Almanca bir kelime: 'Handschuhschneeballwerfer'. Uzak ve güvenli bir yerden insanları eleştiren, başına bela almadan birileri hakkında korkakça yorumlar yapanlara deniyormuş. Yazıya Almanca bir başlık attık. Çünkü; Türkçe anlamıyorlar. Başka bir dil konuşuyorlar. Adına her ne derseniz deyin, başka bir sosyolojinin dili… Her ne kadar ‘’Burası içeriden ele geçirildi.’’ Serzenişinde bulunup yerlilik ve millilik iddiasında bulunsalar da; ‘’Benden yana olmayan bana karşıdır.’’ felsefesiyle kendileri dışındaki herkesi ötekileştirmekten geri durmuyorlar.

Kendinden gördüğünü yersiz övgüyle yüceltme, ötekileştirdiğini seviyesiz bir biçimde aşağılama, kontrol etme ve hükmetme arzusunun dışavurumudur. Türkiye Cumhuriyetinin Bakanlarını isim vermeden aşağılama, Külliye’ye doğrudan laf edemeyen sözüm ona muhafazakârların kolaycılığı oluverdi. Bu seviyesizliklere edebini bozmadan sessiz kalan Bakanların durumu da Furuğ Ferruhzad’ın deyişiyle; ‘’İnsanı sessiz kalmaya zorlayan acı onu bağırmaya zorlayan acısından çok daha ağırdır.’’ cümlesiyle ifade edilebilir ancak... Muhafazakâr camianın kimi STK temsilcilerinin, sendikacılarının, eski siyasetçilerinin, yazar-çizer takımının; ‘’Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla.’’ türünden mesajları, kendi savundukları değerlere zarar verir hale gelmiştir. Bu dil; kendini halk yerine koyup, halk adına kontrol etme, hükmetme çabasının dilidir.

Bir zamanlar; ‘’Biz halkız! Halk adına el koyuyoruz! Seni halk adına idama mahkum ediyoruz!’’ Söylemini kullanan radikal sol örgütlerin kullandığı dilin ta kendisidir bu dil. Tersinden bir terörizm yaşıyoruz… İnsanların itibarlarına, haysiyetlerine, onurlarına karşı düzenlenen, zaman zaman organize görüntüsü veren bir terörizm!

Azıcık delikanlı olup varsa bir sıkıntıları doğrudan muhatabına söylemeleri kendi saygınlıklarını artıracaktır. Ama onun da riski var. Bu nedenle düştükleri dipsiz kuyulardan hakaretler yağdırıp duruyorlar. Her kuyuya düşen Yusuf olsaydı; bugün Yusuf adını taşıyan kimi edepsizlerin hakaretlerini değil, ülkeye çaktıkları çiviyi konuşuyor olurduk.  

Dünyayı, sadece parti, ideoloji, cemaat, tarikat, mezhep vb üzerinden görenler, her şeyin gördüklerinden ibaret olduğunu zannederler. Kendi dünya görüşlerinin paradigmasıyla algıladıklarının gerçek olduğu vehmine kapılırlar. Savaşlarda ilk önce gerçekler vurulur ve ilk ölen de gerçek olur. Çünkü genellikle iki taraf da önce gerçeği hedef alır! Karşılarındaki kişinin de bir insan olduğu, onun da haklı olabileceği gerçeğini görmezden gelirler. Eleştirdiğiniz konularda kendi sosyolojinizin, siyasetinizin, vakıf, dernek, sendika ve cemaatlerinizin yirmi yıla yakın bir zamandır iktidar olduğu gerçeğine büsbütün gözlerinizi kapayıp; bütün suçu seçtiğiniz bir günah keçisine yıkmak aydın namusu olamaz. Kendinizden gördüğünüz kişileri aynı tonda eleştirebiliyor musunuz? Fikrinin namusuna sahip çıkan insan doğruyu muhatabının kim olduğuna bakmaksızın söyler.

İlk taşı günahsız olanınız atsın!

Cengizhan TÜRKYILMAZ