Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer “Eğitimde başarısızlık var, öğretmen niteliğinde problem var. Ancak bu kabul, sorunu anlama ve çözüme kavuşturma için yeterli değil” diyor.
Türkiye’nin kökü Osmanlı gerileme sürecine giden sancılı bir sürecin içinde yol aldığı biliniyor. Bunu basit bir tespit olarak değil siyasal, kültürel, ekonomik ve zihinsel performansımızı doğrudan etkileyen yakıcı bir gerçeklik olarak söylüyorum. Yaşadıklarımız, maruz kaldıklarımız veya bize reva görülenler ufkumuzu, donanımımızı, durumumuzu doğrudan belirliyor. Tek Parti döneminin kavurucu siyasetinde var kalmak için karanlık, kuytu yerlere çekilen toplumsal kesimlerin neden büyük sıçramalar gerçekleştirmediklerini anlamak zor değil! Yaşanılanlar, yaşanılanların niteliği bir iklim, bir atmosfer oluşturuyor ve bu da orada olanların niteliğini doğrudan etkiliyor. İbn-i Haldun’a atfedilen ‘coğrafya kaderdir’ sözü veya Şeriati’nin ‘tarih, toplum, doğa ve ego’ şeklinde ‘İnsanın Dört Zindanı’ olarak nitelediği hususlar biraz bu durumu betimler nitelikte.

Bildiğimiz bu hususları şunun için tekrar ediyorum: Yaşadıklarımız, maruz kaldığımız veya reva görülen hususlar ufkumuzu, zihnimizi blokaj altına alırken aynı zamanda kurtulmak için verdiğimiz mücadelenin doğasını ve seyrini de etkiliyorlar. Dolayısıyla ‘çifte etki’ şeklinde nitelendirebileceğimiz bu husus hem kısırlaştırıyor hem de kurtulmak için başvurduğumuz reçeteleri de belirleyerek bir kapana dönüştürüyor. Bu açıdan bunun farkında olmak, komplikasyonlarının, açmazlarının bilincinde olmaya çalışmak, uyanık olmak hayati önemdedir.

Kültür, sanat, siyaset, ekonomi, insani ilişkileriniz ne ise aşağı yukarı öğretmeninizin de kalitesi o oluyor.
Uyanıklığı ilgili ve yetkili olanların uhdesine terk edeceğimiz, onların ifa edeceği bir husus olarak görme yanılgısına son vermeliyiz. İlgili ve yetkili olanların niteliğini, düzeyini belirleyen şey bizim ‘kamu’ olarak ne kadar uyanık olduğumuz gerçeğidir. Uyanıklığımız, farkında oluşumuz, alana gösterdiğimiz ilgi ve ihtimam yapılacak iş ve işlemlerin seyrini, düzeyini ve aktörlerin vaziyetini tayin ediyor.

22 Eylül 2018 günü YÖK tarafından Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi ev sahipliğinde ‘Eğitim Bilimleri ve Öğretmen Yetiştirme Alanında Lisansüstü Eğitim Çalıştayı’ düzenlendi. Çalıştaya YÖK Yürütme Kurulu Üyesi, MEB Bakan Yardımcısı, 41 eğitim bilimleri fakültesinden 189 öğretim üyesi ile 29 eğitim bilimleri enstitüsünün yöneticileri ve MEB’in ilgili uzmanlar katıldı. Öğretmenin niteliğine ilişkin bir sorun tespitimiz var ve bildiğim kadarıyla buna kimsenin, öğretmenlerin dâhil, itirazı yok. Dolayısıyla tarihsel arka planı olan bu sorunumuz için ilgili ve yetkili olanların toplanması son derece makul, yerinde. Lakin yukarıda değindiğim handikap bundan sonra devreye giriyor. Problemin çözülmesine ilişkin süreç tuhaflaşıyor, çözümün şekli, yöntemi ve içeriği sorunla bağlantısını yitirerek keyfe keder bir yola giriyor. Nitekim YÖK yetkilisinin açıklaması vaziyetimizin hem itirafı hem de sorun çözme sistematiğimizin neden sorun üreten bir mekanizma olduğunu gösteriyor. Aslında söz konusu toplantı ve açıklama sistemin genel işleyişine ilişkin önemli bir fırsat sunuyor. Doğrusu sistemimizde bu tarz önemli fırsatlar bitmiyor ancak yukarıda değindiğim tarihsel tecrübenin ufku-zihni blokaj altında tutan ve çözümü kapana dönüştüren boyutu burada da devreye giriyor. Bu fırsat ancak kamusal bir ilginin, takip ve denetimin aracına dönüştürülebilirse yol alabiliriz.

