Toplu sözleşme gündemine dair önemli açıklamalarda bulunan Koncuk, Türkiye Kamu-Sen’in taleplerini de yineledi.

GENEL BAŞKAN: 2002 YILINDAN BU YANA 1085 LİRALIK ALIM GÜCÜ AZALMASI VAR

Sadece memurların değil, sabit ve dar gelirlilerin de ekonomik büyümeden pay almasının önemine işaret eden Koncuk, “Enflasyon oranında zam, sıfır zam demektir” dedi. Koncuk, 2002 yılından bu yana ekonomik büyümeyi değerlendirdiğimizde ortalama memur maaşlarında 1085 liralık bir alım gücü azalması olduğunu belirterek şunları söyledi:

“1 Ağustos 2017 tarihinde toplu sözleşmenin gündemi belirlendi. Belirlenen program dahilinde şu anda yetkili sendikaların teknik komiteleriyle Kamu İşveren Kurulu toplantı yapıyor. 10 Ağustos tarihinde saat 14.00’de tekrar bir araya geleceğiz. Bu komisyon çalışmalarının karar haline gelmesi gereken maddelerini tespit edeceğiz. Kamu İşveren tarafı ile karşılıklı müzakere edilecek. Tabi bu süreçte yetkili sendikanın kabulü  ve tutumu son derece önemlidir. İki gün boyunca yoğun bir şekilde çalışılacak. İnşallah hayırlı sonuçlar doğar.

Türkiye Kamu-Sen bugüne kadar bu zam politikasının mutlaka değişmesi gerektiğini savundu. Çünkü siyasetçiler zaman zaman yaptıkları açıklamalarda milli gelirin arttığını, ekonomik büyümenin devam ettiğini söylediler. Açıklamalara göre bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 5’lik ekonomik büyüme var. Biz de madem milli gelir artıyor, ekonomik büyüme var, bütün vatandaşlarımızın emeklilerimizin, işçi memur sabit ve dar gelirlinin milli gelir artışından yararlanması lazım diye düşünüyoruz. Milli gelir artışının reel olarak vatandaşlarımıza yansıması temin edilmelidir.Enflasyon oranında zam yapmakla övünüyorlar ancak, bilinmelidir ki enflasyon oranında zam sıfır zam demektir. Yani benim 100 liramı korumak demektir. Bu sene o da korunmadı. Bu sene kamu çalışanlarına 2017 Ocak ayında yüzde 3’lük bir zam yapıldı. Fakat daha Mart ayında yüzde 3’ü aşan bir enflasyon ile karşı karşıya kaldık. Mart ayından Haziran ayına kadar kamu çalışanları ciddi şekilde enflasyon karşısında ezildi. Temmuz’da  yüzde 2,89 oranında enflasyon ödemesiyle memur ve emeklilere bir ödeme yapıldı ancak, geçmişteki 4 aylık kayıpları karşılayacak bir uygulama olmadı. Dolayısıyla bu yıl cebimizdeki 100 lira, 100 lira olarak da kalmadı.  Kamu çalışanlarının alım gücünü hesap ettiğimiz zaman ortalama memur maaşında 240 liraya varan alım gücü azalması söz konusu.

En düşük devlet memuru maaşı 2300 lira, ortalama memur maaşı ise 2900 lira civarında. Türkiye Kamu-Sen ARGE Merkezi’nin yaptığı araştırmaya göre, 4 kişilik bir ailenin asgari geçim sınırı  5200 lirayı geçti.  Milli gelirdeki artıştan  ve ekonominin büyümesinden söz ediyorsanız, 5200 liranın büyük bir rakam olmadığını görürsünüz. Kişi başına düşen milli gelirin  10 bin 500 lira olduğu ifade ediliyor. 4 kişilik bir aileden söz ettiğimiz zaman yıllık gelirinin 42 bin liralık bir gelir olması gerekir.  Kaç kişinin cebine bu kadar para giriyor? Bu kağıt üzerindeki milli gelir artışının vatandaşa mutlaka yansıtılması lazım.

