Birkaç aydır gündemde olan Doğa Koleji Krizi, bugün kurumun İTÜ Vakfı’na satış yoluyla devrinin gerçekleştiğinin açıklanmasıyla sona ermiş gibi görünüyor.  Bu süreçte mağdur olan meslektaşlarımız, velilerimiz ve öğrencilerimiz için tekrar huzurlu bir öğretim sezonunun başlamasını ve hep böyle devam etmesini dileriz.

Bu dönemde üç ayı aşkın bir süredir maaşlarını alamayan meslektaşlarımızın özellikle İstanbul gibi zor bir şehirde günlük yaşamlarını devam ettirmekte ne kadar zorlandıklarını tahmin etmek güç değildir. Şüphesiz bu güçlükler benzer biçimde tüm şehirlerimizde aynı sorunla muhatap diğer meslektaşlarımızı da derinden etkilemektedir. Bu zorluğa rağmen öğretmen arkadaşlarımız sınıflarını, okul yöneticisi meslektaşlarımız da yönetimini üstlendikleri kurumu terk etmemişler ve eğitim öğretimin aksamadan sürmesi için ellerinden gelen bütün fedakarlığı göstermişlerdir. Bu fedakarlığı başta öğrencilerimiz ve velilerimiz olmak üzere bütün kamuoyu yakından müşahede etmiştir.

Okul yöneticisi meslektaşlarımız ayrıca, kurum sahiplerinin ve kurucularının pek görünmediği böyle bir ortamda kurumlarına yönelik toplumdan, medyadan ve diğer kesimlerden gelen soruları, açıklama taleplerini, suçlamaları ve mağduriyetleri göğüslemek gibi zor bir görevi de üstlenmek zorunda kalmışlardır. Benzer zorluklar yaşayan birçok meslektaşımızın da benzer fedakarlıkları göstermeye devam ettiğini biliyoruz. 

Böyle kritik bir zamanda örnek tutumlarından ve mesleklerine ve kurumlarına bağlılıklarından dolayı bütün meslektaşlarımızı kutluyoruz.

Özel Öğretim Kurumları, 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ve ilgili diğer mevzuat çerçevesinde açılan örgün ve yaygın eğitim kurumlarıdır. Kamuoyunda “özel okul” olarak tanınan bu eğitim kurumlarının sayısı 13 bini, öğrenci sayısı 1,5 milyonu, öğretmen sayısı da 170 bini aşmış durumdadır. Eğitim sistemimizin yasal kurumları olan ve öğrenci sayısı bakımından neredeyse %10’luk bir dilimi ifade eden özel okullar, eğitim hizmetlerini Anayasamıza göre Devletin denetim ve gözetimi altında yürütmekte; kuruluş ve açılış izinleri, öğretmen ve yönetici atamaları, müfredatları, öğrenci kayıtları ve diğer bütün işlemleri ilgili mevzuat çerçevesinde MEB ve diğer yetkili kamu idareleri tarafından denetlenmektedir.

Girişim hürriyeti çerçevesinde özel öğretim kurumu açma hakkını kullanan girişimciler tarafından açılan okulların, verdikleri hizmetin bir kamu hizmeti olmasından dolayı daha sıkı bir denetime tabi tutulmaları gerektiği açıktır. Doğa Koleji örneğiyle kamuoyuna yansıyan biçimde özel okul krizi, esasen sektörün kanıksadığı bir durumdur. Son bir iki yıldır neredeyse her hafta birkaç özel okulun mali yapının bozulduğu, maaş krizi yaşandığı ve önemli diğer mağduriyetlerin yaşandığı bilinmekte ama önemli bir kısmı Doğa Koleji kadar büyük okullar olmamalarından dolayı genellikle kamuoyuna yansımamaktadır. Oysaki eğitim hakkından yoksun kalan yalnızca bir tek öğrenci bile olsa hem toplumun hem de devlet organlarının üst düzeyde hassasiyet göstermeleri önemli bir gerekliliktir.

Özel okullarda öğretmenlerin özlük haklarına yönelik politika ve uygulamalar dolayısıyla mağdur olan onlarca meslektaşlarımızın bu durumları aslında MEB tarafından da bilinmektedir. Devletin düzenleme ve denetim işlevini ilgili kamu idareleri arasındaki eşgüdümü sağlamış olarak etkin bir biçimde yerine getirmemesinden ötürü, büyük heyecan ve emeklerle kurulan özel öğretim kurumları, kurumsal yapılarını güçlendirecek araçlardan mahrum kalıyor; bu da başta öğretmenler olmak üzere özel öğretim kurumlarında çalışanların gelecek ve kariyer beklentilerini zayıflatıyor. Öğretmen adayları ve özel öğretim kurumlarındaki neredeyse bütün öğretmenleri ilk fırsatta devlet okullarında gelecek ve kariyer arayışına mecbur bırakıyor.

