf, din gibi bizim toplumumuz için önemli olan kaynakları ‘ayrımcılık’ kaynağı olarak tanımlıyor. Gelenek, örf ve dinin problemli yorumlarından bahsetmek mümkündür fakat burada toptancı bir yaklaşımı görüyoruz.

“Toplumsal cinsiyet eşitliği teorisi toplumu ‘kadın’ ve ‘erkek’ olarak kategorize ettikten sonra, erkeği ve kadını birbirinin karşısına konumlandırıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği toplumsalı cinsiyet üzerinden ‘çatışmacı’ bir şekilde okur. Bunun sebebi cinsiyetler arası ilişkiyi ‘güç/erk’ temelinde ele almasıdır. Bu da kaçınılmaz olarak süregelen bir kategorik güç mücadelesini gerekli kılıyor.”

Şahin, erken yaşta evlilik ve kadına yönelik şiddet sorunlarıyla ilgili olarak da şu yorumu yapıyor:

“Erken evlilik vakaları Türkiye’de küçük oranlardadır ve bu oran giderek de düşmektedir. Buna mukabil kadınlarda ilk evlenme yaşı giderek yükselmektedir.

“Toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinin erken yaşta evlilikleri sorunsallaştırırken, erken yaşta cinsellik savunusu yapması da yine ait olunan dünya görüşünden, ideolojiden kaynaklanıyor.

“Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet değerlendirilirken cinsiyetin merkezî ve tek değişken olarak ele alınmasını problemli buluyoruz. Örneğin Dünya Sağlık Örgütü partner şiddetinde, şiddetin faili için 25, şiddetin kurbanı için 27 risk faktörü sayıyor.”

“Ama örneğin 2012-2015 yıllarını kapsayan Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planına baktığımızda bu risk faktörlerinin hiç birisinin yer almadığını, sadece ‘cinsiyet’ değişkenine vurgu yapıldığını görüyoruz.”


‘İslâm dinine göre cinsiyet asli bir değer değildir’
Derneğin internet sitesinde yayımlanan metinde, “TCE politikalarına neden karşı çıkılmalıdır?” başlığı altında, okullarda yeni yetişecek nesillerin “seküler yetişme riskinden” bahsediliyor.

Metindeki bu ifadenin ne anlama geldiğini sorduğumuz Şahin, “Özellikle tek Tanrılı dinler, ayrımcılık üreten kaynaklar olarak damgalanıyor. Bu, şüphesiz seküler dünya görüşünün bir yansıması olarak görülebilir” diyor ve şöyle devam ediyor:

“Sekülerizm bilindiği gibi insan aklını mutlaklaştırıyor, vahyi ve dini metinleri bilgiyi ve varlığı anlamlandırırken bir ölçüt olarak görmüyor; dinin insan hayatında belirleyiciliğinin ve etkisinin giderek azalmasını/azalacağını öngörüyor. Tanrının/dinin etkisizleştirildiği bir dünyada insanın hırsını, ihtirasını ve güç arzusunu nasıl denetleyeceksiniz?

“İslâm dinine göre ise cinsiyet asli bir değer değildir. Ne erkeklik ne de kadınlık başlı başına bir değer olarak görülmez. Adalet başta olmak üzere vefa, sabır, merhamet, affedicilik, cömertlik, güvenilirlik gibi değerlerin cinsiyeti yoktur. ”

‘Ailelerin parçalanması ve boşanmaların artması bizi üzüyor’
Toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı çıkan kadınlar arasında, İnsan ve Medeniyet Hareketi (IMH) Eğitim Koordinatörü İnci Sümeli de bulunuyor.