Öğretmenin nitelik problemi var. Peki, bunun öğretmenlik eğitiminden kaynaklandığını belirten tespitimiz nereden geliyor?
Çalıştaya ilişkin haber metnine gösterilecek asgari bir dikkat, ahvalimizi önümüze koyuyor. YÖK yürütme kurulu üyesinin konuşmasından öğreniyoruz ki ‘bu konunun masaya yatırılması ve etkin bir eylem planı ile ortaya konulmasının önemli nedeni Cumhurbaşkanı’nın 2017-2018 Akademik Yılı açılış törenindeki öğretmen yetiştirme konusuna ve öğretmen niteliğinin geliştirilmesine yönelik vurguları olmuş. Konunun bu şekilde gerekçelendirilmiş olması önemli. Yani Sayın Cumhurbaşkanı mevzuya değinmese muhtemelen konumuz gündem olmayacak, toplantımız gerçekleşmeyecek. Konuşmada çok daha önemli olan husus ise tarihi bir itiraf/tespit/itham niteliğinde olan şu sözler: ‘Bugüne kadar eğitim bilimcilerden konuyla ilgili beni heyecanlandıran fikir ve proje gelmedi.’

Türkiye’de belirli alanlara ilişkin oluşturduğumuz bilgi ve birikim, içeriğinde ki tüm hoşnutsuzluğa, eleştirel görünüme rağmen mevcudu muhafaza etmek üzere kullanılmaktadır. Cumhurbaşkanı değinmese gündem olmayacak, toplanmayacak bir konu bugüne kadar YÖK’e mevzuya ilişkin bir fikir ve proje taşımayan eğitim akademyası/yetkilileri tarafından nasıl çözülecek? Çok değil daha bir yıl önce aynı mevzuya ilişkin yine MEB, YÖK, Eğitim Fakülteleri ‘Öğretmen Strateji Belgesi 2017-2023’ açıklamıştı. O belgede eksik bırakılan ne oldu da şimdi aynı konuyu daha önce hiç konuşulmamış gibi davranıyoruz? Ziya Selçuk eğitim meselesine ilişkin analizinde çok önemli gördüğüm iki hususun altını çiziyor: Eğitim içinde hayat bulduğu ‘ekosistem’ ile doğrudan ilintilidir, eğitim sisteminde yapacağınız düzenlemelerin ‘birbiriyle konuşan politikalar’ olmalıdır. Bu hususları dikkate alırsak öğretmenlerimizin nitelik problemi bir sürpriz, bir talihsizlik olarak görülebilir mi? Kültür, sanat, siyaset, ekonomi, insani ilişkileriniz ne ise aşağı yukarı öğretmeninizin de kalitesi o oluyor. İkincisi çözüme ilişkin yürüteceğimiz politikalarımızın bir kapan, bir tuzak olmaması için de uyanık olmamız gerekiyor. Sorunun varlığı ve tespiti, sorunun efradını cami ağyarını mani şekilde kavrandığının göstergesi sayılamaz. Evet, eğitim de bir başarısızlık var, öğretmen niteliğinde problem var! Ancak bu kabul, sorunu anlama, anlamlandırma ve çözüme kavuşturma için yeterli değil. Mevzuyu sorunsallaştırma, analiz etme, bileşenlerini açığa çıkartma gibi son derece kompleks bir durumla karşı karşıyayız. Biz teknik bir yanlışlığın düzeltilmesinden, uygun karışımı bulduğumuzda ilelebet çözülecek bir sorundan bahsetmiyoruz. Toplumsal alanın ve ilişki alanın merkezinde yer alan eğitim doğası gereği pek çok okumaya-karşıt okumaya müsait. Tüm bu okumaların yapıldığı, derinleştirildiği ve alana ilişkin birikimimizin zenginleştirildiği bir pratiğe yol vermek durumundayız. Bunu yapabilirsek süreçle çözüm sistematiğimizin de anlamlı bir hal alacağını görebileceğiz. Aksi taktirde bugün hangi nedenlerden kaynaklandığı belli olmayan bir soruna çözüm iliştirme aceleciliği sorunu kronikleştirmekten başka bir işlev görmeyecektir.

 KARAR