Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, antidemokratik dönemlerde eğitim aracılığıyla vatandaşlara ödevler verildiğini ifade ederek, “Cumhuriyet Türkiyesi’nde eğitim hiçbir zaman ödevsiz bırakılmamıştır. Türkiye’de eğitimde 1950’den, 1973’ten, 1983’ten, 2002’den ve 2007’den sonra yaşanan gelişmeler, millî iradenin eğitim üzerindeki olumlu etkisini göstermektedir. Ödev eksenli vatandaşlık anlatımı yerine hak eksenli vatandaşlık anlayışı ön plana çıkarılmıştır” dedi.

Eğitim-Bir-Sen İstanbul 4 No’lu Şube’nin Pendik Yunus Emre Kültür ve Sanat Merkezi’nde düzenlediği “Yönetici Okulu” programında konuşan Ali Yalçın, milletin değer ve yönelişinin dışında bir ideolojiye dayalı olarak kurulan sistemlerde devlet-millet çatışmasının yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu kaydederek, “Bu tür devletlerde, devlet millet için değil, millet devlet için görüldüğünden, milleti devlete uygun hale getirmek için eğitim, bir ameliye fırsatı olarak görülmüş ve millet okullarda zoraki biçimlendirmeye tabi tutulmuştur” şeklinde konuştu.

Milli irade güçlendiğinde ideolojik eğitimin zayıfladığını dile getiren Yalçın, şöyle devam etti: “Darbelerle, muhtıralarla millî irade etkisizleştirildiğinde ideolojik eğitim öne çıkmaktadır. 1945’e kadar süren Tek Parti döneminde, 1960 darbesi, 1971 muhtırası, 1980 darbesi, 28 Şubat 1997 darbesi ertesinde hep eğitime ideolojik beklentilerin yüklendiği adımlar atılmıştır.”

Türkiye’deki eğitim sisteminin şekillenmesinde genel olarak dönemin siyasi atmosferinin belirleyici olduğunu, köklü siyasi değişimlerin jakobence uygulandığı dönemlerde eğitim sisteminin yeniden dizayn edildiğini vurgulayan Yalçın, “Eğitim sisteminin kurucu fikri ‘haklar ve ödevler’ arasında gidip gelmiştir. Ödev merkezli bir eğitim sistemine tabi tutulan insanların, aynı olaylara aynı refleksleri vermeleri sağlanır. Eğitimde yanlış verilen bir bilgi tolere edilebilir ancak ideolojik işgale maruz kalmış zihinlerdeki deformasyon baki kalır. Türkiye örneğinde ‘eğitim şart’ mottosuyla örgün eğitimin doğruluğuna ve gerekliliğine duyulan inancın doğru karakterize edilmesi için eğitimin felsefesinin tartışılmaya açılması elzemdir” ifadelerini kullandı.

Eğitimde ideoloji, değerler eğitimi ve millî irade arasında dikkat çekici bir ilişki bulunmaktadır

Yalçın, Türkiye’de, eğitimde ideoloji, değerler eğitimi ve millî irade arasında dikkat çekici bir ilişki örgüsü bulunduğunu söyledi. Politik bir tasarımla vatandaşı medenileştirmek ve türdeş toplum üretmek, ders kitaplarında ve okulda totaliter bir söylemle mümkün olacağı için eğitimin, öğretmenin aracı olduğu kadar unutturmanın da aracı haline geldiğini belirten Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Devleti önceleyen militan yurttaşlık bilinci aşılanmaya çalışılmıştır. Kişi hak ve özgürlükleri değil, devlete karşı ödev ve sorumluluklar işlenmiştir. Tek parti dönemindeki yoğun endoktrinasyonun amacı zihinleri seküler toplum-laik devlet anlayışına göre dizayn etmektir. Cumhuriyet tarihi boyunca, yaşanan dönemin siyasi atmosferine paralel olarak, eğitim anlayışında, hak ve ödev arasında gidiş gelişler olduğunu görüyoruz. Tek parti döneminde laik devlet ideolojisine uygun makbul vatandaş imali için eğitim sisteminde ödev anlayışı öne çıkmıştır. Eğitim sistemi adeta ‘millî öğütüm sistemi’ olarak tek tip insan imal etme üzerine kurgulanmış, endoktrinasyon dozu yoğunlaşmıştır.”