Bununla birlikte özel okul çalışanlarının haklarını aramak konusunda ve benzeri mağduriyetleri bir daha yaşamamaları için Anayasal çerçevedeki en temel hakları olan sendikalaşma ve dernekleşmeleri konusundaki girişimlere başlamaları da kendileri açısından kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Benzer bir durum özel okul öğrenci velileri için de geçerlidir. Velilerimizin sivil toplum kuruluşları oluşturarak yasal çerçevede haklarını arama konusunda arayışlara girmemeleri ve kendilerini MEB karşısında kurumsal bir temsil fırsatından yoksun bırakmaları; özel okul kurucularını ve işletmecilerini keyfi tutumlar sergilemelerinde daha da cesaretlendirmektedir. Ekonomileri, demokrasileri ve insani gelişmişlik göstergeleri ileri düzeyde olan ülkelerde vatandaşların her şeyi devletten bekleyen pasif bir tutum içinde olmadıkları; aksine gerçek anlamda oluşturdukları sivil toplum kuruluşlarıyla ülkelerine ve yaşam kalitelerine değerli katkıda bulunan aktif katılımcılar oldukları bir kez daha hatırlanmalıdır.

MEB’in görevi elbette mali krize giren bir okulu devlet bütçesinden destekle ya da özel kredilerle kurtarmak değildir ve olmamalıdır. MEB’in kapanan bir özel okulun öğrencilerini devlet okullarına naklini yapması için de A, B, C planları yapmasına gerek yoktur. Fakat son 10 yılda artış trendine giren özel okullaşmada mevzuat açıklarından ve denetim eksikliğinden dolayı benzer krizlerin yaşanabileceği kolaylıkla öngörülebilirdi. Bu öngörüler çerçevesinde Devletin, başta öğrenciler olmak üzere velilerin, öğretmenlerin, okul yöneticilerinin ve elbette girişimcilerin mağdur olmaması için gerekli politika ve uygulamaları geliştirmesi beklenirdi. Eğitim gibi anayasal bir hak ve ödev olan hizmet alanlarında bu öngörülerin daha fazla titizlik gerektirdiği açıktır.

Bütün bu süreçleri ve muhtemel ve yaşanan krizleri yakından takip eden ve bilen MEB’in görevi özel okulları başta mali açıdan olmak üzere daha düzenli bir denetime alması ve kurumların sürdürülebilir mali ve akademik yapılara sahip olması için gerekli çalışmaları başlatması gerekmektedir. Bu açıdan özellikle 2023 Eğitim Vizyonu Belgesinde de belirtilen denetim sistemin etkin bir şekilde yapılandırılması çalışmalarına vakit geçirilmeden başlanmalıdır.

Bilindiği gibi Anayasamızdaki son yapılan değişikliklerle birlikte kanun teklifi verme yetkisi yalnızca milletvekillerine aittir. Bununla birlikte her geçen zaman daha da derinleşen özel okullar bağlamındaki krizlerde milletvekillerimizin bu konuda yasa önerisi konusunda çalışmalara başlamamaları ve öneri vermemeleri de oldukça düşündürücüdür. Oysaki Doğa Koleji örneğinde de görüldüğü gibi özellikle holdingler bünyesinde yer alan büyük okul gruplarının mali işleyişlerinde kanunla düzenlemeler yapmak kaçınılmaz bir zorunluluktur ve tabi ki bu görev hangi siyasi parti ve grup içinde yer alırlarsa alsınlar, hiçbir mazeret öne sürülmeden milletvekillerine aittir.

Umarız Doğa Koleji Krizi örneği ile yaşadıklarımızdan veli, öğretmen, okul yöneticisi ve girişimciler olarak ders çıkarmışızdır. Ancak en büyük dersi çıkarması gereken devletin de girişimcilerin motivasyonunu düşürmeden sektöre dinamizm kazandıracak önlemler almak üzere girişimde bulunması gerekmektedir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

 

20 Aralık 2019

Öncü Okul Yöneticileri Derneği