Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın, 2019-2020 Eğitim-Öğretim Yılının başlaması dolayısıyla yaptığı basın açıklamasıdır.

2019-2020 Eğitim-Öğretim Yılı 9 Eylül tarihinde başlıyor. Öncelikle tüm eğitim çalışanlarımıza ve öğrencilerimize başarılı bir eğitim-öğretim yılı temenni ediyoruz.

Yeni eğitim-öğretim yılında ziller yine sorunlarla çalıyor. Bu sorunların başında öğretmen atamaları geliyor.

2019 yılının sonuna kadar 60 bin atama daha yapılmasını talep ediyoruz.

Bilindiği gibi Türk Eğitim-Sen olarak talebimiz Milli Eğitim Bakanlığı’nın Ağustos ayında 60 bin atama yapması idi. Ancak Bakanlık on binlerce öğretmen açığına rağmen Ağustos ayında sadece 20 bin atama yaptı. Oysa ki yakın zamanda 700 bin atama bekleyen öğretmen adayının bulunduğunu ve 80 bin ücretli öğretmen ile okullarımızdaki eksikliğin giderilmeye çalışıldığını ifade eden Milli Eğitim Bakanımızın kendisiydi. Türk Eğitim-Sen olarak geçtiğimiz eğitim-öğretim yılında yaptığımız ücretli öğretmen araştırmasına göre sadece 74 ilde 83 bin 783 olduğunu tespit ettik. 81 ili göz önünde bulundurursak bu rakamın 100 bine ulaştığını görebiliriz. Dolayısıyla ücretli öğretmen sayısı Sayın Bakan’ın ifade ettiği 80 bin rakamından daha fazladır. Kaldı ki geçtiğimiz yıl norm kadro açığı da yine tespitlerimize göre sadece 66 ilde 110 bin 721’dir. 81 il olduğunu düşündüğümüzde norm kadro açığının bu rakamdan çok daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Madem öğretmen açığımız var, atama bekleyen 700 bin öğretmenimiz var, eğitimde uluslararası alanda rekabet etme iddiamız var, o halde neden açığı ücretli öğretmenlerle gidermeye çalışıyorsunuz? Bakanlığın ilk etapta en azından 100 bin öğretmen ataması yapacak gücü yok mu? Bir ücretli öğretmenden ne kadar verim alabilirsiniz? Aylık kazancı asgari ücreti bulmayan, hiçbir hakka, hukuka, güvenceye sahip olmayan ücretli öğretmenler öğrencilere ne ölçüde katkı sunabilir? İki yıllık meslek yüksekokulu mezunlarının bile ücretli öğretmenlik yaptığı göz önüne alındığında ücretli öğretmenlerle okullarımız başarıyı nasıl yakalayabilir, eğitimde çağ atlama hedefine nasıl ulaşabilirsiniz? Bu noktada yapılması gereken Bakanlığın neredeyse bir istihdam modeli haline gelen ücretli öğretmen uygulamasından vazgeçmesi ve ivedi olarak kadrolu öğretmen ataması yapmasıdır. 2019 yılının sonuna kadar 60 bin atama daha yapılması talebimizde ısrarcı olmaya devam ediyoruz. Öte yandan atama bekleyen öğretmen sayısının 1 milyona yaklaşması tamamen yanlış eğitim politikalarının sonucudur. Acil tedbir alınmazsa önümüzdeki 10 yıl içinde sayı ikiye katlanacaktır. Bu gençlerimiz için hükümetin mutlaka bir planlama yapması, eğitim fakültelerinin kolay, ulaşılabilir bir alan olmaktan çıkarılması gerekmektedir.

Asıl olan, sadece kadrolu olarak ve güvenlik soruşturması temiz olanlar içinde KPSS puan üstünlüğüne göre atama yapmaktadır.

Sözleşmeli istihdamın inatla sürdürülüyor olması anlaşılır gibi değildir. 2011 yılında kaldırılan sözleşmeliliğin 2016 yılında mülakatla birlikte geri getirilmesi ve 2016 yılından beri her yaptığı alımı sözleşmeli olarak gerçekleştiren Hükümetin bunu bir politika olarak sürdürmesi eğitim hayatımız için önemli bir problemdir. Sözleşmeli öğretmenliğin zorluklarını tüm kamuoyu yakından bilmektedir. Eşlerin birbirinden ayrıldığı, çocukların anne babalarına özlem duyduğu, özlük ve ekonomik haklar açısından sorunlu olan sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına son verilmesi gerekmektedir. Her ne kadar Sayın Ziya Selçuk döneminde olumsuz etkileri en aza indirilmiş olsa da mülakatın yıllar boyu öğretmenlik mesleğine itibar kaybettirdiğini, keyfi uygulamalara yol açtığını, hakkaniyeti zedelediğini bilmeyen yoktur. Bu noktada asıl olan, sadece kadrolu olarak ve güvenlik soruşturması temiz olanlar içinde KPSS puan üstünlüğüne göre atama yapmaktadır.

