E. ÇAĞLA GENİŞ
Türkiye’de her yeni değişiklikte iyileştirileceği iddia edilen eğitim sistemi giderek içinden çıkılmaz bir hal alıyor. 17 yıldır öğrenciler rayına oturtulamayan bu sistem içerisinde, başladıkları müfredat bir yana başladıkları sistemle bile okulu bitiremiyor. Ortaöğretim ve yükseköğretime geçiş sisteminde yaşanan sorunlara değinen Türk Eğitim Sen İzmir 1 No’lu Şube Başkanı Merih Eyyüp Demir, anaokulundan itibaren öğrencilerin ilgi, istidat ve kabiliyetleri doğrultusunda izlemesini yapılması gerektiğini savundu. Demir, “İlkokul 5 yıl olarak yeniden planlanmalıdır. Beş yıllık süreçte öğrencinin tanımlaması yapılarak ilgi, istidat ve kabiliyetleri doğrultusunda yönlendirme yapılmalıdır. Belirli periyotlarla elde edilen veriler veli ile paylaşılmalıdır. Bu modelde sınav olmayacaktır. Öğrenci gelişimi takip edilerek öğrencinin ihtiyaç, kabiliyet ve istek doğrultusunda yönlendirmesi yapılabilecektir. Sınavsız geçişi sağlayacak modelde öğrencinin dışarıdan destek almasına ihtiyaç kalmayacaktır” şeklinde konuştu.

GELECEK KAYGISI YARATIYOR
Ortaöğretim geçiş sisteminin sürekli değişiklikler gösterdiğine vurgu yapan Demir, “Yapılan sürekli değişiklikler eğitimden faydalananların psikolojik baskı altında kalmalarına sebep olmaktadır. Kişi üzerindeki baskı toplumun bütününe yansımakta ve gelecek kaygısı toplumun geri planda temel değerlerine bir yansıması olarak da yaşanabilmektedir. 2012-2013 eğitim öğretim yılında geçiş yaptığımız 4+4+4 eğitim sistemi ile okula başlama yaşından ortaöğretime ve yükseköğretime geçiş sistemine kadar yapılan bir dizi değişiklikler zaman içerisinde yapboz haline gelen bir eğitim sistemini doğurmuştur. Milli Eğitim Bakanlığında bakan düzeyinde yaşanan her değişiklik sonrasında ise sistem gelen kişinin penceresinden yeniden ele alınmış, esasında hiçbir sonuç elde edilemeden yeni bir değişiklik ile yeni bir sürece girilen dönemlerden geçilmiştir. Eğitim sistemimizi baştan sona ele aldığımızda yaşanan sürekli yapbozların kanıksanmış ve beklentilerin en alt seviyelere düştüğü bir dönemi yaşadığımız görülecektir. Bu durum eğitim camiası dışına da taşmış ve eğitim paydaşlarımızın hemen tamamına yayılmış durumdadır” dedi.

UZUN VADELİ SİSTEM HAYATA GEÇMELİ
Mevcut ortaöğretime geçiş sisteminin merkezi ve mahalli olmak üzere iki şekilde yapıldığını belirten Demir, “Merkezi geçiş yöntemi, merkezi sınav adı verilen ve belirli okulları kapsayan bir geçiş yöntemidir. Mahalli geçiş ise yayımlanan ilk kılavuzda net olarak okunamamış ve ileride onarılamayacak sorunlara yol açmış bir yöntem olmuştur. Yerel yerleştirme olarak sağlanan geçiş sistemindeki kayıt alanı, okulda bulunuşluk, tercih önceliği, başarı dilimleri ve devamsızlık kriterleri sistemin büyük bir tezat içerdiğinin göstergeleridir. Başarı dilimleri önceliğinin kayıt alanı, okulda bulunuşluk, tercih önceliği sonrasına atılmış olmasının eğitim içerisinde izahı yoktur. Mevcut sistemle ortaöğretime geçişin sürdürülebilir olmadığı anlaşılmıştır. Ortaöğretim ve yükseköğretim geçiş sisteminin çağın gerekleri ve her ne kadar kaçırmış olduğumuz zamanlar olmuş olsa da köklü bir değişikliğe ihtiyaç duyduğu yadsınamaz bir gerçekliktir. Bu gerçekliği kabul etmekle birlikte geleceğe dönük vizyonu geniş, kısa ve orta vadeli programlardan vazgeçmeli ve uzun vadeli bir sistemi hayata geçirmek durumundayız” ifadelerini kullandı.

