TÜRKİYE, İdlip’te Suriye rejimi ile karşı karşıya değildir. Türkiye’nin İdlip’te karşılaştığı güç, Rusya’dır. Suriye ordusunu sahaya sürerek politikalarını adım adım gerçekleştiren güçlerin, Rusya ve İran olduğu gerçeğinin iyi anlaşılması lazımdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yapmış olduğu grup konuşmasında Rusya ve İran’ı açıkça eleştirerek bu güçlerin Suriye’de işlenen saldırılardan ve katliamlardan sorumlu olduğunu söylemiştir. Türkiye, Suriye’deki şer ekseninin Suriye rejimi-İran-Rusya’dan oluştuğunun farkındadır.

***

Rusya, Suriye’ye, Libya’ya ve Ortadoğu’nun diğer bölgelerine yerleştikçe ülkemiz büyük sorunlarla ve krizlerle yüzyüze kalmaktadır. Rusya, politikalarını uygulamak için TSK’ya karşı askeri güç kullanmaktan geri kalmamaktadır. Rusya-İran-Suriye üçlüsünün ortak saldırıları sonucu 13 asker hayatını kaybetmiş ve birçok asker yaralanmıştır. Rusya ve İran’ın desteğiyle ilerleyen Suriye ordusu, Maar al-Numan’ı ve Serakip’ı ele geçirerek İdlip şehir merkezine on kilometre kadar yakın hale gelmiştir. Rusya, Suriye’ye yerleştikçe, ülkemizin her türlü askeri saldırıya maruz kalacağı gerçeği önümüzde durmaktadır.

***

Rusya’nın hızlı ve etkin bir şekilde Suriye’ye yerleştiğini ve Türkiye’ye karşı  askeri güç kullanmaya başladığını fark eden Amerika, bu duruma karşı tavrını ortaya koymak zorunda kalmıştır. NATO üyesi Türkiye’nin yanında olduğunu ifade eden ve saldırıları kınayan Amerika, aslında Rusya’ya önemli bir mesaj vermektedir. Amerika, bir NATO üyesi olan Türkiye’yle askeri çatışmamaya girmemesini ve Suriye’de aşılmaması gereken sınırlar olduğunu Rusya’ya hatırlatmaktadır. Suriye savaşı, Rusya tehdidinin Soğuk Savaş yıllarından bile daha yoğun ve ciddi bir şekilde var olduğunu Batı’ya göstermiştir. Amerika, Rusya tehdidiyle nasıl başa çıkacağının yollarını aramakta, fakat şimdiye kadar bu konuda etkin ve kalıcı bir politika geliştirmeyi başarmış değildir.

***

İdlip krizi, Türkiye’nin hiçbir şekilde Suriye’den çekilmeyeceğini ve muhalif grupları İdlip’ten çıkarmayacağını göstermektedir. Büyük ölçekteki askeri sevkiyatlarına devam eden  Türkiye, bütün Suriye’yi kapsayan büyük bir savaşa hazırlandığını ilan etmiştir. 2014 yılında seçim gecesi yaptığı balkon konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye ile savaş  halinde olduğumuzu  ilan etmişti. En son olarak Suriye’nin her yerinde Suriye ordusuna müdahale edileceği,  rejim ordusunun girdiği yerlerin tekrar ele geçirileceği ve TSK’nın hiçbir şekilde İdlip’ten çıkmayacağı ifade edilmiştir. Rusya, M-4 ve M5 otoyolları ile çevredeki bütün alanların Suriye ordusuna bırakılmasını istemektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye ordusuna her yerde karşılık verileceğini söylemekle aslında Rusya’nın taleplerini reddetmekte ve Rusya’ya tavır almaktadır. İdlip krizinden sonra Türkiye, Rusya’yı stratejik ortak değil, stratejik düşman olarak görme eğilimi içine girmiştir. Türkiye, Suriye rejimini bir bütün olarak kendisine ulusal güvenlik tehdidi olarak görmektedir. İdlip krizi sonucunda Türkiye, Esad rejimi iş başında olduğu sürece kendisinin hiçbir şekilde güvende olmayacağı şeklinde güçlü bir kanaate sahip olmuştur. Esad rejiminin neden olduğu ulusal güvenlik tehdidi Türkiye’yi topyekün savaş dahil bütün riskli politikaları uygulamaya yöneltmiştir. 

***

Türkiye’nin altı  askeri gözlem noktası, Suriye rejiminin kontrol ettiği bölgeler içinde kalmıştır. Rusya, Suriye ordusunun  girdiği yerlerden çıkmasını hiçbir şekilde sağlamayacaktır. Rusya, Suriye savaşının başından beri en iyi yaptığı şeyi tekrar yaparak istediği sonucu alacağını hesaplamaktadır. Rusya, her zor durumda askeri güç kullanarak Suriye ordusunun yardımına koşmuş, önünü açmış ve ilerlemesini sağlamıştır. Arka plandan verdiği askeri destekle Suriye ordusunu harekete geçiren Rusya, İdlip’i kısa sürede ele geçirmenin hesabını yapmaktadır. Türkiye, İran ve Rusya’nın ne yapmak istediğinin farkındadır. Rusya-İran planını engellemek için Türkiye, Suriye’nin her tarafında rejim ordusuna misliyle müdahale edileceğini, durdurulacağını, geriletileceğini ve imha edileceğini ilan etmiştir. İdlib, ateş topu gibi  herkesi yakmaya  başlamıştır. İdlib’e dokunanın yandığı krizlerle ve çatışmalarla dolu  karanlık bir sürecin başında bulunuyoruz. İdlib bataklığı, herkesi kendi içine çekmeye devam etmektedir.

Prof.Dr. Bilal SAMBUR / Milat