Ajanskamu.net--

Yeni göreve başlayacak Milli Eğitim Bakanı’nı bekleyen sorunlara ilişkin eğitimin tüm paydaşlarının katılacağı genişletilmiş bir eğitim kurultayının yapılması suretiyle  kalıcı çözüm gerektiren kararlar alınması elzemdir. Sorun çok, sorunların paydaşları çok dolayısıyla geniş katılımlı bir süreç sonunda ideal çözüm öneriyle sorunlar minimum düzeye indirilebilir kanaatindeyim. 
Değişen sınav sistemlerinin, eğitim-öğretime zarar vermeye başladığı aşikardır. Artık müfredat sınava göre mi ayarlanmalı yoksa sınav müfredeta göre mi ayarlanmalı gibi saçma bir ikilemden çıkmamız gerekmektedir. Unutmayalım ki, genç nüfusu çok olan ülkelerde sınavsız bir sistemden bahsetmek olanaksızdır. Bu amaçla adil bir sınav sisteminin belirlenmesi gerekmektedir. Her yıl değişen değil, zorunluluk arz eden durumlarda kısmi değişikliklerin yapılabileceği bir sınav konsepti gerekmektedir. Hatta mümkünse bu değişiklikler de büyük bir mutabakatla olmalıdır. “Yaptım, oldu” değil, iyi tahlil edilerek ve eğitimin tüm paydaşlarının fikirlerinin alınması suretiyle bu değişikliklerin yapılması gerekir. 

Ülkemizdeki okulların sadece % 10’unun nitelikli kabul edilmesi ve sadece bu okullara sınavla öğrenci alımı da kalıcı bir çözüm olmaktan uzaktır. Hatta yeni sorunlar ortaya çıkaracağı da açıktır. Bu sebeple tüm okulların nitelikli hale getirilmesi için planlar yapılmalı, sınav sistemi buna göre dizayn edilmelidir. 
Öğretmen performans değerlendirme sistemi kaldırılmalıdır. Zira, mesleğin itibarı ve onuru ne yazık ki alınan bazı kararlarla yok edilmiştir. Bilhassa strateji eylem planındaki bazı başlıkların uygulanması mesleğin itibarına gölge düşürmekle kalmayacak, mesleği tamamen bitirecek, toplum nezdinde saygınlığını yitirmesine yol açacaktır. Yetkililer bu durumu bir kez daha gözden geçirmeli ve çok yönlü bir şekilde düşünmelidir. Öğretmen umutsuz ise umut dağıtamaz. Öğretmenin mutsuz olduğu bir ortamda ise başarı sağlanamaz. Mahkeme de adalet ne kadar gerekiyorsa eğitimde de en az o kadar disiplin şarttır. Öğretmeni değerlendirecek kişinin ise en az öğretmen kadar eğitip alıp dirsek çürütüp sonra öğretmeni değerlendirmesi esastır. Tabi kimin kimi neye göre, kime göre değerlendireceği de bir muamma iken öğretmene karşı yapılan saldırıların artması da oldukça manidardır. Öğretmeninin eskisi gibi sınıf içi disiplini sağlayamaması üzerine çok yönlü bir şekilde düşünülmeli ve bu konuda araştırmalar yapılarak okullarda artan disiplin olayları ve öğretmene şiddet konuları acilen gündeme getirilmeli, ciddi yaptırımlar ortaya konmalıdır. 

