Ankara Çubuk’ta yaşanan müessif olay erbab-ı siyaset ve medyamızın her türünde bir turnusol kağıdı oldu. Hakkari’de gerçekleşen PKK terör saldırısında- bir dostun ifadesiyle-

 “Dört fidan devrildi toprağa/ Biz dik durabilelim diye!” nitelemesini sonuna kadar hak eden bir şehadet ile aramızdan ayrılan yiğitlerden Sözleşmeli Er Yener Kırıkçı’ nın cenaze merasiminden bahsediyorum. Memur Sen camiası olarak bizim de katıldığımız bu törende CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na-duyulan tepki ve sonrasında- yaşanan arbedede, yumruklu bir saldırı oldu. Gerçek mahiyetini ancak soruşturma ve kovuşturma sonunda öğrenebileceğimiz bu olay, ne yazık ki “toprağa düşen dört fidan” dan daha fazla yer buldu haber kanallarında. Kimilerinin canı nedense bazılarının yaşadıklarından daha değerli olamadı benim ülkemde.

Peşinen söylemeliyim ki; kalbimde zerre kadar muhabbet dahi işgal edemeyen Sayın Kılıçdaroğlu’na gösterilen bu tepkiden de atılan bu yumruktan da razı ve hoşnut değilim. Çünkü inancımız “Kendin için istemediğini başkası için de istememeyi..” öğretir bize. Ancak sözün başında dile getirdiğimiz ikircikli tavrın, hem bir kısım politikacılardan hem de medyadan sadır olması, geleceğimiz adına kaygı verici ciddi bir tehlikedir.

Şiddetin bir yol olmadığına ve sözü kalmayanın tercih ettiği bir yöntem olduğuna inanan birisi olarak, Kılıçdaroğlu’ nun başına gelen hadiseyi tasvip etmediğimi az önce belirtmiştim. İlaveten, Sayın Kılıçdaroğlu’na “Ne işin vardı orada?!” diyecek bir politik dili de doğru bulmadığımı söylemeliyim. Tüm bu olup bitenlerin sona erdiğinde ve  hayat normale döndüğünde vicdanı olan herkesi bekleyen soruları paylaşmak ve durum tespitinde bulunmak istiyorum.

Kızılca kıyamet koparan kalemşörlere ve politikacı bir kısım zevata sormak istiyorum:

 17 yıl önce kardeşini şimdi de yeğenini PKK ile yapılan mücadelede- bu vatan uğruna- şehit veren bir amcayı, ancak teröristlere reva görülebilecek kelepçe ile itibar linçine tabi tutmak sizi mutlu etti mi?

Canı yanmış bir şehit yakınının öfkeyle yaptığı münferit olaydan kahramanlık hikayesi çıkarmak hanginizi –siyaseten- tatmin edecek?

Siz –vicdanınız varsa eğer- bu sorularla meşgul olmaya niyetliyseniz size yardımcı olmak adına bazı hatırlatmalarda bulunmak isterim.

Bizim kitapta “Ele verir talkını kendi yutar salkımı” anlayışına yer yoktur. Adalet asgari insanlık vazifesidir. O bakımdan, haksızlık yapmayalım kaygısıyla benzer vakalarda gösterilen tepkileri ve gazete manşetlerini yokladım. Neyse ki sosyal medyada hiçbir şey kaybolmuyor ve ettiğimiz lafın da yazdığımız yazınında günü geldiğinde yakamıza yapışı veriyor. Enerji Eski Bakanı Sayın Taner Yıldız’a yine bir şehit cenazesinde yumruk atıldığında karşı mahallenin tetikçisi Sözcü “Yumruk Terapisi “ başlığını uygun görmüş, bu olayda ise aynı gazete “Alçak Saldırı” başlığını tercih etmiş mesela.  Peki bugün mağduru oynayan ve canı yanmış bir ihtiyarın attığı yumruktan siyasi zafer devşirme peşinden koşan CHP karşı tarafa saldırı olduğunda nasıl davranmış örneğin?!

Adalet Eski Bakanlarından Sayın Bekir Bozdağ’a yapılan saldırı sonrası CHP’li Umut Oran saldırıyı gerçekleştiren CHP’li belediye çalışanının yanaklarını okşarken bir başka CHP yetkilisi Gökhan Günaydın ise Pazarcık Belediye çalışanı şahsı( Hüseyin Satı) ise makam aracı ile emniyete götürür.

Bütün bu olup bitenleri değerlendirirken bir gazetecinin( yanlış hatırlamıyorsam fatih Altaylı)  meşhur klişe cümlesi geliyor aklıma;

“Ne zaman adam oluruz?” diyerek kendince saptamalarda bulunur, okuyucularına tavsiyeler ederdi yazılarında.

 Şimdi “eğri oturup doğru konuşma vakti!..”

Kılıçdaroğlu’na yumruk atana terörist muamelesi, Taner Yıldız’a yumruk atana “ Yumruk Terapisi” güzellemesi; Bekir Bozdağ’a saldırana ise başını okşayarak VİP hizmeti ile emniyete götüren  kocaman çelişkiden çıkan sonuç nedir?!

Sizi bilmem ama Aşık Veysel’in meşhur türküsü “Şeytan bunun neresinde!” dizeleri geliyor aklıma ve şöyle diyorum:

Şeytan var mıdır bilmem amma koca bir çifte standart vardır ortada. Beyaz Türk’ün yediği yumruk cinayet, ötekilerinin yediği dayak ise “Oh olsun!” dedirten bir ceza kesmedir bu kafa yapısına göre.

O yüzden “Osman Amca Yalnız Değildir!” hastag’i yerinde bir başlık olmuş; ancak Osman Amca’lar yalnız bırakılmıştır bizim mahallede..

                                                                                           İdris ŞEKERCİ

                                                                   Eğitim Bir Sen İstanbul 6 Nolu Şube Başkanı