Apar topar kaldırılan TEOG sınavı yerine uzun ve sancılı bir hazırlık sonrası hazırlanan Lise Giriş Sınavı (LGS) 2 Haziran 2018 itibariyle yapıldı. Sınav sonrasında okul bahçelerinin ağlayan öğrencilerle dolması, TEOG’un kaldırılması sürecinin başından beri söylediğimiz ‘bir kuşak daha feda ediliyor’ öngörümüzün, maalesef gerçekleştiğine işaret ediyordu.

2017-2018 yılı belirsizlikle geçti

6. sınıftan itibaren TEOG’a göre hazırlanan 8. Sınıf öğrencileri, 20 Eylül’de sınavın kaldırıldığını öğrendi. Artık sınav yapılmayacaktı ve lise yerleştirmeleri eğitim bölgesindeki liselere, mahalli yerleştirme sistemine göre yapılacaktı. Kaotik bir ortam oluşmuş, yaşanan belirsizlik durumu öğrencilerin motivasyonlarını kaybetmesine yol açmıştı. Ta ki Kasım ayında MEB tarafından merkezi sınav yapılacağı ve öğrencilerin yüzde 10’unun merkezi sınavla nitelikli okullara yerleştirileceği duyurulana kadar belirsizlik hali devam etti. Nisan ayının son haftalarına kadar da sınav sistemine dâhil edilecek okullar açıklanamadı. Yani tüm yılı belirsizlik içinde geçiren bu yılın 8. Sınıf öğrencileri ne ile muhatap olacaklarını dahi tam olarak kavrayamadıkları bir sınava girmiş oldular.

Sistem değişikliği için ileri sürülen gerekçelerin gerçekçi olmadığı görüldü

Öncelikle MEB’in sistem değişikliğinin amacı olarak sunduğu ana gerekçe çocuklarımızın sınav stresinden kurtulacak olmasıydı. Az sayıda öğrencinin sınava girmesi sağlanarak sınav kaygısı ve yükü öğrencilerin sırtından alınacaktı. Ancak başvurular başladığında gördük ki 1 milyon 200 bin öğrencinin 1 milyonu sınava başvurdu. Oysa MEB’in başvuru beklentisi 100-200 bin aralığındaydı. Özgür Eğitim-Sen olarak, öğrencilerin tamamına yakınının sınav girecek olmasının sistemin uygulanmadan çöktüğü anlamına geldiğini o zaman da dile getirdik. Zira sınav zorlaşacak, sınav stresi katlanacaktı. Yeni bir sistem kurulmuş fakat amacına ters bir işlev görmüştü. Trajikomik bir durumla karşı karşıya idik.

Nitelikli okul(!) listesi yeni sistemin yanlışlığını göstermeye yeter

Sonrasında sınav kapsamına alınan nitelikli liselerin(!) listesi açıklandı ve gördük ki yurt çapında belirlenen 1367 okulun yarıdan fazlası imam hatip ve meslek liselerinden oluşmakta, sadece 531 tanesi nitelikli sayılacak okullardan ibaret kılınmaktaydı. Yani 1 milyon adayın sadece yüzde 3-4’ü nitelikli okul kazanabilecekti. Demek ki ne sınav stresi son bulacak ne de çocuklar istedikleri okula yerleşebilecekti.

Sınavın zorluk derecesinin derslere dağılımı dengesiz

Nihayetinde sınav yapıldı ve sınav stresinden esirgenen çocuklar; özgüven kaybına uğrayacakları, geleceklerine dair umutsuzluğa kapılacakları ve içinde bulundukları eğitim sistemine güvenlerini kaybedecekleri bir sınavla muhatap kılındılar. Yerleştirme değil eleme mantığına göre hazırlanacak soruların zorluk derecesinin yüksek olacağını beklemekteydik fakat zorluğun derslere ve sorulara dağılımının böylesi dengesizlik içermesini kimse beklemiyordu.

Sözel soruları kolay sayısal soruları çok zor

Sözel soruları, zorluk derecesi orta düzeyde sorulardan oluşurken, sayısal soruları zor ve çok zor sorulardan oluşuyordu. Uzmanların ortak görüşüne göre birden çok kazanım içeren, muhakeme gücünü ölçmeyi amaçlayan, geçmiş sınıfların bilgisine de hâkim olmayı gerektiren, birden fazla sayıda grafik-tablo okumayı ve anlamlandırmayı, grafik ve tablodan denklem kurmayı gerektiren soruların yoğunlukta olduğu Matematik ve çok uzun sorulardan oluşan Fen Bilimleri soruları sınavın ölçme değerlendirme kriterleri bağlamında dengesiz olmasına neden olmuştu.

