Tüm iş dünyası reform paketini büyük bir coşkuyla karşıladı.

Peki, ‘’Yeni Ekonomi Programı Yapısal Dönüşüm Adımları 2019’’; işçi, memur, dar gelirli ve küçük esnaf için ne ifade ediyor?
'Krizin faturası çalışana kesiliyor.', diyen Özgür Eğitim-Sen MYK Üyesi Bekir Birbiçer, paketin işçi, çalışan ve dar gelirli açısından ne anlama geldiğini kapsamlı bir biçimde değerlendirdi. 


TÜSİAD’dan MÜSİAD’a, Ankara Ticaret ve Sanayi Odalarından, İstanbul Sanayi ve Ticaret Odalarına, Uluslararası Yatırımcılar Derneği YASED’den TİSK’e kadar tüm iş dünyası hükümetin açıkladığı, ‘’Yeni Ekonomi Programı Yapısal Dönüşüm Adımları 2019’’ başlıklı reform paketini büyük bir coşkuyla karşıladı. 

İş dünyasının memnun olduğu ve her türlü desteği vermeye hazır olduklarını açıkladığı paketin, krizin faturasını işçinin, memurun, esnafın kucağına bıraktığını, krizden çıkış yolunun dar gelirlinin kesesinde görüldüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz.   

Ekonominin kötü yönetilmesinin bedeli emekli, memur, işçi, işsiz ve esnafa; vergi artırımı, BES’in zorunlu hale getirilmesi, kıdem tazminatının buharlaştırılması ve zamlar yolu ile ödetiliyor. Bunların yanı sıra vergi reformu başlığı altında kurumlar vergisinin kademeli olarak düşürüleceği sözü verilerek şirketler, holdingler rahatlatılırken, doğrudan vergilerin artırılması ve gelir vergisinin artırımlı olarak alınmasıyla çalışanın vergi yükü altında daha fazla ezilmesi sağlanıyor. Açıklanan programda kullanılan dil öyle ayarlanmış ki; emekçi, çalışan kollanır gibi yapılırken paketin detaylarında, enflasyon ve fiyat artışları nedeniyle geçim sıkıntısı artmış olan alt ve orta gelir grubuna sinsice operasyon yapıldığını gözlemliyoruz.


Krizden en çok etkilenen, toplumun en geniş kesimini oluşturan orta gelir grubu; vergi yükü artırılarak, kıdem tazminatı tırpanlanarak, BES gibi kesintilerle maaşı tırtıklanarak krizden çıkış için de basamak olarak kullanılmak isteniyor. Yapısal bir reform umudu vermeyen ve krizden çıkış için çare olmayacağı açık olan program, alt ve orta gelirli için çok ciddi handikaplar barındırıyor. Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak: “Kıdem tazminatı fonu ile BES’in entegrasyonu planlanıyor. Yeni yapıyla birlikte 5 yılda sistemde biriken fonların milli gelirin yüzde 10’unun üstüne çıkacağını öngörüyoruz” sözleriyle işçilerin kıdem tazminatını fona bağlayıp buharlaştırma, girişi zorunlu ama çıkışı serbest olan Bireysel Emeklilik Sistemi (BES)’i de tamamen zorunlu yapma niyetini açığa vurdu. Hatta her iki sistemi aynı potada eritip çalışanın ücreti üzerinden kaynak sağlama yoluna gidileceğini ilan etti. Burada BES ve kıdem tazminatı üzerinden operasyon yapılıyor. Özgür Eğitim-Sen olarak tüm işçi ve memur konfederasyonlarının yeri göğü inletmesi gereken bu büyük operasyona dikkat çekmek istiyoruz.

Devlet Zoruyla Tasarruf Eziyettir
BES, emekliliğe yönelik tasarruf amaçlı bir sistem sunumuyla 2017 yılı itibariyle uygulanmaya başlandı. Asgari ücretli dâhil tüm çalışanın maaşından her ay yüzde 3 oranında kesinti yapılıyor. Mevcut çalışanların ve yeni işe başlayanların zorunlu olarak katıldığı fakat ilk iki ayın sonunda isterse çıkabildiği sistemin yeni süreçte zorunlu hale getirilmesi planlanıyor. Devletin de katkı payı ekleyerek cazip hale getirmeye çalıştığı sistem çalışanlara yeni bir yük getiriyor. Bakan Albayrak tarafından çalışanları emeklilikte rahat ettirecek bir sistem olarak sunulan BES’in zorunlu hale getirilmesi, halihazırdaki geçim sıkıntısını daha da çekilmez hale getirecektir. 2020 TL maaş alan bir emekçiye zorla tasarruf ettirmek açık bir eziyettir. Bugününü kotarma derdinde olan işçiyi, memuru emeklilik hayalleri ile tavlamaya çalışan devlet, insanlık dışı durumdaki emekli maaşlarını yaşanabilir hale getirmenin kendi görevi olduğunu görmek zorundadır. Ancak görmek istemiyor zira hükümetin derdinin iddia edildiği gibi çalışanın emeklilik yıllarında rahat etmesinden ziyade ekonomiye yeni kaynak yaratmaktan ibaret olduğunu biliyoruz. Geçen yıl beş milyon kişinin ayrıldığı sistemi muhkemleştirmek istemelerinin nedeni de budur.