Türkiye Kamu-Sen olarak, bu dönem bu portföyü değiştirelim diyoruz. 2018 Ocak ayından geçerli olmak üzere yüzde 10+10 oransal zam, 150 lira seyyanen artış, yüzde 3’lük ekonomik büyüme ve refah payı; 2019 yılında ise yüzde 8+8’lik oransal artış, 150 liralık seyyanen zam ve yine yüzde 3’lük ekonomik büyümeden pay istiyoruz. Refah payı olarak talep ettiğimiz yüzde 3’lük pay çok büyük bir oran değildir. Ekonomik büyümenin vatandaşa yansıması açısından istediğimiz bir taleptir. 2002 yılından bu yana ekonomik büyümeyi değerlendirdiğimizde ortalama memur maaşlarında 1085 liralık bir alım gücü azalması var. Ortalama memurun alım gücü, ekonomik büyüme karşısında 1085 lira azalmış.  Madem ekonomik büyüme var, bunu insanlarımıza yansıtalım. Biz bunun tamamını hemen versinler demiyoruz.   Yüzde 3 gibi sembolik bir rakamla  değerlendiriyoruz. Eğer bunu gelenek haline getirirsek, yıllar içerisinde milli gelirin artışından vatandaşlarımız da reel olarak faydalanır.

Yetkililerin zaman zaman yaptığı geçmiş  40 yıla göre daha iyiyiz gibi açıklamaları gerçekçi değil. Yaşam standardı denen bir gerçeklik var. Bugün 100 yıl öncesine göre ihtiyaçlarımız aynı değil. Çağın gelişmeleri karşısında insanlarımızın geri kalmaması için reel olarak aldıkları gelirleri artırmamız lazım. Böylece çağın gereklerine uygun bir hayat standardını vatandaşlarımız yakalayabilsin. Bugün evinde internet olmayan yok. Belki 40 yıl önce her ailenin internet ihtiyacı söz konusu değildi. Ancak bugün internet modern yaşamın temel ihtiyacı halini almıştır.”

 GENEL BAŞKAN: AİLELER PARÇALANIRKEN, İKTİDARIN SEYİRCİ KALMASI KABUL EDİLEMEZ

Kamuda uygulanan sözleşmeli sistemin ülke için bir ayıp olduğuna işaret eden Koncuk, “Toplu sözleşme masasını rakiplerin birbiriyle çatıştığı bir masa olarak düşünmüyorum. Toplu sözleşme masası 20 milyon vatandaşımızı yakından ilgilendiren kararların alındığı çok önemli bir masadır” diyerek şunları sözlerine ekledi:

“Kamuda sözleşmeli uygulaması vatandaşlarımızın canını yakıyor. 20 bin 4/C’liye yıllardır kadro alamıyoruz. 2015 yılında karar altına alınmasına rağmen, yine kadroya geçirmediler. 4/B’liler de kanayan bin yaradır. 4/B’li tayin oluyor, evli ama eşi tayin isteyemiyor. İkisi ayrı şehirlerde devam ediyorlar. Tayin isteyemediği için eşleriyle aynı şehirde olmak isteyenler başka kurumlara geçmek istiyor. Bulunduğu yerde çakılı kadro olsun, tayin isteyemesin diye düzenlenen 4/B sisteminin varlığı bu ülke için bir ayıptır. Aileler parçalanırken, devleti yönetenlerin buna seyirci kalması hiçbir tedbir almaması kabul edilir bir durum değildir.

Türkiye’de 2002’de 30 bin civarında taşeron vardı. Aradan geçen yıllar içerisinde sadece şu anda kamuda 740 bin civarında taşeron var.      Belediyeleri de dahil ettiğimiz zaman 1 milyon 200 bin, özel sektörü dahil ettiğimiz zaman 2 milyonu aşan  taşeron çalışan var ülkemizde. Taşeron sistemi bu ülke insanının hak ettiği bir sistem değildir. Üniversitedeki evlatlarımız bir takım patronların sömürüsüne terk edilsin diye okumuyorlar. Adeta milletimizin iliğini sömüren bu sistemin mutlaka kaldırılması lazım. Seçimden önce iktidarın bir sözü vardı. Sayın Davutoğlu’nun Başbakanlığı zamanında ve referandum sürecinde de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Müezzinoğlu’nun açıklamaları vardı. Dönemin Bakanı Mehmet Müezzinoğlu “taşeronların problemi bizim problemimizdir” şeklinde açıklama yapmıştı.

Toplu sözleşmenin ilk gününde bu açıklamayı hatırlattım. O zaman da Müezzinoğlu’na sorun sizin ama çözümünüz yok demiştim. Bu toplu sözleşmelerin, sendikal çekişmelerin ötesinde kamu çalışanlarına, 4/B’liye, 4/C’liye, taşeron çalışana, üniversiteli işçilerin yaşadığı sorunlara göre çözümlerin üretildiği bir masa olması lazımdır.  Toplu sözleşme masasını rakiplerin birbiriyle çatıştığı bir masa olarak düşünmüyorum. Toplu sözleşme masası 20 milyon vatandaşımızı yakından ilgilendiren kararların alındığı çok önemli bir masadır. Bu masanın mutlaka beklentilere uygun kararların alınmasına vesile olmasını diliyorum.”