Sınavda zeka türleri gözetilmedi

Tek bir dersi zorlamak yerine tüm derslere ikişer veya üçer zor ve belirleyici soru yerleştirilse daha adilane bir dağılım olurdu. Zira zeka türleri gözetilmeyen sınav, sayısalı çok çok iyi olan öğrenciyi öncelerken herkesin yapabileceği sorular nedeniyle sözel seviyesi çok iyi olan öğrencinin fark yaratmasını baştan engellemiştir. Dolayısıyla sınavın zorluk boyutu derslere dengeli dağıtılmadığı için farklı zeka türlerinde iyi olan çocuklar haksızlığa uğratılmıştır.

Sayısal sorular sadece çok zor olmakla kalmamış, okumanın bile bir dakika süreceği soruların çözümü için sadece bir buçuk dakika verilmişti. Televizyonda uzmanların dahi bazı soruları 10 dakikada çözdüğü ALES düzeyindeki soruların 8. Sınıf çocukları tarafından bir buçuk dakikada çözülmesini beklemek adaletsiz bir durumdu.

Sınavın mantığı ile okuldaki müfredat arasında uyum yok

Sınavlarda soruların yapılabilecek boyutta, seçici zorluk düzeyinde tutulması, olması gerekendir. Tabii ki binlerce birincinin çıktığı TEOG kolaylığı yeni sistemden beklenmiyordu. Fakat okullarda verilen müfredat, MEB’in yayınladığı az sayıdaki örnek soru, deneme  ve kazanım testleri, soruların bu zorluk boyutunda geleceğini öngörmeye imkan tanımıyordu. Sürekli analitik düşünceye yönelik sorulardan bahsedilmesine rağmen okullarda verilen müfredat hala eski usul ezberci yönteme dayalıydı. Çocuklar okullarda görmedikleri dolayısıyla aşina olmadıkları soru tipleriyle karşılaştılar fakat buna göre hazırlanmamışlardı. Madem böyle bir sisteme geçilecek, ALES veya PISA soruları ile ölçme değerlendirme yapılacaktı, bunun alt yapısı hazırlanmalıydı. Öğretmenlerin de bu konuda bilgilendirilmesi ve yetiştirilmesi gerekiyordu. Bu da uzun vadeli bir geçişi gerektiriyordu.

Mevcut sınav sosyo-ekonomik eşitsizliği derinleştirecek

Tüm bu yönleriyle ve zorluk derecesi abartılmış sorularıyla yeni sistem fırsat eşitliğinin de tamamen ortadan kalkmasına yol açmaktadır. Herhangi bir kenar mahalle ortaokulunun eğitim düzeneği içinde eğitim gören bir öğrencinin söz konusu soruların tamamına yakınını doğru yanıtlayarak nitelikli okullara girebilmesi pek mümkün gözükmemektedir. Bu da yıllarca özel okul, özel ders, dersane-etüt sistematiği içindeki yüksek gelir grubuna mensup öğrencilerin nitelikli okullarda okuyabilmesinin önünü açacaktır. Kenar mahalledeki çocuk yine mahallesindeki niteliksiz okula mahkûm olacaktır. Yani devlet eğitim sistemi eliyle sınıfsal yapıyı ve eşitsizliği yeniden üretmeye devam edecektir.

Tercih döneminde de kaos yaşanacak

Herkesin istediği okula gidebilmesinin önünü açacağı ve sınavsız yerleştirme yapacağı müjdesiyle uygulamaya konulan yeni LGS, MEB’in (muhtemelen veli tepkilerinin seçimlere yansımasının önüne geçme kaygısıyla) sınav sonucunun açıklanmasını takvim değişikliği yaparak seçim sonrasına ertelemesinde de görüleceği gibi büyük gürültü koparmış bulunmaktadır. Hiçbir amacı gerçekleştiremediği gibi tam tersi sonuçlara yol açmış ve öğrencilerin umutları ve gelecekleriyle oynanmıştır. Asıl kaos ortamı ise yaz aylarında yerleştirme sürecinde yaşanacak gibi gözükmektedir.

Bu sistem behemehal yeniden düzenlenmelidir

Özgür Eğitim-Sen olarak önceki uyarılarımız cevapsız bırakılmasına rağmen yineliyoruz; bu sistem ölü doğmuştur ve bugüne kadar ki en sorunlu sistemdir. Yanlıştaısrar etmek ülkenin geleceğine zarar vermektir, her tarafı dökülen eğitim sistemimizi tamamen kaosa sürüklemektir. Çocukların umutlarını kıran, ailelerini endişeye sevk eden; memleketin maarif davasını baltalayan ve eğitim kalitesini daha da düşürecek olan bu sistem behemehal yeniden düzenlenmelidir. Sadra şifa olmayacağıbelli olan sistemin gelecek yıllarda da çocuklara zarar vermesini engellemek için velilerin de inisiyatif alması zaruridir.

05.06.2018

Bekir BİRBİÇER

Özgür Eğitim-Sen MYK Üyesi