Sümeli, toplumsal cinsiyet eşitliği savunusunun “masum” olmadığını çünkü “toplumu cinsiyetsiz hale getirme ve aileleri bölme” gibi amaçlar taşıdığını savunuyor:

“Kadınlar kendilerine yapılan bu eşitsizliklerin, işkencelerin, hakaretlerin ve haksızlıkların farkına vardıkça boşanmalar artıyor, şiddet daha da artıyor. Burada bir gariplik yok mu? Dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitliği, halletmeye çalıştığı meselenin tam tersi bir durum ortaya çıkarıyor.

“Türkiye’de kadınlara işkence, cahil bir toplum olmaktan kaynaklanıyor. Ama diğerleri de bu durumu toplumsal cinsiyet eşitliğini savunarak kullanıyor. Ailelerin parçalanması, boşanmaların artması bizi üzüyor. Aileye yönelik bir saldırının olduğu sonucuna ulaşıyoruz.”

Sümeli ayrıca, “Toplumsal cinsiyet eşitliği savunanlar, çocuk kadın ya da erkek olmayı kendisi belirlesin fikrini savunuyorlar. Bu yaradılışı reddetmektir. Biz böyle bir durumla hemfikir olamayız” diyor.

YÖK de toplumsal cinsiyet eşitliğinden geri adım attı
MEB’in ETCEP projesine yönelik eleştirilerin artmasıyla birlikte Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi de hedefteydi.

8 Mart 2016’da yayımlanan belge ile YÖK’ün tüm bileşenlerinde toplumsal cinsiyet eşitliği ve adaletine duyarlı olarak hareket edileceği taahhüt edildi ve buna yönelik birtakım faaliyetler sıralandı.

Bu faaliyetler arasında; üniversitelerde ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ dersinin zorunlu veya seçmeli ders şeklinde yer alması, Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezleri kurulması ve toplumsal cinsiyet eşitliği ve adaletine ilişkin farkındalığı arttırmak amacı taşıyan çalışmalar yer alıyordu.

Üniversitelerdeki toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef alan yayınlardan sonra YÖK Başkanı Yekta Saraç, tutum belgesinden ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ kavramının çıkarılacağını şöyle duyurdu:

“Projenin, toplumsal değerlerimiz ve kabullerimizle mütenasip olmadığı ve toplumca kabul görmediği hususunun göz önünde bulundurulması gereği ortaya çıkmıştır. Bu istikamette tutum belgesinde de gerekli değişikliklerin yapılmasına yönelik olmak üzere bir müddetten beri YÖK bünyesinde çalışma yürütülmekte idi.”

“Bugün itibarıyla Tutum Belgesi’nde, ‘Toplumsal cinsiyet eşitliği’ kavramı çıkarılarak güncelleme yapılmasına ilişkin çalışmalar son aşamasına gelmiş olup yakında üniversitelerimize duyurulacaktır.”

Bu açıklamanın hemen ardından, tutum belgesi YÖK’ün sitesinden kaldırıldı.

MEB ve YÖK’ün bazı kesimlerden gelen tepkilerden sonra toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan projelerden vazgeçtiklerini açıklayan açıklamalarına tepki gösteren Eğitim Sen ise eğitimde vesayet vurgusu yapıyor:

“Cinsiyetçi ideolojilerinin gereği olarak toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef alan; MEB ve YÖK’ün politikalarını belirleyen vesayet mekanizmasının saldırıları daha da yoğunlaşmıştır. Bu vesayet mekanizmasının en önemli özelliği ‘duyarlı vatandaşlar’ adı verilen kim olduğu belli olmayan, tepki göstereceği ön kabulü ile hareket edilen, MEB ve YÖK’ü kendi politik çizgisinde harekete zorlayan bir kesimdir.

“Bu vesayet mekanizması okullarda, üniversitelerde yürütülen teknik faaliyetler ve projelerle ilgili MEB’in ve YÖK’ün politikalarını belirleyen aktörler haline gelmiştir.”

Tutum belgesi özelindeki tartışmaları sormak için ulaştığımız YÖK, BBC Türkçe’nin röportaj talebini yanıtsız bıraktı.