Öğretmenliğin sözleşmeli hale getirilmesi ile yaşanan sorunlar ortadadır. Atanacak kişiye, ya eşini ya işini seç demek ne derece vicdana sığmaktadır, düşünülür. Belirli yerlerde öğretmenin ortalama görev süresi çok düşük (Şırnak’ta ortalama 2 yıl hatta daha da az) olduğu gerçeği masaya bir zorunluluk olarak konsa da, bunun temelinde bazı yerlerde görev yapmanın zorluğu ilk sırada gelmektedir. Elbette, görev yapmanın zorluğu olacaktır. Lakin öğretmeni orada mutlu etmek ve ona destek olmakta yetkili kurumların görevidir. Bu kapsamda sözleşmeli öğretmen alımı kaldırılmalı, kadrolu atama sistemine geçilmelidir. 
Zorunlu hizmetini yapan ve yapmakta olan eğitimciler unutulmamalıdır. Yıllardır doğuda ihmal edilmiş olan eğitimcilere bir teşvik paketinin sunulması ise adeta yılan hikayesine dönmüş durumdadır. Aslında sağlanacak bir teşvik ya da teşvikler demeti hem eğitimciler adına hem de doğudaki eğitim istikrarının sağlanabilmesi adına oldukça fayda sağlayacaktır. Bu teşvik paketi öğretmenlerin doğudan tayin istemesini değil bilakis doğuyu tercih etmesinin önünü açacaktır. Hatta sadece doğu için değil Doğu ve Güneydoğu Anadolu dışındaki bazı illerimizde ve ilçelerimizde yer alan okullarımızda öğretmen sirkülasyonu diğer yerlere göre daha hızlı olmaktadır. Dolayısıyla bu gibi yerlerde eğitimcilerin daha kalıcı, daha uzun süreli görev yapmalarını teşvik edici yönde gerekli tedbirlerin alınması zaruridir. Bu kapsamda zorunlu hizmet tazminatı büyük bir gerekliliktir. 

Öğretmen akademisi açmaya hazırlanıyoruz. Lakin öğretmenin akademik kariyer yapmasına herhangi bir destek sunmadığımız gibi öğrenim haklarına da gerekli desteği vermeyerek de anayasal haklarını kullanmalarına mani oluyoruz. Bu kapsamda öğrenim özrüne daha önce de belirttiğim “Alan dışlı öğrenim özrü çözüm önerisi”nin değerlendirilmesi ve bu konuda zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcı adımlar atılması sağlanmalı, yüksek lisans ve doktora yapan eğitimciler desteklenmeli ve hatta MEB bünyesinde göreve devam etmeleri için bazı teşvikler sağlanmalıdır. 
Öğretmeni, eğitim sisteminin asli unsuru kabul ediyoruz. Lakin asli unsurun itibarına gölge düşürüyoruz. Öncelikle eğitimin asli unsuru olan öğretmenin sorunlarını çözmek adına başta sendikalar olmak üzere bu alandaki sivil toplum kuruluşlarının da görüşlerinin alınacağı ve sorunları minimum düzeye indirmek adına bakanlığın girişimlerde bulunması elzemdir. 

 

Her ile üniversite açmakla övünürken bu üniversitelerden mezun olan binlerce kişiye iş bulma konusunda ne kadar ilerleme kaydedebiliyoruz? Bakanlığın YÖK ile bunu değerlendirip bu konuda gerekli adımları atması da büyük bir gerekliliktir. 
Artan özel okul meselesi, adil bir yönetici atama düzenlemesi, zorunlu hizmet tazminatı, mülakat sorunu, sözleşmeli öğretmenlik sorunu, değişen sınav sistemleri sorunu, öğretmen performans değerlendirme sistemi, nitelikli okullar meselesi ve daha birçok konunun eğitimin tüm paydaşları ile değerlendirilmesi ve buna göre eğitimin sorunlarını azaltmak için bakanlığın atması gereken çok adım olacağı aşikardır. Bu konuda okullar açılmadan önce yaz tatili iyi değerlendirilmeli ve eğitimin tüm paydaşlarının katılacağı çalıştaylar yapılmalı ve ortak bir karara varılmaya çalışılmalıdır. Aksi durumda çalışanlarının memnun olmadığı bir bakanlığın ileri ki dönemlerde daha çok sorunla uğraşacağı şimdiden görülmektedir. İleri de bu sorunların daha da artmaması için bakanlığın ortak konsensusu sağlayacak adımlar atarak yeni bir eğitim reformu yapması elzemdir. 


Mehmet GÜLEÇ
Eğitimci-Yazar