Kıdem Tazminatının Fona Aktarılması Çalışanın Emeğinin Gasp Edilmesidir
Programda vurgu yapılan ana konulardan biri de yıllardır ekonomide reform başlıklarının vazgeçilmezi olan kıdem tazminatının fona bağlanması. Mevcut sistemde tüm işçiler bir yıl çalıştıktan sonra her yıl için bir brüt maaş kıdem tazminatı almaya hak kazanıyor. Bu tazminat işçinin kazanılmış hakkıdır ve işten çıkarıldığında, emekli olduğunda, erkek ise askere gittiğinde, kadın ise evlendiğinde aldığı bir tazminattır ve mağdur olmasının önündeki teminattır.


2003 yılından beri tüm hükümetlerin fona devretmek istediği, hakkında defalarca kanun tasarıları hazırlanan, en son 2017’de de tartışılan ancak sonrasında rafa kaldırıldığı açıklanan kıdem tazminatı Hükümet’in son programında da yer buldu. Buna göre bir fon oluşturularak, işveren her çalışanı için belli bir miktarı fona yatıracak ve ekonomi yönetimi o fonda biriken parayı kaynak olarak kullanacak. Normalde her yıl için bir brüt maaş iken taslaklarda bir yıl için yarım maaş olacağı şeklinde yer alıyor. Dolayısıyla 30 gün esasının ihlal edildiği yeni sistem en baştan çalışanı mağdur ediyor. Ayrıca bir yıl çalıştıktan sonra hak edilen kıdem tazminatının yeni sistemle, fonda 15 yılı tamamladıktan sonra alınabileceği söyleniyor ki bu açıkça çalışanın emeğinin gasp edilmesi anlamına gelecektir. Kıdem tazminatından yararlanmanın bu yollarla zorlaştırılması ve gün sayısının düşürülmesi bağlamında zarara uğratılan işçinin, kıdem tazminatının fona bağlanmasıyla iş güvencesi de ortadan kalkacak, tazminat ödemeyecek olmanın rahatlığı içindeki işveren tarafından çok daha kolay işten çıkarılabilecektir.

Kıdem Tazminatı Fonu ile BES Entegre Edilerek Sermaye Fonlanacak!
Hükümet’in paketinde kıdem tazminatı fonu ile BES’in entegre edilmesi gündeme getiriliyor. Yani ortak bir havuz oluşturularak Hazine’ye kaynak aktarılacak ve bir takım işverenlerin, bankaların fonlanması amacıyla kullanılacak. Apaçık bir şekilde işçinin kazanılmış haklarını yok eden bu fon uygulamasının arka planına baktığımızda sermayenin fonlandığını çok net görebiliyoruz. İstanbul Sanayi Odası Başkanı’nın ‘’Kıdem tazminatı fonu kurulmalı ve KOBİ’lere kredi verilmeli’’ sözlerini, yıllar önce Vehbi Koç’un ‘’Kıdem tazminatı karşılıkları bir fonda toplanmalı ve kalan kısmı özel sektör yatırımları için düşük faiz ile kullandırılmalı’’ sözleri ile birlikte düşündüğümüzde manzara ortaya çıkmaktadır. Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun, kıdem tazminatı ödeme yükü nedeniyle işçi çıkaramadığı için kâbuslar görmesini istemediği işverenin haklarının öncelenerek işçi ve memurun hayatının kâbusa çevrilmesinin kabul edilemez olduğunun bilinmesini istiyoruz.

Özgür Eğitim-Sen olarak diyoruz ki;

Türkiye’de en zengin yüzde 1’lik sınıfın milli servetten aldığı pay 2014’te yüzde 54.3 iken günümüzde yüzde 60’ları zorlamaktadır. Kurumlar vergisi düşürülerek, birçok dev şirketin vergi borçları sıfırlanarak zenginle fakir arasındaki uçurum açılırken vergi tabana yayılarak, çalışanın maaşından zorunlu kesintilere yapılarak, tazminatı gasp edilerek yüzde 1’lik dilimin fonlanması, garibanın hakkının peşkeş çekilmesi, israf için harcanması, krizden çıkış yolu olarak yine alt ve orta gelirlinin yakasına yapışılması kabul edilemez. Hükümetin, neden olduğu krizden en çok zarar görenleri krizden çıkış yolu olarak görmekten vazgeçmesini, işin kolayına kaçmadan, çalışana zarar vermeyecek kaynaklar yaratarak ülkeyi etkisi altına alan krizden çıkış yolları bulmasını talep ediyoruz. Ayrıca yıllık enflasyonun mart ayı itibariyle 19.71 olduğu ortamda 2019 yılında sadece yüzde 9 zam alacak olan çalışanın daha fazla ezilmesinin krizi kangrene dönüştüreceğinin bilinmesinin istiyoruz.

BEKİR BİRBİÇER

ÖZGÜR EĞİTİM-SEN MYK ÜYESİ

 

 

Ek alanı