Eğitimciler Birliği Sendikası'nın yaptığı bir araştırmada, acı bir gerçekle karşılaşmıştık.

“Öğretmenlerin yüzde yetmişi, kendi çocuklarının öğretmen olmasını istemiyor.” 

Bu acı ve bir o kadarda vahim tablonun bir çok nedeni var. Bunları bu köşeden ve daha bir çok platformda dile getirdik. Ve getiremeye devam edeceğiz.

Bugünlerde yoğun bir şekilde okulları geziyoruz. Yol haritamızın önemli bir durağı olan öğretmenler odasına uğradığımızda, karşılaştığımız manzara hiçte iç açıcı değil malesef.

Öğretmenlerin moral ve motivasyonunu düşürecek “o kadar çok neden var ki,” anlatamam demeyeceğim. 

Aksine satır satır, saatlerce anlatabilirim. Yeterki konu eğitim olsun. Yeterki eğitim konusunda, bir eğitimciye kulak verecek bir  yetkili olsun. 

Ben anlatmaya hazırım. 

Lütfen, daha fazla zaman kaybetmeden, öğretmenlere kulak verin. Dünyanın en değerli varlıklarını, yani evlatlarınızı geleceğe hazırlayan, onların kişiliklerinin, kimliklerinin inşasında, vazgeçilmez bir yere sahip olan öğretmenlerinizden vazgeçmeyin. 

Öğrencinin hayatında, ailesinden sonra en önemli yere sahip olması gereken öğretmen, öğrencinin kişiliğini kimliğini yoğurup şekillendirecek, rol model olacak baştacı insan olmak şöyle dursun, en küçük problemde, hakaret edilen, tartaklanan, meslek onuru ayaklar altına alınan değersiz insan oldu.

Bu tablonun öğretmenlerden çok, öğrencilerimizin, çocuklarınızın geleceğine verdiği zararı ne zaman fark edeceksiniz?

Sayın veliler! Anne babalar ! Eğitimi ve ülkeyi yöneten yetkililer! Bu ülkede eğitimin sorunlarını hızla çözüp, Türkiye'nin hızına hız katacak sihirli formül nedir? Bilir misiniz? Çocuğunuzun sabah kalktığında okula, heyecanla ve sabırsızlıkla gitmek istediğini hayal edebiliyor musunuz? Akşam olduğunda, eve dönerken gözünün gönlünün okulda kaldığını düşünebiliyor musunuz?

Evladınızın geleceğe, istidat ve kabiliyetine göre, en güzel şekilde, hazırlanırken bunların aşkla, sevgiyle ve fedakarlıkla yapıldığı bir eğitim öğretim ortamının özlemini çekiyor musunuz?

Ey anne babalar! Kıymetli veliler! Unutmayın. Çocuklarınızın başarısına sizden sonra en çok sevinen, onların başarısını sizinle birlikte kıskanmayan tek insan, öğretmendir. Bunu sakın aklınızdan çıkarmayın.

Ülke olarak çok kritik zaman diliminden geçtiğimiz şu günlerde, birde eğitim konusu ayak bağımız olmasın. 
15 Temmuz ruhuyla üstesinden geldiğimiz dahili ve harici ihanet kalkışmasına karşı, nasıl birlik ve beraberlik içinde olduysak, şimdide yedi düvele karşı aynı ruhla mücadeleye hazırız. O ruhu geleceğimiz, hayallerimiz ve her şeyimiz olan çocuklarımıza, öğrencilerimize vermeye devam ediyoruz, edeceğiz. 

Bu zor günlerden, yüksek moral ve motivasyonla, birlik beraberliğimizi pekiştirerek çıkmamızı sağlayacak eğitim öğretim ortamı için, eğitim işini eğitimcilere bırakın. Eğitimle ilgili yapacağınız herhangi bir değişikliği, atacağınız bir adımı, eğitimci paydaşlarınızla istişare etmeden lütfen atmayın.

Biz bu ülke için, elimizi değil yüreğimizi, bütün benliğimizi koymaya hazırız. 

En son sınav sistemi konusunda, acemice ve aceleci bir tutumla attığınız yanlış adımlardan, defalarca geri adım atmak zorunda kaldınız.

Sayın Milli Eğitim Bakanımıza sormak istiyorum. En son tuhaf bir çıkışla ortaya attığınız ders süresinin yarım saate indirilmesini kiminle istişare ettiniz? Milli Eğitim Bakanı olarak yanınızda, sahayı bilen bir öğretmen var mı?

Bilmiyorum. Bunu bir uzmana sormaya gerek yok. Bir öğretmene sormuş olsaydınız, bu sürenin çok kısa olduğunu o öğretmen size söylerdi. Zira kırk dakikalık dersin en az on dakikasının yoklama, sınıf düzeni ve derse hazırlıkla geçtiğini duyardınız. Lütfen bu acemiliklerden artık vazgeçin.

İstişare kültürüyle yoğrulmuş medeniyetimizin mirasçısı olmak, bize hiçbir şey kaybettirmez. İstişareden neden kaçıyorsunuz?

“Danışan dağı aşmış. Danışmayan, düz yolda şaşmış.”

Kaynak: Gazete Haber Vaktim - Ahmet Aydınsoy

Kaynak: Neden öğretmenlere kimse kulak vermiyor?