Siyonist İsrail devletinin kuruluşunun temelini oluşturan Balfour Deklarasyonun 100. Yılı münasebetiyle yaptığı yazılı açıklamada; Fitnenin kökü İngiltere,Başı Siyonist İsrail'dir.Dedi.

            Balfour Deklarasyonun 100. Yılı münasebetiyle Kır'ın yazılı bir basın açıklaması şöyledir.'Balfour Deklarasyonu'  2 Kasım 1917'de İngiltere’nin I. Dünya savaşı sırasındaki İngiltere Dışişleri  Bakanı Arthur James  Balfour tarafından savaşın üçüncü yılında Siyonist hareketin önde gelen isimlerinden Baron Walter Rothschild’e hitaben yazılan ‘‘Filistin topraklarında Yahudiler için vatan kurmayı vadeden” 67 kelimelik bildirinin adıdır. Bu bildiri  Tarihe 'Balfour Deklarasyonu' olarak geçmiştir.

 

            'Balfour Deklarasyonu' Siyonist devletin kurulmasına giden yolun ilk temel taşıdır.

            'Balfour Deklarasyonu' Filistin toprakları üzerinde 1948 yılında kurulan Siyonist devletin  kuruluşuna giden yolun ilk temel taşını  oluşturmaktadır. 'Balfour Deklarasyonu' dünyanın çeşitli ülkelerinde bulunan vatansız Yahudileri bir araya toplamayı amaçlayan masum bir hareketin adı olmayıp,

başta Filistin ve Orta Doğu olmak üzere Osmanlı Devletinin yıkılmasına, İslam coğrafyasının bölünüp parçalanmasına Kudüs'ün, Mescidi Aksanın esaretine  zemin hazırlayan fitne hareketinin başlangıcıdır.

             Osmanlı Devleti’nin imzaladığı Sevr Anlaşması’nda Balfour Deklarasyonuna yer verilmiş, 1922’de B.Milletler Cemiyeti’nde kabul edilen Filistin’de İngiliz manda yönetiminin temelini de bu deklarasyon  oluşturmuştur.

            Bilindiği üzere Siyonist Yahudiler arzı mevuda; yani inandıkları tanrı tarafından  Nil'den Fırat'a  kadar tüm Mezopotamya topraklarının kendilerine vaat edildiğine  inandıkları için tarih boyunca hep bu inancı gerçekleştirme ve Filistin toprakları   üzerinde   özerk bir Yahudi devleti kurma hayaliyle yaşamışlardır.    

            Amaçlarını gerçekleştirmek için  19. yüzyılın ortalarından itibaren  İngiltere ve  Avrupa Yahudileri arz-ı mevutun merkezi sayılan  ve Osmanlının mülkü olan   Filistin toprakları   üzerinde   özerk bir Yahudi devleti kurmak için   borçları yüzünden  iflasını ilân eden Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu konumu fırsat bilerek,  borçlarından kurtulmak amacıyla toprak satabileceği umudu içinde  Siyonist İsrail devletinin fikir babası sayılan Theodore Herzl  tarafından 17 Mayıs 1901'de Osmanlı Padişahı II.Abdülhamid Han'ın  kapısı çalınmıştır. Ancak II. Abdulhamid Han:  ' Kanla alınan toprak ancak kanla verilir' diyerek, Theodore Herzl'i huzurdan kovmuştur.

            1. Dünya savaşının içindeyken gerçekleştirilen Balfour Deklarasyonu ile  İngiliz mandası altındaki Filistin’e, 1920-1940 yılları arasında Yahudi göçüne  zemin  hazırlanmış ve son olarak İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudilere yönelik Nazilerin uyguladığı soykırım sebebiyle de bu topraklara olan göç hızlandırılmıştır.              

            Ne yazık ki II. Abdulhamid Hanın  'Kanla alınan toprak ancak kanla verilir' sözünüm üzerinden   47 yıl geçtikten sonra  14 Mayıs 1948'de BM Genel Kurulunda yapılan oylamada aralarında Türkiye'nin de bulunduğu ve çoğunluğunu Arap ülkelerinin oluşturduğu 13 ülkenin  33 “evet” oyu ile   Filistin toprakları üzerinde hiç bir kuruş ödemeden bağımsız İsrail devleti kurularak insanlık tarihinin en büyük günahı işlenmiştir.

         İsrail Devletinin kurulduğu gün olan  14 Mayıs 1948 den   15 Mayıs 1948  gününe kadar yani 24 saat içerisinde Filistin haritası  değiştirilmiş, 500'den fazla Filistin köyü bir günde  haritadan silinmiş,  Yüz binlerce Filistinli evsiz, topraksız, vatansız, kimliksiz bırakılmış, 800 bin Filistinli topraklarından sürülmüş ve 15 bin Filistinlide hunharca katledilmiştir.

