Öğretmenlerimiz perişan, hem de çok perişanlar. Özellikle de atama bekleyen öğretmenlerimiz!

Sözleşmeli, ücretli ve özel okullarda üç kuruş paraya çalıştırılan öğretmenlerimizin durumu da onlardan farklı değil.

Güya bayram, ama onların evlerinde matem havası var.

Üzgünler, kırgınlar ve en önemlisi de sahipsizler!..

Bayram boyunca, sosyal medyadan her zamankinden daha fazla mesaj geldi. Çoğu da öğretmenlerimizden.

Her birinin hikâyesi ayrı ama hemen hepsi de derin hayal kırıklığı noktasında buluşuyorlar.

Eğitim fakültesine girdiklerinde, hele ki mezun olduklarında, ne hayaller kurmuşlardı. “Ülkemin dört bir yanı benim vatanım” diye görev aşkıyla yanıp tutuşmuşlardı.

Sonra karşılarına KPSS belası çıktı. Yıllarca çalışıp, o engeli de aştılar. Tamam, artık bu kez oldu dediler ama bu defa da engellerin en belalısıyla yani mülakat ile karşı karşıya kaldılar...

Umutları da tükendi, enerjileri, paraları, kredileri ve yaşam sevinçleri de.

Çoğu evlerine, hatta odalarına kapanmış durumda.

Ne kimseyle görüşüyorlar ne de kırk kez çaldıkları kapıları bir kez daha çalmak için yeni bahaneler arıyorlar.

Tükenmişlik sendromu bu olsa gerek ama yılmak yok!..

Gençlerimiz iktidarıyla, muhalefetiyle, siyasetin ne kadar umurunda, çok merak ediyorum.

Genel söylemlerin dışına çıkıp, ne zaman ciddi bir proje hazırlayacaklar?

Şimdi değilse, ne zaman?..

Peki, öğretmenler böyle de diğer meslek mensupları farklı mı?

Birkaç meslek dışında neredeyse tümü aynı kaygıları yaşıyor...

Ne olur, artık gençlerimize sahip çıkalım.

Üniversiteleri yeniden yapılandıralım, doğru insan gücü planlaması yapalım...

Gençlerin yüzünün gülmediği bir ülkede, gelecek için umutlanmak, deveye hendek atlatmaktan çok daha zor!..

Özetin özeti: Gidecek liman kalmadıktan sonra, gemisini yürüten kaptan olsa ne olacak ki!..

Abbas Güçlü - Milliyet