Çok partili hayata geçişten sonra ve akabinde on yılda bir yaşanan darbe dönemleri arasında yaşanan kısmi normalleşme süreçlerinde ise eğitimde ‘hak’ anlayışının ön plana çıktığına işaret eden Yalçın, “Türkiye’de dokunulmaz alanlara henüz dokunulamamış olması nedeniyle halen millî irade eğitimi ideolojiden arındıracak güçte değildir. Başta Eğitim-Bir-Sen olmak üzere, eğitime ilişkin sivil aktörlerin oluşturduğu baskıyla birlikte, AK Parti hükûmetleri tarafından son yıllarda eğitim sisteminde önemli demokratikleşme adımları atılmıştır. Bu çerçevede, başörtüsü yasağı kaldırılmış, farklı katsayı uygulamasına son verilmiş, Millî Güvenlik Dersi kaldırılmış ve ‘Andımız’ın zorunlu okutulması uygulamasına son verilmiştir. Her ne kadar eğitim sisteminin demokratikleşmesi, toplumsal taleplere duyarlı hale gelmesi ve sivilleşmesi adına son yıllarda bu tür önemli adımlar atılsa da, okul öncesinden yükseköğretime kadar tek tipleşmenin yasal zemini olduğu gibi yerinde durmaktadır” diye konuştu.

Müfredatta var olan problemler giderilmeli

Türkiye’de 2000’li yılların başlarında, ezberci, eleştirel düşünmeye izin vermeyen, tek yönlü didaktik, bireyi ihmal eden bir perspektife sahip olduğu gerekçesiyle müfredatta kapsamlı bir reform yapıldığını hatırlatan Ali Yalçın, şöyle konuştu: “2004-2005 yılında hazırlanan yeni müfredatın, öğrenci merkezli, yapılandırmacı ve çoklu zekâ kuramı esasına göre değiştirildiği, öğrenciye eleştirel düşünme imkânı veren, ezberci olmayan bir eğitim sistemi olduğu vurgulanmıştır. Açıkçası müfredat reformu döneminde eğitimin ideolojik boyutu çok az tartışılmıştır. Müfredat ve ders kitaplarının içeriği, aktarılan değerler konusunda toplumda bir rahatsızlık söz konusudur. AK Parti hükûmetleri tarafından eğitim içeriğine ve aktarılan kültüre yönelik 2012 yılına kadar bir adım atıldığını söylemek güçtür. Özellikle, doğrudan müfredat ve ders kitaplarının içeriğinde hâlâ çok ciddi problemler vardır.”

Temel sorun, belli bir ideolojiye körü körüne bağlılığın tesis edilmeye çalışılmasıdır

“Eğitim sistemimizdeki ana sorun, belli bir ideolojinin varlığından ziyade, söz konusu ideolojinin tek tip insan yetiştirmeyi marifet bilmesi ve toplumdaki bütün eleştirilere rağmen bu ideolojiye körü körüne bağlılığı tesis etmeye çalışması, ‘İdraklere giydirilen deli gömlekleri’ misali ideolojilerin dayatılmasıdır” diyen Yalçın, “Dünyanın hemen bütün eğitim sistemlerinde de birtakım değerler ve belli bir ideolojiye bağlılık arzu edilen bir şeydir. Ancak demokratik toplumlarda bu yapılırken, toplumsal rızanın gözetilmesi esastır. Eğitimin anayasası olan müfredatın sadeleştirilmesi, ideolojik unsurlardan arındırılarak demokratikleştirilmesi için önemli çalışmalar yaptık. Bu konuda hazırladığımız raporu kamuoyuyla ve bakanlık yetkilileriyle paylaştık, müfredata ilişkin hazırlık çalışmalarına önerilerimizle katkıda bulunduk. Önemli değişiklikler yapıldı ancak hâlâ yeterli değil ve bazı eksikliklerin giderilmesi gerekmektedir” şeklinde konuştu.

Yeniden büyük Türkiye ve adil bir dünya bizlerin eliyle gerçekleşecektir

Eğitimin, bir ülkenin geleceğe güvenle bakması için olmazsa olmaz olduğunu söyleyen Yalçın, sözlerini şöyle tamamladı: “Aydınlık yarınlarımızın teminatı olan gençleri yetiştiren bizlere, yöneticilere, öğretmenlere, kısaca bütün eğitim çalışanlarına önemli görevler düşmektedir. Öğretmenliği cazip hale getiremiyorsak, en çok tercih edilen mesleklerden biri yapamıyorsak, şapkamızı önümüze koyup düşünmek zorundayız. Bir çocuğun ‘unutamadığım öğretmeni’ olamıyorsak bir şeyler eksik demektir. Haksızlıklara sessiz kalmayacak, tepkimizi, görüş ve önerilerimizi ortaya koyacağız ama elimizden gelenin en iyisini, daha fazlasını da yaparak, çocuklarımıza, gençlerimize en iyi eğitimi vererek, onları geleceğe hazırlayarak, milletimize ve ülkemize borcumuzu ödemeye devam edeceğiz. Yeniden büyük Türkiye ve adil bir dünya bizlerin eliyle gerçekleşecektir.”