ACİL ADIMLAR ATILMALI
Mevcut durumda yükseköğretim geçiş sistemiyle her öğrencinin ilgi, istidat ve kabiliyetleri doğrultusunda bir ölçüm yapılamadığına dikkat çeken Demir, şunları söyledi: “Nitekim eğitim sisteminde yapılan değişiklikler belki anlık çözümler üretebilme noktasında bir yere kadar çare olabiliyor gibi görünüyor ise de bir kısır döngü içerisinde olduğumuzu da görmezden gelmemeliyiz. Milli Eğitim Bakanlığının geçmişe dayalı sorunları ortaöğretim ve yükseköğretim geçiş sistemlerini de sorunlu hale getirmektedir. Bakanlığın mevcut yönetici sorunu, uzman öğretmenlik sorunu, öğretmen yetiştirme sorunu, meslek liseleri sorunu,  müfredat sorunu gibi temel sorunlar konusunda öncelik belirlenerek çözüm konusunda acil adımlar atılmalıdır. Bu sorunların geçiş sisteminden ayrı olduğu düşünülerek atılacak adımların sistemin yarasına çok fazla da merhem olamayacağı açıktır.”

SINAVSIZ GEÇİŞ MODELİ
Anaokulundan itibaren öğrencilerin ilgi, istidat ve kabiliyetleri doğrultusunda izlemesini yapılması gerektiğini savunan Demir, “İlkokul ile birlikte bu izleme geliştirilmelidir. İlkokul seviyesinde müzik, beden eğitimi, resim gibi branş dersleri, branş öğretmenleri tarafından verilerek öğrenci farklı alanlarda değerlendirilmelidir. Yapılacak değerlendirmeler sistematik bir hale getirilmelidir. İlkokul beş yıl olarak yeniden planlanmalıdır. Beş yıllık süreçte öğrencinin tanımlaması yapılarak ilgi, istidat ve kabiliyetleri doğrultusunda yönlendirme yapılmalıdır. Belirli periyotlarla elde edilen veriler veli ile paylaşılmalıdır. Bu modelde sınav olmayacaktır. Öğrenci gelişimi takip edilerek öğrencinin ihtiyaç, kabiliyet ve istek doğrultusunda yönlendirmesi yapılabilecektir. Sınavsız geçişi sağlayacak modelde öğrencinin dışarıdan destek almasına ihtiyaç kalmayacaktır” şeklinde konuştu.

ANAOKULUNDAN İTİBAREN YÖNLENDİRME
Üstün yetenekli öğrenciler için her kentte altyapısı tamamlanmış alan/dal ayrımları yapılmış okullar inşa edilmesi gerektiğini belirten Demir, “Modelde özel eğitim gereksinimi olan öğrenciler için anaokulundan itibaren yapılacak tespitler doğrultusunda yönlendirmeler yapılmalıdır. Mevsimlik işçi çocuğu olan öğrenciler için eğitim düzenlemesi maalesef kağıt üzerindeki kalan çalışmalardan ibarettir. Mevsimlik öğrenciler ile ilgili göç merkezleri tarafından geçmiş dönemlere ait göç istatistikleri incelenmelidir. İstatistiklerin vermiş olacağı veriler ışığında gelecekte olası göç planlama içerisine alınmalıdır. Planlama dahilinde göç süresince öğrencinin yatılı eğitim imkanından faydalanması için gerekli altyapı hazırlanmalıdır” açıklamasında bulundu.

İlkses Gazetesi