Cumhurbaşkanı Erdoğan, Müslümanların sürekli kendilerini geliştirmek durumunda olduğunu hatırlatarak İslam’ın güncellenmesi ifadesini kullandı ve ardından “Din adamı olarak ortaya çıkıp da kadınla ilgili çok farklı açıklamalarda bulunup dinimizde kesinlikle yeri olmayan bazı içtihatta bulunan kişiler ortaya çıkıyor' diyerek de Diyanet’in meydanı boş bırakmaması gerektiğini vurguladı.

Kimileri Erdoğan’ın çevresini ve metin yazarlarını kastederek bu metnin/ifadelerin nasıl önüne konulabildiğini eleştirdiler. Erdoğan’a ilkokul talebesi muamelesi yapmak gibi bir şey bu! Ne yani Erdoğan önüne konulan her sözü olduğu gibi aktaran zayıf bir insan mı? Oysa mevzu başka. Erdoğan o ifadeyi bilerek kullandı ve deyim yerindeyse bazı çevreleri silkeledi. Ben bu çıkışı dershaneler konusunda yaptığı çıkışa benzetiyorum. Şimdi biraz geriye gidelim ve hatırlayalım.

Başbakan Erdoğan 2012-2013 yıllarında 'Herkes çocuğunu gönderemiyor. Adaletsizlik oluyor.' diyerek dershanelerin kapanacağını açıklamıştı. Öyle ki kim gücenirse gücensin kapatacağız. Çünkü bu ülkede öyle bir emperyal yapı öyle bir sömürü sistemi (bilhassa FETÖ’yü kastederek) vardı ki tamamen dershanecilere çalışıyordu” ifadeleriyle de kararlığını net bir biçimde ortaya koyuyordu.

Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç'ın “içiniz rahat olsun” açıklamasına rağmen Erdoğan bir kez daha çıkıp dershanelerin kapatılacağını, bundan geri adım atmayacaklarını söyledi. Herkul.org sitesinin editörü Osman Şimşek ise “Hocamızdan da teyid aldım, lütfen kimse bize susun artık demesin' diyerek savaşın ilk sinyallerini vermişti. Sonra 15 Temmuz’a kadar gelen süreci biliyorsunuz.

Evet, dershaneler meselesi ortaya atılmamış olsaydı da FETÖ yine bu operasyonları yapacaktı ancak Erdoğan, bu hamleyle savaşı öne çekti ve bu yapıyı erkenden deşifre ederek kamuoyunun takdirine sundu.

*

Şimdi de son zamanlarda yaptığı bazı açıklamalarını hatırlatalım. Mayıs 2017’de “Yol arkadaşıysan, gönül arkadaşıysan, pazara kadar değil mezara kadar gidilir. Bunların bir kısmı pazara kadar geldiler, sonra trenden indiler. İslamcı olanlar atılıyor, İslamcı olmayanlar getiriliyor deniliyor. Bir siyasi partinin çalışmalarında, İslamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak zaten yanlış. Biz tekkeye mürit aramıyoruz ki!”

Sonra Necip Fazıl Ödül Töreni'nde “İdeolocya Örgüsü’nden bahsederek “Biz üstadın ömrü boyunca hep bekleyip durduğu o inkılap var ya, işte onu gerçekleştirmek için çalıştık, çalışıyoruz. Türk milleti olarak daha dünyaya son sözümüzü söylemedik' dedi. Hatırlayın peygamberimize dahi İslamcılık öğretmeye kalkan pek akıllı, ilerici/kinci pozitivist zevat tek kelime dahi etmemişti.

Son olarak, 'Hiç kimsenin böyle bir kafa karışıklığı yaratmaya, dinimizi karikatürize etmeye hakkı yoktur. Bizim isyanımız işte bu hadsizlikleredir. Biz dinde reform aramıyoruz ama önüne gelen böyle çıkıp da kadınlarla ilgili, genç-yaşlı bunlarla ilgili, ileri geri bu tür konuşmaların İslam’a getirdiği lekeyi görmezden gelemeyiz' diyerek aynı zamanda da içimizdeki sinsi ve tehlikeli bir yapıya da dikkat çekti ve bunu ifşa etti.

Kim bunlar? İslâm'ı batıcı/rasyonalist, pozitivist bir anlayışla yorumlamaya çalışan kendisini çağdaş Selefilik olarak isimlendirmiş ve pozitivist bir İslâm anlayışının oluşmasına sebep olan Türkiye muhalifi tuhaf bir kesim. M. Abduh, Cemaleddin Afganî çizgisinde ün salan ve Mevdudî, Hamidullah vs. olarak devam edegelen bu pozitivist ekol mensuplarının vereceği zarar emin olun büyük olacaktır. Öyle ki hem İrancı, hem Selefi, hem Vahhabi, biraz milliyetçi, neo-ittihatçı ama her halükarda küreselci olan kullanışlı bir kesimden bahsediyoruz.

Dershaneler çıkışıyla nasıl FETÖ’nün gerçek yüzü ortaya çıktıysa şimdi de bu sinsi Amerikancı İslamcıların ve İslam’ın tasfiyesinde rol alan ajanların da maskeleri düşecektir. Önümüzdeki aylarda FETÖ’ye benzer hatta daha beter bizdenmiş gibi görünen sinsi derin bir yapıyla büyük bir mücadeleye girişeceğiz.

Hz. Muhammed'siz bir din ile İslam coğrafyasının kimyasını bozarak, birliğine ve dirliğine kasteden devasa bir projeden bahsediyoruz. Kaos sonrası Kudüs merkezli tek dilli, tek bayraklı bir dünya federasyonu ile yeni bir dünya hâkimiyetinin temellerini atmak isteyen küresel şeytani düzen sizce Türkiye’de boş alan bırakmış mıdır? Özellikle bu dönemde çok dikkatli olmalıyız. Erdoğan’ın mücadelesinde onu yalnız bıraktığımız gün çökeriz, benden söylemesi.

Ufuk COŞKUN / MİLAT