            İsrail'in bağımsızlık ilanının ardından patlak veren Arap-İsrail savaşına 1949 yılında ilan edilen ateşkes ile ara verilmesinin ardından evlerini terk eden Filistinliler evlerine  geri dönmek istediklerinde evlerinin  ya yerle bir edildiği ya da o evlerine  Yahudilerin yerleştirildiği manzarasıyla karşılaşmışlardır.

            1967-1994 yılları arasında yurt dışına giden yaklaşık 140 bin Filistinlinin ikamet hakları önceden uyarıda bulunmadan, gizlice iptal edilmiştir.

 

                   Siyonist devletin kurulması sadece Filistin için değil, insanlık için de bir felaket olmuştur.  

            Bu açıdan İsrail Devletinin kuruluş günü olan 14 Mayıs 1948 gününü  Filistinlilerin belleklerinde 'NEKBE' yani büyük felaket,büyük yıkım, büyük facia günü olarak anılmaktadır. İlerleyen zaman içerisinde bu felaket İslam coğrafyasını da kasıp kavurmuştur.   

            Onun için  Nekbe  Filistinliler sadece geçici büyük olan felaketin adı değildir.Aynı zamanda bir ülkenin planlı bir şekilde  haritadan silinmesinin ve insanlarının yok edilmesinin ve yok sayılmasının da adıdır.

            İsrail;hukuksuz olarak  kurulduğu günden beri işgal ettiği topraklar üzerinde sayısız insan hakkı ihlalleri ile sadece Ortadoğu için değil insanlık alemi içinde  yüz karası ve baş belası bir devlettir. Siyonist İsrail devletinin kurulması 20. Asrın en büyük günahıdır. Bu gün Irakta,  Suriye'de Mısır'da,Libya'da veya dünyanın başka İslam coğrafyasında yaşanan menfur olayları Balfour Deklarasyonundan ve Siyonist devletten  bağımsız düşünmek mümkün değildir. Siyonist İsrail Devletini insanlığın başına bela eden İngiltere Dışişleri  Bakanı Arthur James  Balfour Siyonist İsrail tarafından dökülen kanların sorumlusudur.

            Deklarasyon Balfour tarafından yayınlansa da küresel güçlerin bilgisi dışında değildir.

 

            Şunu da ifade etmek gerekir ki,her ne kadar bu deklarasyon Balfour tarafından yayınlanmış ise de başta İngiltere ve ABD gibi küresel güçler tarafından 'Balfour Deklarasyonu'na  bu gün dahi sahip çıkılması Siyonist devletin   BM'ler nezdinde  koruma altına alınması Balfour'un bu deklarasyonu bunlardan bağımsız olarak yayınlamadığı gerçeğini ortaya koymaktadır.

           Siyonistler ve emperyalist güçler  İslam ülkeleri üzerinde menfur emellerine ulaşmak için sürekli fikri ve ekonomik birlikteliliklerini sürdürdükleri ve her fırsatı değerlendirdikleri halde  birleriyle çarpışarak,  güçlerini zaafa uğratan Müslümanlar ise İsrail'in gücüne güç katmaktadır.

 

            Deklarasyon'u amacına ulaştıran şey Siyonistlerin gücü değil,Müslümanların dağınıklığıdır.                      

             Şunu iyi bilelim ki  Siyonistlerin ve emperyalist güçlerin  oyununu bozmanın tek yolu Müslümanların birliği ve İslam Kardeşliğidir. Siyonist İsrail'in gücü ve etkinliği Müslümanların bölünmüşlüğünden ve İslam kardeşliğinin gereğini yerine getirmemelerinden kaynaklanmaktadır.

            Bu gün Hz. Muhammed’in, Hz. Süleyman’ın Hz. Ömer’in ve Abdülhamit han'ın emaneti Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i  Aksa tutsaktır. Kurtarılmayı beklemektedir. Haremi Şerifin onurunu koruma görevi sadece Filistinli Müslümanların omuzlarına yüklenemez. Çünkü bu sorun sadece Filistinlileri ilgilendiren bölgesel bir sorun değildir. Arap İsrail meselesi de değildir. Mescidi Aksa bütün Müslümanların ortak davasıdır. Ortak sorunu,ortak onurudur ve ortak şerefidir. Onu sahipsiz bırakmak Siyonistlerin, eli kanlı katillerin insafına terk etmek kelimenin en hafifiyle emanete hıyanetlik etmektir.

            Balfour Deklarasyonu iile Siyonist devletin kurulmasının temelini atan dönemin İngiltere Dışişleri  Bakanı Arthur James Balfour'u lanetlerken Müslümanları içinde bulunduğumuz durumdan ders almaya ve asılarına dönmeye, kardeş olamaya davet ediyorum.

                                                                     Mustafa KIR

                                                   Memur-Sen Ankara İl Başkanı