Torpilin öncelendiği, yandaşların kayırıldığı, hak etmeyenlerin makamlara getirildiği yönetici atamalarında mülakat kaldırılmalıdır.

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, yönetici mülakatlarında güvenlik soruşturması temiz olan adaylara mülakat puanı olarak yazılı sınav puanının verileceğini söylemişti. Sözlü sınav sonuçlarına baktığımızda, Bakan Selçuk’un sözünde durduğunu görüyor ve kendisine teşekkür ediyoruz. Ancak konuyla ilgili mevzuatta bir düzenleme yapılması zorunludur. Zira Bakan Selçuk bugün mülakat puanı olarak yazılı sınav puanı verilmesine yönelik talimatta bulunurken yarın başka bir Bakan keyfi bir uygulama yapabilir. Nitekim bunun örneklerine geçmişte fazlasıyla tanık olduk. Yazılı sınavdan çok yüksek puan alan yönetici adayları mülakatta çok düşük puanlar verilmek suretiyle elendi, bir sendikanın üyeleri kayırılarak, işin ehli olup olmadığına bakılmaksızın yönetici olarak görevlendirildi. Yapılması gereken yasal düzenleme bellidir: Torpilin öncelendiği, yandaşların kayırıldığı, hak etmeyenlerin makamlara getirildiği, sendikaya, ideolojiye, siyasi tercihlere bakıldığı yönetici atamalarında mülakat ivedilikle kaldırılmalı, görevlendirmeler sadece yazılı sınav sonucuna göre yapılmalıdır. Ayrıca MEB teşkilatının tüm hücrelerine kadar arındırılmaya ihtiyacı vardır. Bu minvalde Bakanlığın sendika, vakıf, cemiyet görünümlü çetelerden, kendisini neredeyse Bakan yerine koyarak, talimatlar yağdıran, kafasına göre iş yapan yandaşlardan temizlenmesi çok önemlidir. Unutulmamalıdır ki; hakkaniyetli atamalar yapılırsa okullarımız, kurumlarımız şeffaf yönetilir; başarı ve verim sağlanır.

Eğitimcilere yönelik “Şiddeti Önleme Kanunu” çıkarılmalı, eğitim çalışanlarının güvenlik içinde çalışması yasal koruma altına alınmalıdır.

Eğitimde şiddet her geçen gün daha da büyüyen ve engelleyemediğimiz bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Öğretmenlerin yıllar içinde toplumdaki statülerini kaybetmesiyle artış gösteren şiddet olaylarına her fırsatta dikkat çeksek de ne yazık ki hala bir önlem alınmamıştır. Yeni eğitim-öğretim yılı umutla başlarken, eğitim çalışanlarına yönelik şiddet haberlerine tanık olup, umutsuzluğa gark edilmek istemiyoruz. Dolayısıyla eğitim çalışanlarının saygınlığını artırmak hayat memat meselesidir. Milli Eğitim Bakanlığı eğitim çalışanlarının kaybettikleri itibarlarını geri kazandırmak için çalışma başlatmalı, siyasiler söylemlerinde eğitim çalışanlarını tahkir eden değil, yücelten bir dil kullanmalı, kamu spotlarında eğitimcilerin öğrencilerimiz, geleceğimiz için önemi anlatılmalıdır. Ayrıca Türk Ceza Kanunu’nda eğitim çalışanlarına yönelik şiddet ayrı bir suç tipi olarak düzenlenmeli, eğitimcilere yönelik “Şiddeti Önleme Kanunu” çıkarılmalı, eğitim çalışanlarının güvenlik içinde çalışması yasal koruma altına alınmalıdır. Sendikamızın teklif ettiği gibi eğitim çalışanlarına şiddet uygulandığında bir şikâyete bağlı kalmaksızın fail hakkında kamu davası açılmalı ve en ağır cezai müeyyideler uygulanmalıdır. Okullarda güvenliğin imece usulüyle sağlandığını, nöbetçi öğretmelerin güvenlik görevlisine dönüştüğünü göz önüne aldığımızda bu yasanın gerekliliği daha iyi anlaşılmaktadır.

Okullaşma oranlarında yüzde 100 hedefine ulaşılmalıdır.

