Değerli dostlar gündemin sık değiştiği şu günlerde geriye doğru kısa bir yakın tarih turu atmaya ne dersiniz. ‘Tarih tekerrürden ibarettir’ sözü her zaman  geçerli ve evrensel bir kabul. Ders alanlar içinde çok makbul ve bedelsiz bonüslerle dolu. Yeni nesil bugün olup bitenleri tam kavramak istiyorsa yakın tarihi iyi okumak ve bellemek durumunda.

 Ancak bizim yaş gurubunun aklıselim olanları evvelini ahirini ve zahirini bilir. Dönen dolapları, içerden dışardan yenilen herzelerin çoğunun da farkında. Perşembenin gelişini çarşambadan da anlar.

Rahmetli Erbakan hocamızın hala kulaklarımızda küpe olarak duran meşhur bütçe konuşmalarından yakın tarihimizin önemli bir kırılma taşı olan çekiç güçle ilgili anlattıklarını hatırlamaya ne dersiniz?  

Çekiç güç bugün anlamını yitirmiş olsa da tamamlanmış misyonunun sonuçları ile karşı karşıyayız. Çok önemli olan bu çekiç güçle ilgili gençlerle bir röportaj yapılsa herhalde mahcup oluruz. Tıpkı dini konularda bazı röportajlarda olunan mahcubiyetler gibi.

Çekiç gücü rahmetli hocamız özeti ile şöyle tarif ediyordu. ”Çekiç güç ülkemizi işgal ederek parçalama bölme ve küçük devletçikler haline getirilerek yeniden sevre dönüş hareketinin bir parçası. Amerika’nın İslam dünyasını darmadağın etme projesi. O günlerden dost (!) ve müttefik(!) Amerika’nın yediği bir herze olduğunu bilerek hareket edilmesinin gerekliliğine vurgu yapıyordu.

O yılların yüce meclisinde, milletin temsilcisi sandığımız vekillerimizin büyük bir kısmı meseleyi tiye alıp hocamızın konuşmalarının ciddiyetini sanki sulandırmakla görevli idiler. Demirel’in hocamızı dinlerken ki sırıtmalarını nasıl unuturuz. Ecevit’in şaşkın bakışlarla mahcubiyeti de unutulmaz.

O günlerden bu günlere nerede ise otuz koca sene geçti. Bugün birçok şeyi milletimiz daha iyi anlıyor. Bilinçlenmemizde ve gerçekleri daha iyi anlamlandırmamızda elbette iletişim araçlarının rolü yanında devletimizi idare edenlerin milli olmalarının ve milletin menfaatlerini öncelikli hale getirmelerinin büyük rolü var.

Özellikle son 15 yıl çok önemli imtihanlarla testlerden geçmiş bir millet olarak devlet–millet kaynaşması ile yerli ve milli olarak dosta gurur kaynağı olurken düşmanlarının ise korkulu rüyasıyız.

 Van mınut meselesi ve benzer başka birçok hadiseyi hatırlamaya ne dersiniz? . Van minutta o günün iri gazetelerinin manşetlerini ve televizyonlardaki ilk saat yorumlarını hatırlamak için hafızalarımızı bir yoklayalım mı?

Pazar günü idi. Bir dost aradı. Televizyonu aç dedi. Açtım. Adam kılıklı yorumcuların ağızlarından çıkanlarını kulaklarının duyduğu kanaatinde değilim. Öldük bittik yandık kül olduk. Böyle önemli bir toplantıda diplomatik olmayan böyle bir dille bu sözler nasıl sarf edilir. Laf ebelerinin ağzı torba değil ki, büzme şansımız da yok. O günün başbakanına olmadık bildik laflarla saldırılar…

Aklımı yokladım. Söylenenlerde ne vardı da, ölüyor bitiyor ve yanıp kül oluyoruz. Bu gün daha iyi anlıyoruz ki,  başbakanımız o tarihi sözlerle karşısındaki yaratığa az bile söylemişti.

Aradan geçen saatler sonra yorumcular hep bir ağızdan tarzlarını değiştirdiler ve gazetelerde bir gün önce attıkları iğrenç manşetlerini kaldırıp doğru olanı yapmaya başladılar.

Bütün bunları hatırlamam ve hatırlatmam birazda bugüne yönelik. Şimdilerde sesleri cılızlaşan ucubelerden bazı aykırı mırıltılar duyulsa da şükür eskisi gibi gür değil ve gürültü patırtı çıkaramıyorlar. Kendileri çalıp kendileri oynayan bir avuç akıl dane dışında millet birlik ve bütünlük içerisinde.

 Millet, devletine ordusuna askerine polisine güveniyor. Dost görünümlü münafıklar çatlasa da patlasa da bir ve bütünüz. Hainleri, ikiyüzlüleri ve münafıkları dünden daha iyi tanıyoruz. Tedbirimiz de her türlü kalleşliği yapabileceklerine göre alınıyor.

Dün Erbakan hocamı anlamayanlar olduğu gibi bu günde Cumhurbaşkanımızıanlamayanlar var hala. İtler ürüse de kervanımız yürüyor şükür. Yürümese Amerika gibi gücüne kuvvetine kudretine güvenerek her türlü pohu yiyen bir devletin aklı karışır mı?  Zekalarının ürünü ile ettikleri kelamları bir süre sonra zıddı ile tekrarlayarak yaz boz tahtasına döndüler. Her biri ayrı telden çalarak tam bir cümbüş dönüp duruyorlar. Zekaları akıllarını karıştırdıkça da dön baba dön ile devrilip gidecekler.

Yeter ki biz sabitimizde durmaya devam edelim ve birbirimizi sevelim, muhabbetle kucaklaşalım  ve kan kussak da kızılcık şerbeti içtik diyebilelim.   Sağlık ve mutluluk dileklerimle.

Ali AKBEN / MİLAT