Türkiye de gençlik politikaları dendiğinde şahsen benim aklıma en radikal olanı olarak 28 Şubat döneminde yapılanlar gelir. Başörtüsünün Türkiye'nin en büyük problemi olarak lanse edildiği 28 şubat döneminde sözde rejimi kurtarmak adına yapılan uygulamalar bir çok sosyal travmayı beraberinde getirmiştir.

Bugün FETÖ terör örgütünün ülkemize verdiği zararlar ortadadır. Bunları tartışmaya bile gerek yok. Özellikle 15 Temmuz hain darbe girişimi hafızalarımızda hala çok taze. Bu zevatın bu kadar insanı nereden topladığını yada nasıl bu kadar gözlerini kör edip uyuşturarak kendine bağladığını hepimiz merak ediyoruz. Sizce toplumun her kesiminden bu kadar insanı kendilerine nasıl bağladılar ve her istediklerini yaptırdılar?

FETÖ mensubu yada destekçisi olduğu açık bir şekilde ortaya çıkan ve 15 Temmuz hain darbe girişiminde aktif ve pasif görevler alan bu kadroların yaş grubuna baktığımızda aşağı yukarı büyük bir çoğunluğunun 28 Şubat döneminde lise talebesi yada üniversite talebesi olduğunu görüyoruz. Ekseri olarak İslami referansları kendilerine pusula edindiklerini söyleyen bu zevatın 28 Şubat döneminde bu ülkenin nispeten dindar insanlarının kamusal alandan ayrıştırılmaya çalışıldığı ortamda bu gruba kaymış olabileceği ihtimalini asla göz ardı etmemek gerekir.

***

28 Şubat döneminde İmam Hatip okulların orta bölümlerinin kapatılması ve lise dengi okullarının da sayılarının çok aza indirilmesi toplumda çok büyük bir boşluk oluşturdu. İmam Hatip liselerinden mezun olan gençlerin katsayı problemi yüzünden Türkiye de üniversitelere yerleşemediğinin hepimiz canlı şahitleriyiz. Ayrıca başörtüsü sorunu yüzünden birçok hanım kızımız ya öğrenim hayatlarını yarıda bırakmak zorunda kaldılar ya da imkanı olanlar öğrenim hayatlarına yurt dışındaki üniversitelerde devam ettiler. Bu durum erkek öğrenciler içinde geçerli elbette. Katsayı mağduru olan o dönemin erkek öğrencilerden bir çoğu yine ya öğrenim hayatlarını yarıda kesmek zorunda kaldılar ya da öğrenimlerine yurt dışındaki üniversitelerde devam ettiler.

Türkiye deki üniversitelere yerleşebilen hanım öğrenciler o dönemde çok büyük zorluklarla karşılaştılar. İşin acı olan tarafı bu hanım öğrencilerin başörtülerinin ülkede rejime karşı bir tehdit olarak algılanmasıydı. Hanım öğrencilerin üniversite önlerinden polis marifeti ile uzaklaştırıldıkları ve kötü muameleye maruz bırakıldıkları görüntüler hafızalarımızda çok acı kareler olarak hala tazeliğini koruyor ne yazık ki.

Aynı dönemin bambaşka bir ayıbı da Merve Kavakçı hanıma yapıldı şüphesiz. Yüksek Seçim Kurulu'nun başörtülü bir şekilde adaylığını kabul ettiği, seçim döneminde başörtülü bir şekilde seçim çalışmaları yapan Merve hanım seçimlerde milletvekili seçildi. Ardından mecliste milletvekillerinin yemin töreninin yapıldığı gün Türkiye'nin demokrasi tarihine bir kara leke olarak geçti. Merve hanım genel kurul salonuna girdiğinde çok büyük bir tepki ile karşılaştı. İsimlerini burada zikretmeğe değer bulmadığım dönemin bazı milletvekilleri tarafından çok çirkin davranışlara maruz kaldı. Sonuç olarak halkı tarafından seçildiği halde mecliste kendisine yemin ettirilmedi. Merve hanımın bir milletvekili olarak başörtüsü ile mecliste olması yine Türkiye'nin rejimine bir tehdit olarak algılandı ve müsaade edilmedi. Hatta dönemin başbakanı tarafından kendisine medya aracılığı ile mecliste kendisine bir oda verelim ama genel kurul çalışmalarına katılmasın gibi çok çirkin ve aşağılayıcı bir teklife maruz kaldı. Ardından kamuoyunda kendisi ile çok çirkin iftiralar ile algı operasyonu yapıldı ve nihayetinde milletvekilliği düşürüldü. Burada Merve hanıma yapılan haksızlıkları ve çirkin davranışları daha detaylı olarak anlatmayacağım. Benimde okuduğum kendisi tarafından malum süreci anlatan “ Başörtüsüz demokraside adı konmamış darbe “ isimli kitabında Merve hanım o dönemi ve maruz kaldığı haksızlıkları ayrıntılı olarak anlatıyor.

Mustafa ALPAY / Milat

Yazının Devamı İçin TIKLAYINIZ