"Sırf Allah'ın rızasını dileyerek sabah akşam Rab'lerine dua edenleri huzurundan kovma. Onların hesabından sen sorumlu değilsin, onlar da senin hesabından sorumlu değiller. Onları yanından kovduğun takdirde zalimlerden olursun.”

Konya İl Müftüsü Prof. Dr. Ali AKPINAR, Sahip Ata Camii'nde – zannedersem yaklaşık bir yıl kadar önce idi- yatsı namazını müteakiben yaptığı tefsir sohbetinde yukarıda mealini paylaştığım En'am Suresi 52.ayetin tefsiri sadedinde, “günümüz müslümanlarının güncel bir bozulmaya, Kur'an'ın mesajından uzaklaşmaya düçar olduklarını” ifade ederek dikkat çekici yorumlarda bulunmuştu:

"-Garipler, davanın temel taşlarıdır,

-Davanın ilkleri kovulacak değil, madalya takılacak insanlardır,

-İlklere sahip çıkmak, vefa göstermek gerekir,

-Allah katında değer ölçüsü, asalet, yaş, soy-sop, variyet, makam, konum değil bilakis takvadır,

-Düşmanlarımızı dost edeceğiz diye dostlarımızı ihmal edemeyiz,

-Taviz ve ihmal ile hedefe varılmaz,

-Allah Rasûlü'nün hayatında hiçbir zaman insan harcama yoktur, hiç olmamıştır,

-Öyle ki kara kadının oğlu Kara Bilal'i, Mekke'nin Fethi'nde Kabe'nin üzerine çıkararak ezan okuma şerefine nail olmasını sağlamış, O'na değer vermiştir,

-Ayette bahsi geçen kovma günümüzde, ilişiği kesme, pasifize etme, dışlama, itibarsızlaştırma, harcama vb.şekillerde olabiliyor.”

Son günlerde yaşanan bildik tartışmalar vesilesiyle, hislerime tercüman olan, günümüz müslümanlarının en bariz hastalığına parmak basan bu çarpıcı cümleleri yeniden hatırladım.

Sosyal medyanın, iletişim araçlarının revaçta olduğu, çoğu zamanda gündemi belirlediği bir zamanda bazen insanlar itibar suikastine maruz bırakılabiliyor, itibarları yerle yeksan edilebiliyor.

İnsan, yaratılışı itibariyle mükemmel bir güzellikle (Ahsen-i takvim) yaratılmasına, üstün niteliklerle donatılmasına rağmen, netice de bir beşer olması hasebiyle hata / kusur / yanlış yapabiliyor, düşünebiliyor, sözler sarfedebiliyor. Nihayetinde, insanız. Beşer, şaşar demişler.

Kim olursa olsun, hangi konumda bulunursa bulunsun, insanoğlu bazen serdettiği düşüncelerin, sarfettiği cümlelerin nereye varacağını düşünmeden konuşur, yazar, çizer.

Önemli olan bir bütün olarak ne düşündüğü, hangi düşünce yapısına sahip olduğudur aslında insanın.

Buraya kadar açıklamaya çalıştığım düşüncelerime en son örnek, son günlerde ciddi bir itibarsızlaştırmaya maruz kalan Nureddin YILDIZ olsa gerek.

Kendisinin bile yanlış olduğunu kabul edeceğine inandığım, özensizce ifade ettiği ve kamuoyunda kahir ekseriyetle kabul edilemez görüldüğü yıllar önce sarfettiği bir cümlesi bahane edilerek ciddi bir itibarsızlaştırmaya kurban edilmek isteniyor.

Halbuki, kendisini takip eden, görüşlerine ve düşüncelerine değer veren sevenleri / takipçileri onun İslam’a hizmet adına yaptığı çalışmalarına, vaaz ve nasihatlarına, milleti ve ümmeti bilgilendirme ve bilinçlendirme gayretlerine Allah için şahittirler.

Elbette, tüm görüşlerine tamamen katılmamız gerekmez. Tabi ki beğenmediğimiz, benimsemediğimiz, tasvip etmediğimiz, yadırgadığımız fikir ve düşünceleri olabilir. Bilmeliyiz ve inanmalıyız ki, ismet (günahsızlık) vasfı sadece peygamberlere mahsus bir sıfattır.

Farklı bir görüş ve düşünceyi seslendirdi diye, cımbızla çekip alınan ve servis edilen bir cümlesi vesile edilerek kolay yetişmeyen ilim sahibi insanları bir çırpıda harcayıvermek, İslam’a ve Müslümanlara saldırmak için bahane arayıp duran ve pusuda bekleyenlerin önüne atıvermek, itibarsızlaştırmak vicdanlı yürekleri yaralamakta, insaf sahiplerini üzmektedir.

Unutulmasın ki, itibarsızlaştırmak bir insanı öldürmekten beterdir. Bize düşen, hakkaniyetten ayrılmamak, itibarı zedelenen, hırpalanan ilim ve irfan sahibi insanların beğenmediğimiz görüş ve düşünceleri olsa bile, onlardan farklı düşünsek bile haktan uzaklaşmamaktır.  

Allah ayaklarımızı İslam üzere sabit kılsın.