Gerek yetkili sendikanın geçmiş performansları, gerekse grev hakkı olmayan ve hakem kurulunun son sözünün esas olduğu bir sözleşmenin niteliğinden dolayı kimsenin ciddi bir beklentisi bulunmuyor. Konfederasyonlar yüzlerce maddelik talep listelerini Devlet Personel Başkanlığına teslim ettiler. Yine her toplu sözleşme öncesinde olduğu gibi üyelerini manipüle etmek amacıyla pazarlığı çok yüksekten başlatarak astronomik rakamlar talep ettiler.

Oysa hükümetin kafasındaki rakamlar üç aşağı beş yukarı bellidir ve çok fazla değişmesini istemez. Hükümetin ne vereceğini geçtiğimiz ay kamu işçilerine verdiği oranlara bakarak da anlayabiliyoruz. Hükümeti inadından vazgeçirip pazarlığa yönlendirebilecek tek şey, beş milyon memurun kenetlenmiş bir şekilde söylem birliği ederek karşısında oturduğunu hissetmesidir. Maalesef, yetkili sendikanın toplu sözleşme görüşmelerinde hükümetin arzusu hilafına bir pazarlık ısrarında bulunması, gerçekçi bir restleşmeye girmesi gibi bir beklenti içinde olmak, bugüne kadarki yaklaşımına ve hareket tarzına ters olduğu için çok iyimser bir beklenti olacaktır. Ayrıca genel olarak kamu sendikacılığının içinde bulunduğu çıkmaz ve sendikaların başına çöreklenmiş olan kifayetsiz yönetici kadrolar hükümetten çok birbirleriyle kapıştıkları için hükümetin eli her zamanki gibi güçlü olacaktır.

Fakat biz yine de sözün güzelini söyleme görevimiz gereği belki bu kez dinlerler diyerek yetkili yetkisiz o masanın etrafına oturacak olan konfederasyonlara sesleniyoruz:

Milyonları temsil edeceğiniz toplu sözleşme masasına oturuyorsunuz. 

Çalışanlar, emekçiler; alın terlerini, çocuklarının ekmeğini, aşını, adalet ve hakkaniyet gereğince iktidar karşısında savunmanız için size emanet ettiler.

Omuzlarınızdaki yükü hissediyor musunuz?

Sefalet ücretine çalışan öğretmenin, akademisyenin, idarecinin, memurun, hizmetlinin hakkını, hukukunu korumaya talip olduğunuzun farkında mısınız?

O zaman; iktidar karşısında en azından sözleşme görüşmeleri süresince sendikal rekabeti bir yana bırakın. Hükümete değil de birbirinize sendikacılık yaparak size verilen emanete ihanet edip, duyulan güveni boşa çıkartacak didişmeler içine düşmeyin.

İdeolojik-politik farklılıklarınızı en çok askıya almanız gereken zaman dilimi olan “sözleşme sürecini” birbirinize karşıtlıklarınızı derinleştirerek, gerginliklerinizi kamuoyuna sergileyerek heba etmeyin.

Elbirliğiyle hükümet karşısında cephe siyaseti yürütün. Sözleşme masasında güçlerinizi birbirinize yöneltmeyin.

Akıl ve mantık bu masaya güçlerinizi birleştirerek ortak bir ses, ortak bir irade yansıtmanızı icbar ederken birbirinizi güçsüz kılarak, itibarsızlaştırarak hükümet cenahının elini güçlendirmek için yarışmayın.

Görüşmelere tam kadro yönetim kurulunuzla gitmeyin. Toplu sözleşme masasında tam kadro fotoğraf çektirmenin sendikal mücadele olmadığını artık fark edin. Yanınıza iktisatçı, hukukçu, ekonomist işin uzmanı profesörleri, alanında uzman akademisyenleri alıp öyle gidin. Devletin iyi yetişmiş ve hazırlanmış bürokratlarının rakamlarla, istatistiklerle, mevzuatlarla sizlerin kafasını nasıl karıştırdığını, sizleri sözü olmayan duruma nasıl düşürdüklerini yakinen biliyoruz. Onun için sözleşme masasına yetkin ve uzman kişilerle iyi bir hazırlıkla gidin.

Aranızdaki çekişmeyi, birbirinize laflarınızla üstün gelme hevesinizi bir yana bırakıp milyonların alın terini, emeğini, hakkını ve hukukunu hep birlikte güçlü bir şekilde savunun.

Toplu sözleşme masası sendikal rekabetin yapılacağı yer değil, birlikte kazanımlar için dayanışmanın yapılacağı yerdir. Bunu unutmayın.

Sizlerin bu masada yapacağı ayrışmacı tartışmalar, işveren olan iktidarın elini güçlendirecek ve sizlere inanan güvenen insanların emeklerinin, haklarının iktidar tarafından gasp edilmesinin sorumlusu olacaksınız. Dişimizle tırnağımızla yükselttiğimiz sendikal mücadeleyi el birliğiyle geriletmiş olacaksınız. Bu mücadeleye daha fazla zarar vermeyin.

Aksi takdirde bu durumun hesabını üyelerinize ve kamuoyuna vereceksiniz.

Talepleriniz birbirinden çok uzak talepler değil. İri ufaklı yüzlerce talep sıralamışsınız fakat can yakıcı en önemli taleplerde kesinlikle taviz vermeyin:

3600 ek gösterge uygulamasına geçilmesi,

Ek derslerle birlikte tüm ek ödemelerin temel ücrete ve emeklilik hesaplamalarına dâhil edilmesi,

Verilen zammı buharlaştıran artan oranlı vergi dilimi uygulamasına son verilmesi,

Emek sömürüsüne dönüşen ücretli öğretmenliğin kaldırılması veya insani şartlarda yeniden düzenlenmesi ve mülakat sınavlarının kaldırılarak adil bir atama sisteminin getirilmesi,

Enflasyon farkının yanı sıra ekonomik büyüme ve refah payı oranı verilmesi,

Eş ve çocuk yardımı gibi ek ödemelerin komik rakamlar olmaktan çıkarılması,

Emekli maaşlarının insanca yaşam standartlarına kavuşturulması…

Bunlar gibi en temel sorunlarda en küçük değişiklik yaptırtamayıp basit ve son derece tali meselelerde elde edilen küçük kazanımları bayraklaştırarak 213 tarihi kazanım şeklinde sunmaktan, bu yöntemle kamuoyunu yanıltmaktan vazgeçmenin zamanı geldi de geçiyor.

Her toplu sözleşme öncesinde Özgür Eğitim-Sen, kamu çalışanlarının haklarını kamu işveren heyeti karşısında savunmakla mükellef olan sendikalara bir çağrı yapıyor. Çağrının özü şu:

“Toplu sözleşme masasını sendikal rekabet yeri yapmayı bırakın! Toplu sözleşme masasını sendikal dayanışma masası yapalım. Sendikal rekabetin yapılmayacağı tek yer toplu sözleşme masasıdır! Tekliflerimizi birleştirerek kamu işveren heyetinin karşısına tek bir teklifle çıkalım.”