Çin'den tüm dünyaya yayılan koronavirüs salgını Türkiye'de bir dizi önemli tedbirin hayata geçirilmesine neden oldu.

Yaş gruplarına göre vatandaşlara geçici sokağa çıkma yasağı ve sosyal mesafe kısıtlamaları getirilirken, muhalafet genel sokağa çıkma yasağı getirilmesi konusunda ısrarcı.

Diğer yandan, bu süreçte, CHP'li bazı isimlerden ve partiye yakın gazetecilerden peş peşe gelen 'yerel hükümet' mesajları da tartışmalara neden oldu.

CHP ve yandaşlarından 'yerel hükümet' tezgahı!Gündem
'YEREL HÜKÜMET' SÖYLEMİ NEDEN ORTAYA ATILDI?

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun idari sistemde 'yerel hükümet' diye bir durumun söz konusu olmadığını vurgulayarak eleştirdiği bu söylemle ilgili yaptığı, 'Merkezi hükümet, yerel hükümet ayrımı yapanlar beni işkillendiriyor' açıklaması da kamuoyunun dikkatini bir kez daha bu tartışmaya çekti.

Sabah yazarı Engin Ardıç ise bugün kaleme aldığı köşe yazısında bir adım ileri giderek, bu söylemin arkasında başka planların yattığını öne sürdü.

Koronavirüs krizi üzerinden bir kez daha Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hedef alındığını vurgulayan Ardıç, 'Beklentileri, sokağa çıkma yasağı genelleştirilirse iktidarın nasıl olsa bunun altından kalkamayacağı varsayımına dayalı. Açlık baş gösterince de bunun bir 'sosyal patlamaya' dönüşüp iç savaşa doğru gitmesi...' diye yazdı.

İşte o köşe yazısı;

- Yemezler

Kendilerini çok uyanık sanan bazı çakallar, akılları sıra Tayyip Erdoğan'a ölümcül bir 'tuzak' kurmak istemişlerdi...

Yeni bir anayasanın tartışıldığı günlerde, yeni bir anayasa yapılacaksa bunun bir 'kurucu meclis' tarafından yapılmasını istiyorlardı.

Darbe severlerdi ve darbe sonrası hep gündeme gelen kurucu meclislere alışmışlardı ya...

O mecliste de elbette 'seçkinler' yer alacaklardı, ben öyle dedim, siz 'CHP'li gazeteciler falan' anlayınız.

Tıpkı 1961 yılında olduğu gibi...

Bu çakalların içinde, yeni bir anayasanın halk tarafından onaylanabilmesi için geçerli evet oyu oranını mümkün olduğunca 'yukarı çekmek' isteyenler de vardı.

Hatta, 'yüzde 90 olsun' diyen manyaklar da görülmüştü.

Yani, asla tutturulamayacak bir baraj oluşsun ki anayasa asla onaylanamasın.


Bu son çareleriydi. Ondan önceki daha kestirme eylem planları da Erdoğan'ı anayasa dışına itmek...

Suça teşvik!

Erdoğan durduk yerde bir kurucu meclis toplayacaktı, yani TBMM'nin dışında ve üstünde, yürürlükteki anayasada yeri olmayan olağanüstü bir 'süper meclis'...

Hani, Mussolini hayranı İsmet İnönü ile Recep Peker'in 1936 yılında toplamak istedikleri, TBMM'nin dışında ve üstünde olacak 'faşist konseyi' gibi canım! Atatürk'ten esaslı bir fırça yemişlerdi.

Böylece Erdoğan yürürlükteki anayasayı çiğnemiş olacak, yargı yolu ve hatta belki de punduna getirebilirlerse 'asılma' yolu açılacaktı!

Onlardan çok daha akıllı olan Erdoğan böyle tuzaklara düşecek adam değildi, düşmedi.

Anayasa değişecekse buna ancak ve ancak TBMM karar verebilirdi, halk da onaylar ya da onaylamazdı.

Onayladı, konu kapandı.

***

Aynı çakallar, şimdi de benzer bir tuzak kurmak istiyorlar.

İlle de 'genel sokağa çıkma yasağı' diye tutturdular.

Hükümet yemiyor.

'Önümüzdeki bayram tatilleri birleştirilsin ve erkene alınsın, böylece sokağa çıkma yasağı daha kolay uygulanabilir' diyen zevzek bile var.

Beklentileri, sokağa çıkma yasağı genelleştirilirse iktidarın nasıl olsa bunun altından kalkamayacağı varsayımına dayalı. Açlık baş gösterince de bunun bir 'sosyal patlamaya' dönüşüp iç savaşa doğru gitmesi...

Umutlarını buna bağladılar. Ölü sayısının artmasını da 'iştiyakla' bekliyorlar.

Gün gelecek, bunların hesabı sorulacaktır.

Birdenbire 'yerel hükümetlerden' söz etmeye koyulan Amerikan ajanlarının da hesap verecekleri gibi.

Süperhaber