Okullaşma oranları MEB istatistiklerine göre 2017-2018 eğitim-öğretim yılında okul öncesinde 5 yaş grubunda yüzde 66,88, ilkokulda yüzde 91,54, ortaokulda yüzde 94,47, ortaöğretimde ise yüzde 83,58’dir. İlkokulda okullaşma oranlarında 2013-2014 eğitim-öğretim yılına göre ciddi bir azalma vardır. 2013-2014 eğitim-öğretim yılında ilkokulda okullaşma oranı yüzde 99,57 iken, devam eden yıllarda düşüş göstermiştir. Okullaşma oranları ilkokulda 2014-2015 eğitim-öğretim yılında 96,30, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında 94,87, 2016-2017 yılında yüzde 91,16 olmuştur. 2017-2018 eğitim-öğretim yılında ise ilkokulda okullaşma oranı yüzde 91,54’e yükselmiştir. Ülkemizin eğitimde öncelikli hedeflerinden birisi okullaşma oranlarını yüzde 100 düzeyine ulaştırmak olmalıdır. Ayrıca derslik açığı tamamen giderilmelidir. Bilindiği gibi MEB’in 2019 yılı sonuna kadar tekli eğitime geçme hedefi vardı. Ancak son yapılan LGS’nin de ardından bu hedefin mümkün olamayacağı ortaya çıktı. Zira yerleştirmelerde mağduriyet oluşmaması için okulların kontenjanları artırıldı ve dolayısıyla bir kısım okullar ikili eğitime döndü. MEB’in en kısa sürede derslik açığını kapatması ve tüm okullarımızı tekli eğitime dönüştürmesi çok önemlidir. Öte yandan MEB istatistiklerine göre, ilkokul ve ortaokulda derslik başına düşen öğrenci sayısı 24, ortaöğretimde 21’dir.  Derslik başına düşen öğrenci sayısı ilkokulda ve ortaokulda İstanbul ile Diyarbakır’da 30, Bursa, Mardin ve Van’da 28, Hakkari ve Şırnak’ta 31, Gaziantep’te 32, Şanlıurfa’da 34’tür. Derslik başına düşen öğrenci sayısı ortaöğretimde İstanbul, Kocaeli, Düzce, Hatay, Iğdır, Batman, Osmaniye ve Adıyaman’da 23, Sakarya’da 24, Gaziantep, Van, Kahramanmaraş ve Diyarbakır’da 25, Hakkari’de 29’dur. Bu rakamlardan da görüleceği üzere bölgeler arası eşitsizlikler dikkate alınmalı, özellikle Büyükşehirler ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşanan derslik açığına çözüm bulunmalıdır.

Zorunlu Hizmet Tazminatı uygulaması mutlaka hayata geçirilmelidir.

Vizyon Belgesi’nde de yer alan bu uygulama ile birlikte mahrumiyet bölgelerindeki öğretmen açığı kapatılabileceği gibi, öğretmenlerimizin o bölgelerde gönüllü olarak çalışmalarını da sağlayabiliriz. Bu uygulama hayata geçirilince sözleşmeli öğretmen istihdamına da gerek kalmayacaktır. Çünkü hatırlanacağı üzere sözleşmeli öğretmenlik mahrumiyet bölgelerinde öğretmen tutabilmek amacıyla getirilmişti.

Sendikamız ek gösterge sözünün yerine getirilmesini talep etmektedir.

Ek gösterge, devletin en başında yer alan Sayın Cumhurbaşkanı’nın sözüne karşın 1 yılı aşkın süredir hayata geçirilmemiştir. Son olarak Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nda da 3600 ek gösterge artışları görüşmeye açılmamıştır. Sendikamız konuyla ilgili çalışmaların bir an önce TBMM gündemine getirilmesini, ayrıca tüm kamu çalışanlarının ek göstergelerinin güncellenerek, ek göstergeden yararlanamayan yardımcı hizmetler grubunun ek göstergeden yararlandırılmasını talep etmektedir.

Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun yeni eğitim-öğretim yılında hayata geçirilmesi en büyük beklentilerimizdendir. Öğretmenlerin 657 sayılı DMK’dan doğan iş güvencesi ile kazanılmış haklarını geriye götürmeyecek bir kanunun kamuoyuna açıklanması eğitimimizin geleceği açısından büyük öneme sahiptir. Öğretmenliğin mesleki statüsü sağlam bir zemine kavuşturulmalı, öğretmenlik herkesin “Ben de yapabilirim” diyebileceği bir meslek olmaktan çıkarılmalıdır. Sözleşmeli öğretmenliğin kaldırılması, mahrumiyet bölgelerinde görev yapanlara teşvik uygulaması getirilmesi, eğitim çalışanlarına yönelik şiddet ile ilgili tedbir alınması, öğretmen atamalarında uygulanan mülakatın kaldırılması kanunda mutlaka yer almalıdır. Ayrıca kanunda kariyer basamaklarına yer verilmeli, sınav olmaksızın 10 yılını dolduran öğretmenlere uzman, 20 yılını dolduran öğretmenlere başöğretmen unvanı verilmelidir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.