Andımızın kaldırılması, İmam Hatip Ortaokullarının açılması, Kuran Kurslarına on dört yaş yasağına son verilmesi, katsayı zulmünün sonlandırılması, üniversitelerde ve kamuda başörtüsü yasağının kaldırılması, karma eğitim dayatmasına son verilmesi, seçmeli dini derslerin hayata geçirilmesi, müfredat değişikliği, ders kitaplarındaki saçmalıklara son verilmesi birilerinde hazımsızlığa sebep olduğunu biliyorduk.Ne zaman karşı hamle gelecek diye merakımız uzun sürmedi.

15 Temmuz’un ardından, Cumhur ittifakı ile başlayan süreçte biz ne kadar sorumlu davrandıysak, birileri de tam aksine sabrımızı zorlamaya devam ediyor. Darbe dönemlerinin ruhunu taşıyan ne kadar uygulama varsa, yeniden uç vermeye başladı.

Hatırlayalım biraz, haklı taleplerimize karşı birlik ve beraberliğimizin sembolü bayrağımız, karşı bir sembol olarak kullanılıyordu. Yargı, yargı olmaktan çıkmış, operasyon aracı haline gelmişti. Millet iradesine karşı yapılan mitinglerin adı,Cumhuriyet Mitingleriydi. Bugün, Cumhur İttifakı ile yapılmak istenenleri görüyoruz ve bir adım sonrasını da biliyoruz.

Şunu gördük ki, Milli Bayramlarla ilgili yönetmelik değişikliği ile başlayan, bürokrasideki tercihlerle devam eden ve son olarak Danıştay’ın dahil olmasıyla yaşadığımız süreç, sanıldığı gibi masum bir süreç değildir. Bir bardak suda fırtına kopararak, elde ettiğimiz kazanımların tersine döndürülmesine seyirci kalmayacağız. Twetter mesajlarıyla hizaya geleceğimizi zannedenler, fena halde yanılıyorlar, umalım ki bir an önce nükseden eski hastalıklarından kurtulur, tarihin, insanlığın ve milletimizin çizdiği rotaya girerler.

MEB’in açıklayacağı üç yıllık vizyon programı öncesi, Danıştay’ın tozlu raflarındaki dosyayı, masaya kim indirtti? Danıştay, 2013 yılından beri neyi bekliyordu? Andımızın kaldırılmasının bilimsel bir temeli olmadığına nasıl hükmetti? Beş yıldır, bu faşist metni okumayan yavrularımızda hangi eksiklikler görüldü? 

Yargıcı, devlet adamı, siyasetçisi, bürokratı, aydını, muhalefeti ile yetkililere şunu söylemek geliyor içimden; bırakın artık yakamızı. Bu kadar kısa sürede bu kadar savrulma ve tezatlarla yorulduk artık. İki yıl önce İmam Hatiplere bir öğrenci daha fazla alalım çizgisinden; “Bırakın giden gitsin, bu bir arz talep meselesidir, abartmayın.” Çizgisine nasıl gelindi? Bunu söyleyen eğitim bürokratı, Cumhurbaşkanına da böyle söyleyebilecek mi? Açıklanacak üç yıllık program da böyle mi olacak?

Dünya, devletlerin çocuklara eğitim verme hakkı var mı yok mu diye tartışırken, 1930’ların faşist metinlerinden,ideolojilerine çıkış yolu arayanlar, toplum mühendisliğinin zulümden başka bir şey üretmediğini bir an önce görsünler. Yüreğiniz yetiyorsa, milletimizin oyuna sunmayı teklif edin, milletimiz hakem olsun ve susun.

Ülkesine, milletine, milletinin değerlerine sevdalı eğitimciler olarak bırakın öğrencilerimize, vatan millet aşkının nasıl verileceğine biz karar verelim. Seksen yıldır işlediğiniz pedagojik cinayete, hukuk yoksunu mahkeme kararını gerekçe göstererek, beş yıl aradan sonra tekrar devam etme çabası boş bir uğraştan ibarettir. Geçmişte millete rağmen, mahkeme kararlarıyla uyguladığınız ne varsa, bu millet er ya da geç çöpe atmıştır, yine öyle atacaktır, bundan hiç şüpheniz olmasın.