En büyük öğretici Allah’tır.

En güzel terbiye edici âlemlerin Rabbi’dir.

En büyük sanat, en yüce meslek, en yüksek marifet; maarif yani eğitimdir…

İnsan potansiyel olarak Allah’ın yeryüzündeki vekilidir. Bu amaçla insan bilgeliği amaçlar, hikmet arayışını aralıksız sürdürür. Bu da eğitimin alanıdır…

İnsan, bu hayatı kendi içinde bir amaç olarak değil, öte dünyada daha iyi bir hayata götüren bir süreç sayacaktır…

Peygamberler örneklikleri ve önderlikleri ile insanları bu misyona çağırmışlardır…

Bir ismi de ‘barış’ olan İslam’ın temel hedefi insanı Allah ile barışık kılmaktır. Bu da bir disiplin ve donanım işidir… Bu terbiye sistemine tabi olan kul sadece Allah ile değil aynı zamanda kendisi ile ve evren ile de barışık olacaktır…

Bu gayeden kopan insanın iç ıstırabı derinleşecek, kendisi ile savaşmaktan kurtulamayacaktır…

İslami eğitimin kaybı aynı zamanda edebin ve adaletinde kaybı demektir… Şımarmanın ve şiddetin önü böylece açılmış olur…

Böyle olduğu için İslam’ın ilk dönemlerinde eğitim bir ibadet sayılır, eğitimciler ücret almaktan imtina ederlerdi…

“Beşikten mezara” buyruğunu yaşamın merkezine çekip ilim ve irşad peşinde koştular…

Muallim, müderris, mürebbi, mürşid… idari merciler tarafından belgelendirilen bir meslek değildi. Yetenek, gayret ve samimiyetle erişilen ulvi bir makamdı…

Eğitimin amacı beyinleri kuru bilgi ile tıka basa doldurmak değil, önce tevhidi bir şuur, İslami bir şahsiyet kazandırmak ve insanı saf, sade ve saygın bir hayata hazırlamaktır…

İslam’ın ilk nesli böyle bir eğitimin eseriydi…

O muhteşem İslam medeniyeti böylesi bir eğitim sisteminin semeresiydi…

Vasat Ümmet’i eğitimden ayrı düşünemeyiz…

Bugün ümmetin parçalanmış ve dağılmış halinin bir sebebi de İslam’ın sosyal ve siyasal hayattan çekilmiş olması ve İslami eğitim sisteminin pasifize olmasıdır…

Müslüman zihnin yabancı kültürel sızmalara maruz kalması sorunu derinleştiriyor…

Aşırılıklar, asabiyetler, alışkanlıklar, ataletler, arzular zamanla akıdevî sorumlulukların önüne geçiyor…

Evet, sahici, sahih, derinlikli, nitelikli bir toplumsal eğitim sistemini oturtmadıkça bu ümmetin iflah ve ıslahı zor görünüyor…

Sekülerleşme, küreselleşme rüzgârları bizi mukallit ve müsveddeci bir zemine çekiyor…

Eğitimden amaç mezun olmak değil, insan olmaktır…

Peki, bu gerçeğin neresindeyiz?

Terbiye tükendikçe, insan küçüldü…

Mezuniyet kutsanınca mesuliyet ve mensubiyet bilinci köreldi… İnsan meşruiyetini yitirmeye başladı…

Şimdi “eğitimi mi tamamladım!” sözünden ne anlıyoruz?

Mezuniyet, diploma, kariyer, başarı güzel de… İnsaniyette nerede duruyoruz?

Hilafette teslimiyet gücümüz nedir?

Adalet, asalet ve ahlaki duruşumuz ne düzeydedir?

İsterseniz önce Nakib el-Attas’tan ‘eğitim nedir?’ sorusuna verdiği cevaba bakalım:

“Eğitim, gayesi dindir…

Eğitim, çerçevesi insandır…

Eğitim, muhtevası ilim ve marifettir…

Eğitim, kriteri hikmettir…

Eğitim, uygulaması adalettir…

Eğitim, yöntemi doğru iş, yani amel ve adaptır…

Eğitim, uygulama şekli üniversite, külliyedir…”

Öyle görünüyor ki, diriliş ve direnişin en sıcak mevzisi eğitimdir…

Amaçsız ve ahlaksız hayatlar hızla yaygınlaşıyorsa en temel neden kuşkusuz eğitimsizlik ya da yanlış eğitimdir…

İyi insan, tedip ve terbiyeye açık ve aç olan insandır…

Estetik, epistemoloji ertelenebilir ama ‘etik’ ertelenemez…

Eğitimin eylemini yeniden güncellememiz ve gündemleştirmemiz lazım… Güzel bir geleceğin güvencesi eğitimdir…

Bilginin İslamileştirilmesinde, kültürün insanileştirilmesinde, hayatın Rabbanileştirilmesinde gecikiyoruz…

Müdrik, müşfik ve mürşidlere ihtiyaç had safhada… Maalesef eğitimcilerimiz birçoğu kendileri eğitime muhtaç… Donanımsız eğitimciden dinamik bir eğitim beklenemez…

Ayrıca eğitimi sadece “okul”la sınırlamak işin farkında olmamaktır…

Eğitime bütüncül yaklaşmak zorundayız… Bu işin bütünleyenleri mahalle, akraba, komşu, çevre, cami, medrese, dergâh, cemaat, cemiyet, aile, medya, kültür, sanat dünyası… Daha da sayabiliriz.

Biliyorum, bunlar arasında mutabakat ve muvafakat kolay değil, oldukça zor… Bari muhalefet ve muharebe olmasa…

Formel eğitim de hâlâ ‘formalite’ baskın… Özgün, özgür, sivil eğitim sürecin mütemmimi olarak öne çıkmalıdır…

Gün, aklımıza hikmet, kalbimize haşyet, duruşumuza heybet ve izzet yükleme zamanıdır…

Ramazan Kayan, Milat