Geçtiğimiz hafta yapılan KPSS sonrası, adaylar heyecanla sınav sonuçlarını beklemeye başladılar. Yalnız, adayların kurumlarına atanabilmeleri için merkezi sınavdan yüksek puan almaları artık yetmiyor. 3 buçuk milyon adayı, memur olabilmek için çok daha belirleyici bir parkur daha bekliyor. Çünkü öğretmen alımlarında uygulanan mülakat sisteminin kapsamı, 15 Temmuz darbe kalkışması sonrası FETÖ ve PKK mensuplarının kamu kurumlarına sızmalarının önüne geçme gerekçesiyle tüm devlet kurumlarına genişletiliyor.

Geçen yıl Milli Eğitim Bakanlığı, okul müdürü atamalarında uyguladığı mülakat sistemini bu yıl ilk defa öğretmen atamalarında kullandı. Sorulan soruların niteliğinden yapılan puanlama sistemine kadar büyük tartışmaları tetikleyen, kamuoyunda adam kayırmacılık ve torpil ile eş anlamlı hale gelmiş mülakat yönteminin nasıl bir haksızlık ve adaletsizliğin önünü açtığının daha net anlaşılabilmesi açısından somut örnekler üzerinden gidelim;

Sözleşmeli öğretmenlik için Matematik branşından başvuru yapıyorsunuz; KPSS'den aldığınız Öğretmenlik Alan Bilgisi Sınavı sonucuna göre 50. sıradasınız ve bu branşa 500 kişi alınacak. Eski uygulamaya göre en yüksek puandan aşağıya doğru sıralansa kesin atanıyorsunuz. Fakat mülâkata, atanacak sayının 3 katı kadar aday alınıyor veya alanına göre 70 puanın üzerindeki herkes çağırılıyor. Etkisi yüzde yüz olan mülâkatla 1500 kişi içinde ilk 500'e giremeyerek elenebiliyorsunuz.

Bir yıl boyunca KPSS için çalıştınız, emek harcadınız, 90 puan aldınız ve 50. sıradasınız fakat 1500. sıradaki 70 alan başka bir aday mülakatla önünüze geçip atanabiliyor. Yani aylarca çalıştığınız, saatler süren sınavdan alnınızın akıyla çıkıp başarı elde ediyorsunuz ama üç kişiden oluşan mülakat komisyonunun sorduğu, alanınızla ve aldığınız eğitimle hiç ilgisi olmayan hatta çoğu tuhaf olan sorulara muhatap olduğunuz 10 dakika içinde tüm soruları doğru cevaplasanız dahi tamamen subjektif bir değerlendirme sonucu elenebiliyorsunuz. Merkezi sınav kameraya kaydedilirken mülakatın kaydedilmemesi nedeniyle yapılan haksızlığı ispatlama imkanınız da yok ve bu nedenle hukuki yollarla da hakkınızı alma olasılığınız pek gözükmüyor. Ayrıca örgütlü olmadığınız, her biriniz bağımsız bireyler olduğunuz için sesinizi güçlü şekilde duyurabilme imkânından da yoksunsunuz.

Yeni Türkiye'de eskiyi mumla aratacak, adaletsizliği, istismarı ve iltiması üst seviyeye çıkarıp çığ gibi büyüyen mağduriyetlere sebebiyet verecek bir uygulama olan, nesnelliği ve güvenilirliği tartışmalı mülakat sistemi, adayların büyük bir azim ve umutla çalıştıkları, ÖSYM’nin kopya paranoyasıyla kılı kırk yararak yaptığı, 0,1 puanın dahi büyük önem arzettiği  merkezî sınavın da anlamını ortadan kaldırmaktadır.

Gösterilen gerekçe FETÖ ve bölücü terör örgütü üyelerinin devlete sızmasını önlemek, soruları çalarak yıllarca devlet kadrolarına adam yerleştiren hain darbecilerin önünü kesmek. Bu gerekçe, hepimizin ortak kaygılarını barındıran bir gerekçe fakat bunu başarmanın bir sürü başka yolu varken, tamamen şaibeli ve neye hizmet ettiği bilinen bir yöntemin seçilmiş olması kamuoyunu ciddi şekilde rahatsız etmektedir. Aynı zamanda titizlikle gerçekleştirilecek kanıta dayalı güvenlik soruşturması ve istihbarat raporları ile ataması yapılacak adayın örgütsel geçmişinin veya bağlantısının olup olmadığı zaten tespit edilmektedir. Ki hangi kriterlere göre belirlendiği belli olmayan komisyon üyelerinin sordukları 3-5 soruyla, takiyyeyi farz eylemiş kripto FETÖ’cüyü veya profesyonel örgüt üyesini 10 dakikada nasıl tespit edeceği de merak konusu.

Gerçekten adalet gözetilerek, emanetin liyakat sahibi olan ehline verileceğine, müdür atamalarında yaşanan rezaletlerden sonra doğal olarak kimse inanmamaktadır. Adaylar mezhebi, dini inancı, etnik kimliği, siyasi görüşü nedeniyle ayrımcılığa tabi tutulmayacağından emin olamamaktadır. Öte yandan insanlar memur olabilmek için bakan, milletvekili, bürokrat kapılarında ezdirilmekte, yıllardır hakimlik-savcılık mülakatlarında yaşandığı gibi referans aramaya zorlanmaktadır.

Özgür Eğitim Sen olarak diyoruz ki;

Terörle, darbeyle, altımızı oymaya çalışan dış güçlerle sonuna kadar savaşalım, bu uğurda 15 Temmuz gecesinde yaptığımız gibi hayatımızı ortaya koyalım. Fakat bu mücadeleyi haksızlığa, adaletsizliğe sapmadan, kul hakkı yemeden, kimseyi mağdur etmeden, fırsatçılara prim vermeden, toplumda kamplaşmaya kutuplaşmaya yol açmadan, partizanlık ve tarafgirlik batağına düşmeden; liyakati, ehliyeti, adaleti ve hakkaniyeti temel alarak en doğru ve en dürüst yöntemlerle yapalım. 

 

Bekir Birbiçer

Özgür Eğitim-Sen MYK Üyesi

26.11.2016